Çok yavaştılar. Çok ama çok yavaştılar.
Nekros öfkeli bir hırıltıyla işçilerden birini dürtüp alt tabaka, değersiz orku daha hızlı çalışmaya sevk etti. Diğer ork korkuyla iki büklüm oldu, sonra da yüküyle birlikte hızla uzaklaştı.
Alt tabaka orklar adi işler dışında bir halta yaramazlardı ve Nekros şimdi onları bu konuda bile eksik buluyordu. Durum böyle olunca ork lideri, her şeyin şafak zamanına kadar hallolması için aralarında dolaşıp onları çalıştırmak zorunda kalıyordu. Nekros aslında gecenin kör karanlığında ayrılmayı düşünmüştü ama bu artık mümkün değildi ve o da kesinlikle bir gün daha beklemek istememişti. Her geçen gün istilayı daha da yakınlaştırıyordu ama gerçeklerden tamamen bihaber olan gözcüleri şu ana kadar değil bir ordunun, ilerlemekte olan bir birliğin bile izine rastlamadıklarında ısrarlıydılar. Griffonlu İttifak savaşçılarının görünmüş, bir büyücünün dağın içlerine kadar girmiş ve ejderhaların en dehşetlisinin şimdi düşman için çalışıyor olması hiç önemli değildi! Sırf gözcülerin onları görmüyor olması, insanların ve onların müttefiklerinin Grim Batol'a yaklaşmadığı anlamına gelmiyordu tabii ki.'
Hâlâ işçilerin, yaptıkları yerleştirme işleminin aciliyetini anlamalarını sağlamakla meşgul olan tek bacaklı ork, baş ej-
derha terbiyecisinin yanında belirdiğini ilk başta fark etmemişti. Nekros ancak rahatsız edici bir gırtlak temizleme sesi duyduğunda dönüp baktı.
"Söyle, Brogas! Neden bu sefil yaratıklar gibi işten kaytarıyorsun?"
Hafif toplu olan genç ork yüzünü buruşturdu. Uzun ve sivri dişlerinin uçları aşağı kıvrımlıydı ve zaten asık olan yüzüne daha da suratsız bir ifade veriyorlardı. "Erkek... Nekros, sanırım o yakında ölecek!"
Kötü haberler devam ediyordu, hem de mümkün olan en kötüleri! "Şuna bir bakalım!"
Ellerinden geldiğince hızlı bir şekilde ilerlediler. Brogas kumandanının sakatlığını daha belirgin kılmamak için hızına özen gösteriyordu. Oysa Nekros'un aklında daha önemli kaygılar vardı. Yumurtlatma programına devam edebilmek için bir dişi ve bir erkeğe ihtiyacı vardı. Biri ya da diğeri olmazsa elinde hiçbir şey kalmazdı... ve Zuluhed de bu durumdan hoşlanmazdı.
Sonunda Alexstrasza'nın en yaşlı ve sağ kalan tek eşinin kaldığı mağaraya vardılar. Tyranastrasz diğer ejderhalarla kıyaslandığında gerçekten de çok etkileyici bir görüntüye sahipti. Nekros'un öğrendiği kadarıyla, yaşlı kırmızı ejderha*., büyüklük ve güçte Kanatlıölüm'e bile rakip olmuştu bir zamanlar; ama her halde bu sadece bir efsaneden ibaretti. Ne olursa olsun erkek ejderha yine de devasa odayı rahatlıkla kaplıyordu.. O kadar iriydi ki Nekros böyle bir devin hasta olabileceğine inanamıyordu,.
Ancak ejderhanın düzensiz nefeslerini duyar duymaz gerçeği kavradı. Herkesin Tyran diye hitap ettiği ejderha geçmiş yıllarda birçok hastalık nöbeti geçirmişti. Ork bir zamanlar ejderhaların ölümsüz olduğunu, sadece savaşta katledildiklerinde öldüklerini sanıyordu ama zamanla onların başka zaafları olduğunu keşfetmişti: hastalık gibi... Bu saygıdeğer devin
içindeki bir şey, onun yavaş ama ölümcül bir illetle boğuşmasına neden oluyordu.
"Bu canavar ne kadardır böyle?"
Brogas yutkundu. "Dün-geceden beri aralıklı olarak... Ama birkaç saat önce daha iyi görünüyordu!"
Nekros ejderha terbiyecisine döndü. "Sersem! Bana daha önce söylemeliydin!"
Neredeyse diğer orka bir tane yapıştıracaktı ama sonra bu bilgiyi almış olmanın ne kadar gereksiz olacağını düşündü. Bir süredir yaşlı ejderhayı kaybedeceklerinden şüpheleniyordu zaten, sadece bunu kabullenememişti.
Nekros kaşlarını çattı. O da bu manzarayı hayalinde canlandırmıştı... ve tabii ki bu hiç hoşuna gitmemişti. "Başka seçeneğimiz yok! Onu yolculuk için hazırlayın! Ölü ya da diri bizimle gelecek! Bırakalım Zuluhed ne yaparsa yapsın!"
"Ama Nekros..."
Bu sefer tek bacaklı ork astına gerçekten bir tane yapıştırdı. "Sersem herif! Emirlere itaat et!"
Korku içinde sinen Brogas başını sallayıp oradan hızla uzaklaştı. Kuşkusuz gidip Nekros'un emirlerini yerine getirmeye çalışan daha alt rütbeli ejderha terbiyecilerini pataklayacaktı. Evet, Tyran diğerleriyle birlikte gelecekti, nefes alsa da almasa da. En azından yem görevi görürdü...
İri erkeğe bir adım daha yaklaşan Nekros onu ayrıntılı bir şekilde inceledi. Yer yer rengi solmuş pullar, düzensiz soluklar, hareketsiz duruş... Hayır, Alexstrasza'nın erkeğinin pek fazla ömrü kalmamıştı...
"Nekros..." diye mırıldandı birden Ejderhakraliçesi'nin sesi. "Nekros... Kokunu yakınlarda duyuyorum..."
Tyran'ın ölecek olmasının kendi kellesi için ne anlama geldiğini düşünmemek için her türlü bahaneye sarılmaya ha-
zır olan iri yarı ork, dişi ejderhanın odasına geçti. Her zamanki önlemini alarak bir elini belindeki keseye atıp iblis Ruhu'nu tuttu.
Dar aralıklar halindeki gözleriyle Alexstrasza onun girişini seyretti. Dişi ejderha da son zamanlarda biraz hasta görünüyordu ama Nekros onu da kaybedeceğini düşünmeyi reddetti. Büyük ihtimalle Ejderhakraliçesi, son eşinin yakında öleceğini biliyordu. Nekros diğer ikisinden birinin hayatta olmasını dilerdi. Onlar Tyran'dan çok daha genç ve cinsel yönden güçlüydü.
"Yine ne var, kraliçe hazretleri?"
"Nekros neden bu delilikte ısrar ediyorsun?"
Ork homurdandı. "Benden tek isteğin bu mu, dişi? Senin aptalca sorularına cevap vermekten daha önemli işlerim var!"
Ejderha gürültüyle soludu. "Bütün çabaların sadece ölümüne neden olacak. Kendini ve adamlarını kurtarma şansın var ama bunu kullanmıyorsun!"
"Bizler Orgrim Kıyametçekici gibi ödlek ve kalleş pislikler değiliz! Ejderhaağzı kabilesi sonuna kadar dövüşür, bu bizim sonumuz olsa bile!"
"Kuzeye kaçmaya çalışarak mı? Sizin dövüşten anladığınız bu mu?"
Nekros Kafatasıezen, iblis Ruhu'nu açığa çıkardı. "Senin haberdar bile olmadığın şeyler var, kadim yaratık! Bazen kaçış, dövüşe öncülük eder!"
Alexstrasza iç çekti. "Sana laf anlatmanın imkânı yok, değil mi, Nekros?"
"Sonunda öğreniyorsun."
"O zaman bana şunu söyle: Tyran’ın odasında ne yapıyordun? Onu artık güçten düşüren ne?" Ejderhanın gözleri ve ses tonu eşi için duyduğu kaygıyla doluydu.
"Senin kafanı takman gereken bir şey değil bu, kraliçe
hazretleri! En iyisi kendim düşün. Yakında seni taşıyor olacağız. Uslu dur da bunu fazla acı çektirmeden yapalım..."
Bunu söyleyip İblis Ruhu'nu kesesine geri koydu ve ejderhayı yalnız bıraktı. Ejderhakraliçesi ardından bir kez seslendi. Kuşkusuz yine erkeğinin sağlıyla ilgili bir şeyler söylemesi için ona yalvarıp yakaracaktı ama Nekros ejderhaları düşünerek daha fazla zamanım harcayamazdı... En azından kırmızı olanları.
İttifak istilacıları buraya varmadan konvoy Grim Batol'u büyük olasılıkla terk etmiş olacak olsa da ork komutanı yine de bir yaratığın dehşet yaratmak için zamanında varacağından kesinlikle emindi. Kanatlıölüm gelecekti. Siyah dev sabahla birlikte burada olacaktı... Tek bir sebepten dolayı olsa bile.
Alexstrasza... Siyah ejderha düşmanı için gelecekti.
"Hepsi gelsin bakalım!" diye hırıldadı ork, kendi kendine. "Hepsi! Tek ihtiyacım olan en başta siyah ejderhanın gelmesi..." iblis Ruhu'nu sakladığı keseye hafifçe vurdu. "... Ondan sonra, geri kalanım Kanatlıölüm halledecek!"
Rhonin tekrar kendine geldiyse de ilk başta bilinci bunu ancak algılayabilecek kadar yerindeydi. Yine de ne kadar kendini toparlayamamış olsa da büyücü geçen sefer başına gelenleri hatırlayıp hemen hareketsiz kalmıştı. Golemin, kendisini tekrar şuursuzluk alemine göndermesini istemiyordu... Hem Rhonin bu sefer oradan geri dönemeyeceğinden korkuyordu.
Tutsak büyücü, gücüne tekrar kavuşunca gözlerini sakına sakına araladı.
Ateşle kaplı golem görünürde yoktu.
Şaşıran Rhonin gözlerini sonuna kadar açıp başını kaldırdı.
Bunu yapar yapmaz birden önündeki hava, alev almış gibi aydınlandı ve yüzlerce küçük alev topu yoktan var olmuş gibi beliriverdi. Ateşten küreler etrafta bir hortum oluşturarak döndü ve hızla birleşip bir anlık sürede, hatları belli belirsiz, insanımsı bir şekil oluşturdu.
Devasa golem bütün biçimsiz haşmetiyle yeniden şekillenmişti.
En kötü sona hazırlanan Rhonin başını eğip aynı anda gözlerini sımsıkı kapadı. Büyüsel yaratığın dehşetli dokunuşunu bekledi, bekledi ve yine bekledi... Sonunda merakı korkusuna üstün gelince ihtiyatlı büyücü yavaş yavaş, dikkatle tek gözünü ancak görebileceği kadar araladı.
Golem yine gözden kaybolmuştu.
Anlaşılan Rhonin onu göremese de yaratığın tetikte bekleyen bakışları büyücünün üstündeydi. Nekros kesinlikle onunla oyun oynamıştı ama belki de bu son numarayı her nasılsa Kryll ayarlamıştı. Büyücünün umutları sönüverdi.
Belki de böylesi daha iyiydi. Hem zaten kendi ölümünün, onun yüzünden ölmüş olanlara daha çok fayda sağlayacağını düşünen büyücünün ta kendisi değil miydi? Bu sonunda kendi suçluluk duygusunu sona erdirecek olan şey değil miydi?
Başka bir şey yapmasına imkân olmayan Rhonin orada öylece asılı kaldı. Ne dakikaların akıp gitmesiyle, ne de ayrılık hazırlıklarını bitirmek üzere olan orkların hiç bitmeyen sesleriyle ilgileniyordu. Nekros istediğinde geri dönecek veya büyücüyü yanında götürecek ya da daha büyük ihtimalle, onu son bir kez sorgulayıp öldürecekti.
Ve Rhonin'in yapabileceği hiçbir şey yoktu.
Gözlerini tekrar kapadıktan sonra bir ara yorgunluk onu ele geçirdi ve büyücü hafif bir uyuklama haline girdi. Rhonin düşünde birçok şey gördü: ejderhalar, hortlaklar, cüceler... ve Vereesa. Elfin hayali sıkıntılı düşüncelerini biraz olsun rahatlatmıştı. Onu sadece kısa bir süredir tanıyor olmasına rağmen Vereesa’nin yüzü gittikçe daha sık gözünün önünde belirmeye başlamıştı. Başka bir zamanda ve yerde tanışmış olsalardı belki de büyücü onu daha yakından tanımış olabilirdi.
Elf, rüyasının odak noktası oluvermişti, öyle ki Rhonin onun sesini bile duyabiliyordu. Korucu onun adını seslenip
duruyordu; ilk başta özlem dolu bir sesle, sonra büyücü karşılık vermeyince daha telaşlı bir tonda...
"Rhonin!" Elfin sesi uzaklaştı. Şimdi sadece bir fısıltı halindeydi. Yine de her nasılsa aynı zamanda daha somutlaşmıştı olduysa.
"Rhonin!"
Bu kez elfin seslenişi, büyücüyü düşlerinden ayırıp onun uykusundan sıyrılmasına neden oldu. Rhonin önce bununla mücadele etti. Hücresinin gerçekliğine ve yakınlaşan ölümüne dönmeyi hiç istemiyordu.
"Cevap vermiyor..." diye mırıldandı başka bir ses. Bu seferki Vereesa’nin sesi kadar yumuşak ve ahenkli değildi. Büyücü bu sesi hayal meyal tanıdı ve bu da onun biraz daha ayılmasına neden oldu.
"Belki de onu hiçbir parmaklık olmadan sadece zincirlerle burada tutabilmelerinin yolu budur," diye karşılık verdi elf. "Doğru söylemişsin gibi görünüyor..."
"Sana hiç yalan söyler miyim, kibar hanfendim? Sana hiç yalan söyler miyim?"
Bu son cırtlak ses diğer ikisinin yapamadığını yaptı. Rhonin uykunun son kalıntılarını da üstünden attı... ve kendini haykırmaktan güçlükle alıkoydu.
"O zaman bu işi bitirelim," diye mırıldandı cüce Falstad. Bunu takip eden ayak sesleri büyücüye, cücenin ve diğerlerinin ona doğru yaklaştığını işaret etti.
Rhonin gözlerini açtı.
Vereesa ve Falstad gerçekten de odadan içeri girmişti. Elfin büyüleyici yüzü kaygı doluydu. Korucu kılıcını çekmişti ve boynunda aynı Kanatlıölüm’ün Rhonin'e vermiş olduğu madalyon gibi bir madalyon taşıyordu. Tek fark, bunun ortasında kırmızı bir taş varken diğerinde uğursuz ejderhanın ruhu kadar siyah bir tanesinin olmasıydı.
Elim ardındaki cüce, çekicini sırtındaki yerine yerleştirmişti. Silah olarak uzun bir hançer taşıyordu... ve hançerin ucu da hırlayıp durmakta olan Kryll'in gırtlağına dayalıydı.
İlk ikisinin görüntüsü, özellikle de Vereesa'nın ki Rhonin'in içini umutla doldurmuştu...
Ateş golemi ufak yardım grubunun ardında, mutlak bir sessizlik içinde şekillendi.
"Dikkat edin!" diye bağırdı ümidi kırılan büyücü. Sesi defalarca çığlık atmış olmanın etkisiyle çatallı çıkmıştı.
İskelet canavar onlara uzandığında Vereesa ve Falstad iki yana atıldılar. Cücenin tosladığı Kryll, Rhonin'in zincirlendiği duvara savruldu. Taş duvara sertçe çarpan goblin küfretti.
Önce Falstad ayağa kalkıp hançerini goleme fırlattı, (Yaratık, kemikten zırha tangırtıyla çarpan hançere hiç aldırış etmemişti) cüce sonra da fırtınaçekicini çıkardı. Vereesa saldırıya katılmak için ayağa fırlarken cüce, çekicini insanlık dışı gözcüye doğru savurmuştu bile.
Hâlâ güçsüz olan Rhonin, şu anda olanları seyretmekten başka bir şey yapamıyordu. Korucu ve cüce, karşılarındaki zebaniye zıt yönlerden yaklaşıp rakiplerini ölümcül bir hata yapmaya zorluyordu.
Ne yazık ki Rhonin, yaratığı fanilere özgü yöntemlerle öldürebileceklerine en bile kuşku duyuyordu.
Falstad’ın ilk hamlesi canavarı bir adım geriletmişti ama ikincide, golem çekicin sapının üst kısmını kavradı. Griffon binicisi, golem onu kendine çekmeye çalışırken dehşet verici bir üstünlük mücadelesine girişmişti.
"Elleri!" diye inledi büyücü. "Ellerine dikkat et!"
Etsiz, alevlerle kaplı parmaklar, Falstad’ın onların erimine girmesiyle cüceye doğru uzandılar. Çaresiz cüce, kıymetli çekicini elinden çıkmasına izin verip yuvarlanarak düşmanından uzaklaştı.
Vereesa öne atılıp kılıcını saplamak için hamle yaptı. Elf çeliği, ürpertici zırha pek zarar veremedi. Zırh, kılıcın rahatlıkla hedefinden şaşmasına neden olmuştu. Golem, Vereesa'ya dönüp fırtınaçekicini ona doğru fırlattı.
Korucu çevik bir hareketle kenara sıçradı ama şimdi insanlık dışı nöbetçiye karşı herhangi bir savunması olan tek kişi o kalmıştı. Vereesa iki kez daha kılıcını saplamayı denedi. İkincide neredeyse silahını kaybediyordu. Göründüğü kadarıyla kesici silahlardan etkilenmeyen golem, her saldırıda kılıcın keskin çeliğini tutmaya çalışıyordu.
Arkadaşları yeniliyordu... ve Rhonin yardım etmek için hiçbir şey yapmamıştı.
Her şey daha da kötüye gidiyordu. Dengesini tekrar sağlayan Falstad çekicine doğru atıldı.
Dehşetli, siyah bir ateş Falstad'a doğru fışkırarak cüceyi neredeyse yutuyordu. Falstad ancak son anda takla atarak kaçabilmiş ti ama giysileri ateşin etkisiyle alazlanmaktan kurtulamamıştı.
Bu durum Vereesa'yı tam golemin karşısında ve tek başına bıraktı.
Çaresizlik Rhonin'in içini parçalıyordu. Eğer bir şey yapmazsa Vereesa ölecekti. Eğer bir şey yapmasa hepsi ölecekti.
Kendini serbest bırakmalıydı. Elinden geldiğince gücünü toplayan bitap durumdaki büyücünün aklına bir büyü geldi. Golem meşgulken Rhonin kendi uğraşma konsantre olabilirdi. Tek ihtiyacı olan bir anlık süreydi...
İşte! Kollarını ve bacaklarını tutan prangalar parçalanarak açılıp taş duvara çarptılar. İnleyen Rhonin bir an kollarını gerdi, sonra da goleme odaklandı...
Sırtının üst kısmına ağır bir yük biniverdi. Rhonin'in boğazına dayanan yoğun bir basınç büyücünün nefesini tamamen kesti.
Kryll, Rhonin'in gırtlağına öylesine sarılmıştı ki büyücü tamamen sersemlemiş ti. Goblinlerin göründüklerinden çok daha güçlü olduğunu bilirdi ama Kryll'in kuvveti inanılmaz boyutlardaydı.
"İşte böyle, insan... Teslim ol... Dizlerinin üstüne çök..."
Rhonin neredeyse bunu yapmak istiyordu. Havasızlık başını döndürüyordu ve buna golemin elinde maruz kaldığı işkenceler de eklenince büyücü az kalsın kendini koy verecekti ama eğer o.kaybederse, Vereesa ve Falstad da kaybedecekti...
Konsantrasyonunu sağlayıp bir elini arkaya, sadist gobline doğru uzattı.
Yüksek sesle feryat eden Kryll sarıldığı yerden ayrılıp yere düştü. Rhonin duvara doğru devrildi. Nefesini toparlamaya çalışırken Kryll'in onun zayıflığından yararlanmamasını umuyordu.
Bunun için endişelenmesine gerek yoktu aslında. Kolu yanmış olan goblin, ■ lanetler savurup hoplayıp zıplayarak Rhonin'den uzaklaşmıştı. "Seni pis büyücü! Büyülerine lanet olsun! Sizi burdaki arkadaşıma bırakacağım! Onun şefkatli dokunuşunu hissetmeniz için bırakacağım!"
Kryll çıkışa doğru zıplarken izinsiz konukların yazgısına uğursuzca gülüyordu.
Golem, Vereesa ve cüceyle olan mücadelesine ara verip ölümcül bakışlarını kaçmakta olan Kryll'e çevirdi. Çeneleri aralandı...
Katran karası bir ateş kümesi, iskelet ağızdan fırlayıp hiçbir şeyden haberi olmayan goblini sardı.
Kryll insaflı denebilecek kadar kısa süren bir çığlık atıp bir alev topunun içinde yok oldu. Büyülü ateş onu o kadar çabuk yakıp yok etmişti ki yere sadece yaratıktan geriye kalan
"Sıradakiler de garanti biziz!" diye hatırlattı elf. "Hiç sıcaklık hissetmesem de kılıcım, onun vücudunu saran alevlerden neredeyse eriyecek! Ayrıca ondan daha fazla kaçıp durabileceğimden de emin değilim!"
"Evet, çekicimi alabilseydim bir şeyler yapabilirdim; ama... Dikkat et!"
Golem bir ateş kümesi daha gönderdi ama bu seferkinin hedefi tavandı. Hiddetli alev yığınının yaptığı tek şey kayayı eritmek değildi. Alevler çarpar çarpmaz tavan çatırdamaya başlamış ve devasa kaya parçalan üçlünün üstüne doğru yağmıştı.
İri bir parça Vereesa’nin koluna isabet etti. Kaya o kadar şiddetli çarpmıştı ki korucu yere devrildi. Sağanak, Falstad'ı elfin yanından uzaklaştırdı, Rhonin'inse o tarafa doğru hareket etmesini bile engelledi.
Alevlerle kaplı golem dikkatini yerdeki elfe verdi. Çeneleri tekrar aralandı...
"Hayır!" Rhonin karşılığında bütün iradesini kullanarak çabucak şimdiye kadar yaratmadığı kadar güçlü bir kalkan oluşturdu.
Karanlık alevler, görünmez engele bütün hiddetiyle çarptılar... ve geri tepip goleme yöneldiler.
Rhonin yaratığın silahının kendi üstünde bir etkisi olmasını beklemiyordu; ama alevler onları kullananı sadece kuşatmakla kalmadı, onun her yanma adeta iştahla hücum ettiler. Golemin etsiz gırtlağından bir kükreme kurtuldu: bu ne tanrılara ne de insanlara yaraşır bir kükremeydi...
Canavar mahluk sarsıldı... ve patlayarak, dağdaki ufak odada bir kasırga kadar büyük, büyüsel bir gücü serbest bıraktı.
Tavandan geriye kalanlar bu güce dayanamayarak, kendilerini korumaya çalışan grubun üstüne çöktü.
Gecenin karanlığında ejderha Kanatlıölüm denizi aşarak doğuya doğru uçuyordu. Rüzgârdan daha hızlı bir şekilde Khaz Modan'a ve daha da önemlisi Grim Batol'a doğru ilerliyordu. Ejderha aslında kendi kendine gülümsüyordu; diğer bütün yaratıkların bakışlarını ölümcül bir korkuyla kaçıracağı bir manzaraydı bu. Hassas noktaların her biri planlandığı gibi işliyordu. İnsanlar için hazırladığı planlar şimdiye kadar pürüzsüz ilerlemişti. İşte sadece birkaç saat önce Terenas'tan bir mesaj almıştı. Bu mesajda 'Lord Prestor'un taç giyme töreninden bir hafta sonra, Alterac'ın yeni hükümdarının Lordaeron kralının genç kızıyla yaşını doldurduğu gün evleneceğine dair haberin nasıl ilan edileceği genel olarak belirtilmişti. Sadece birkaç kısa yıl daha... Bir ejderhanın yaşamında sadece bir göz açıp kapaması kadar süre... Ondan sonra insanların yeryüzünden silinme sürecini başlatmak için gerekli konumda olacaktı. İnsanlardan sonra da elfler ve cüceler, yaşlı ve insanların dinçliğinden yoksun olanlar, ölmekte olan bir ağacın yaprakları gibi düşeceklerdi.
Zamanı gelince o günlerin tadını çıkaracaktı; ama şimdi Kanatlıölüm daha öncelikli ve daha sevindirici bir durumla ilgileniyordu. Orklar dağ kalelerini terk etmeye hazırlanmışlardı. Şafakla birlikte arabalarını dışarı çıkaracaklar ve Dun Algaz'a, Güruh'un son kalesine doğru harekete geçeceklerdi.
Onlarla birlikte ejderhalar da gidecekti.
Orklar batıdan bir İttifak istilası bekliyordu. En azından griffon binicilerini ve büyücüleri bekliyorlardı... ve siyah bir dev. Kanatlıölüm bu bakımdan Nekros Kafatasıezen'i düş kırıklığına uğratmak niyetinde değildi. Kryll'den öğrendiği kadarıyla tek bacaklı orkun aklından bir şeyler geçirdiğini bili-
yordu. Ejderha, biçare yaratığın planladığı aptallığı görmek için sabırsızlanıyordu. Cevabı bildiğini tahmin ediyordu; ama bir orkun bir seferliğine de olsa özgün bir fikir bulup bulamayacağını öğrenmek ilginç olacaktı.
Ufukta, Khaz Modan kıyılarının bulanık hatları görünmeye başlamıştı. Karanlıkta fazlasıyla net görebilecek gözlere sahip olan Kanatlıölüm hafifçe kavis çizerek daha kuzeye yönlendi. Günün ağarmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Seçtiği tüneme yerine varması için bir sürü zamanı olacaktı. Ejderha oradan olan biteni seyredip bekleyebilecek ve doğru zamanda harekete geçecekti.
Geleceğin gidişatını değiştirecek zamanda...
Bir ejderha daha uçuyordu. Yıllardır uçmamış olan bir ejderha... Bağlarından yoksun uçmanın yarattığı duygular onu heyecanlandırıyordu. Aynı zamanda da ona alışkanlıklarından ne kadar uzak kaldığını hatırlatıyordu. Tam anlamıyla doğal, varlığının kalıtsal bir parçası olması gereken şey ona yabana geliyordu.
Ejderha Korialstrasz çok ama çok uzun bir zamandır büyücü Krasus olmuştu.
Eğer gündüzün aydınlığında olsaydı onun geçişine şahit olanlar devasa değilse de çok büyük bir ejderha görmüş olacaklardı; çoğu ejderhadan iriydi ama kesinlikle beş Görüntü'den biri değildi... Parlak kan kırmızı ve yalız vücuduyla Korialstrasz gençliğinde ırkı için oldukça yakışıklı sayılırdı. Tabii ki kraliçesinin gözüne girmeyi başarmıştı. Hızlı, ölümcül ve savaşta çabuk karar verebilen kırımızı ejderha, aynı zamanda kraliçenin en büyük muhafızlarındandı. Sürünün şerefini koruyan ve ortaya çıkan yeni ırklarla ilgili konularda Alexstrasza'nın önde gelen hizmetkârıydı.
Sevgili kraliçesinin tutsak edilmesinden önce bile son yıllarının çoğunu büyücü Krasus kılığında geçirmişti. Gerçek ki-
lığına genelde sadece onu ziyaret ettiği zamanlarda dönüyordu.-Onun genç eşlerinden biri olarak Tyranastrasz'ın sahip olduğu otoriteye sahip değildi; ama Korialstrasz kendisinin kraliçesinin kalbinde özel bir yeri olduğunu biliyordu. İşte bu yüzden daha en başta, yeni ırkların en umut verici ve çeşitli olanı içinde kraliçesinin öncelikli aracısı olmayı kabul etmişti: insanlık... İmkan buldukça ona olgunluğa ulaşması için yardımda bulunacaktı.
Alexstrasza kuşkusuz Korialstrasz'ın öldüğünü sanıyordu. Kraliçenin esir edilmesinden ve ejderha sürülerinin geri kalanına boyun eğdirilmesinden sonra erkek ejderha, mücadeleye devam edebilmesi için tek yolun, kullandığı aldatmacayı sürdürmesi olduğunu anlamıştı: Krasus kılığına tümüyle geri dönmek ve orklara karşı yürüttükleri savaşta İttifak'a yardım etmek... Kendi kanından olanların öldürülmesine yardım etmek zorunda olması cesaretini kırmış olsa da Güruh'un yetiştirdiği genç ejderhalar ırklarının şanlı geçmişi hakkında bir şey bilmiyorlardı. Zaten nadiren kana susamışlıktan kurtulacak kadar büyüyüp bir ejderhanın her zaman kalıtımsal özelliği olan bilgeliğe ulaşacak kadar yaşıyorlardı. Ellin ve cücenin dağın içine girme girişimlerine yardım ederken bu genç ejderhalardan birinin zihniyle konuşma şansı bulmuştu. Onu sakinleştirip yapılması gerekeni açıklamıştı. Diğer ejderhanın dinlemiş olması cesaret vericiydi. En azından biri için hâlâ umut var demekti bu.
Yine de hâlâ yapılması gereken çok şey vardı. O kadar çok şey vardı ki Korialstrasz bir kez daha fanilere sırt çevirmiş ve onları kendi başlarının çaresine bakmaları için bırakmıştı. Madalyon aracılığıyla arabaları gördüğünde, ork askerlerinin yüksek sesli emirlerini duyduğunda, mücadele verdiği şeyin meyvesini vermek üzere olduğunu anlamıştı. Orklar yemi yutmuş ve Grim Batol'dan ayrılmaya başlamıştı. Sevgili Alexstrasza'sını açığa çıkaracaklardı... Böylece o da kraliçesini kurtarabilecekti.
Yine de bu kolay olmayacaktı. Kurnazlık, zamanlama ve tabii büyük bir şansa ihtiyacı olacaktı.
Kanatlıölüm’ün hayatta olması ve kuşkusuz Lordaeron İttifakının çöküşünü tasarlıyor olması yeni ve dehşet verici bir sorun olarak ejderhanın karşısına çıkmıştı. Hatta bir süre için, Korialstrasz’ın planladığı her şeyin büyük değişikliklere uğrama tehlikesini yaratmıştı bu. Ancak Krasus olarak keşfettiği kadarıyla Kanatlıölüm kendini İttifak'ın politik gidişatına fazlasıyla kaptırmış; uzaktaki orklar ve bir zamanların mağrur kırmızı ejderha sürüsünden geriye kalanla ilgilenememişti. Hayır, Kanatlıölüm kendi satranç oyununu oynuyordu ve bu oyunda taşlar krallıklardı. Kendi başına bırakılırsa onların arasında savaş ve yıkım yaratacağı kesindi. Neyse ki böyle bir oyun yıllar sürecekti, bu yüzden de Korialstrasz ardında kalan Lordaeron topraklarındaki ve onun da ötesindeki insanlar için kaygılanmıyordu. Onların durumu, kırmızı ejderha sevgilisini kurtarana kadar bekleyebilirdi.
Yine de hızla ilerlemekte olan ejderha, kanatları altına almış olduğu topraklara yönelik gittikçe artmakta olan tehdidi görmezden gelebilse de başka bir konu zihnini daha fazla göz ardı edemeyeceği kadar kemiriyordu. Rhonin... ve onu aramaya giden diğer ikisi... Onlar büyücü Krasus'a güvenmişti. Ejderha Korialstrasz için kraliçesinin kurtuluşunun yaşam kadar önemli olmadığından haberdar değildirler. Üç faninin yaşamı bununla karşılaştırıldığında hiç bir öneme sahip değildi... ya da şimdiye kadar hep böyle düşünmüştü.
Suçluluk duygusu ejderhayı yiyip bitiriyordu. Sadece Rhonin'e ihanet etmiş olmanın verdiği suçluluk değil, aynı zamanda onlara içeriye girişlerine kadar yol gösterme sözü verdikten sonra elf ve cüceyi ihmal etmenin getirdiği suçluluk...
Rhonin büyük olasılıkla epey önce öldürülmüş olmalıydı; ama belki de diğer ikisini kurtarmak için hâlâ geç sayılmazdı. Kırmızı ejderha, en azından onlar için elinden geleni yap-
tığı konusunda kendini ikna etmedikçe dikkatini görevine veremeyeceğini biliyordu.
Khaz Modan'ın en güney batı ucunda, Ironforge'den sadece birkaç saatlik mesafede, Korialstrasz buradaki dağ sırasının ortasında duran gözden uzak bir doruk seçip iniş yaptı. Birkaç saniye kendine uygun bir konum bulmaya çalıştıktan sonra gözlerini kapadı ve Rom'un korucu Vereesa'ya vermesini* sağladığı madalyona odaklandı.
Elf büyük olasılıkla madalyonun ortasındaki taşın sadece bir mücevher olduğunu sansa da aslında o ejderhanın kendinden bir parçaydı. Büyü yardımıyla şu anki haline sokulmuş olan parça, bir zamanlar Korialstrasz'ın derisindeki pullardan biriydi. Büyülenmiş pul herhangi bir büyücüyü şaşkına çevirecek özelliklere sahipti; tabii ejderha büyüsü yapmayı bilselerdi... Korialstraz'ın şansına çok azı bunu bilirdi; yoksa daha en baş-. ta madalyonu yaratma riskine girmezdi. Rom da elf de kesinlikle mücevherin sadece iletişim amaçlı olduğuna inanmıştı ve ejderha onların bu yanlış bilgisini düzeltme niyetinde değildi.
Rüzgâr uğuldar ve karlar devasa yaratığı döverken Korialstrasz kanatlarım kafasının yakınında katlayıp konsantrasyon halindeyken kafasını korumaya çalıştı. Elfi gözünün önünde madalyon aracılığıyla gördüğü gibi canlandırdı. Korucu onun ırkından biri için yüzüne bakmaktan haz duyulacak biriydi ve kesinlikle Rhonin için endişe duyuyordu. Aynı zamanda çok yetenekli bir savaşçıydı da. Evet, hâlâ hayatta olması ihtimali vardı; o ve Aerieli cüce...
"Vereesa Rüzgârkoşan..." diye yavaşça seslendi. "Vereesa Rüzgârkoşan!" Korialstrasz gözlerini kapayıp kendi iç görüşüne odaklandı. Tuhaftı ama hiçbir şey göremiyordu. Madalyon, elfin onu doğrulttuğu yönde ne varsa görmesini sağlamalıydı. Acaba korucu onu saklamış mıydı?
"Vereesa Rüzgârkoşan... Hafif de olsa bir ses çıkar ki beni duyduğunu anlayayım."
Hâlâ hiçbir tepki yoktu.
"Elf!" Ejderha ilk kez olarak soğukkanlılığını neredeyse yitiriyordu. "Elf!"
Hâlâ ne bir karşılık, ne bir görüntü vardı. Korialstrasz bütün dikkatiyle madalyona odaklandı. Herhangi bir ses, en azından bir orkun kaba hırıltısını duymaya çalışıyordu.
Hiçbir şey yoktu.
Çok geç... Birden ortaya çıkan vicdan azabı Rhonin'in kurtarıcılarına bir fayda sağlayamayacaktı. Onlar da ejderhanın düşüncesizliğinin kurbanı olmuştu.
Krasus, Rhonin'in suçluluk duygusuyla oyun oynamak için büyücünün son görevinde kaybettiği yol arkadaşlarının hatıralarıyla oynamıştı. Bu durum Rhonin'in hassaslaştırmıştı. Şimdiyse Krasus insanın neler hissettiğini anlamaya başlamıştı. Alexstrasza genç ırklardan bahsederken sesinin tonu, sanki onlar da kendi çocuklarıymış gibi, hep şefkat ve ilgi dolu olurdu. Eşine de aynı şefkat hissini aşılamış ve ejderha da Krasus kılığında, insanların olması gereken şekilde olgunluğa eriştiklerinden emin olmak için büyük çaba harcamıştı. Ancak kraliçesinin orklar tarafından tutsak edilmesi aklını başından almış ve Korialstrasz’ın, kraliçesinin öğretilerini unutmasına neden olmuştu... Şimdiye kadar.
Yine de bu üçü için artık çok geçti.
"Ama senin için hâlâ geç değil, kraliçem," diye gürledi ejderha. Eğer bundan sağ çıkarsa yaşamım, Rhonin ve diğerlerine karşı yetersizliğini telafi etmeye adayacaktı. Ama şimdi önemli olan tek şey eşinin kurtarılmasıydı. Alexstrasza onu anlayacaktı... En azından öyle olmasını umuyordu.
Görkemli kırmızı ejderha kanatlarını sonuna kadar açarak havalandı ve kuzeye yöneldi.
Grim Batol'a...
on dokuz
Nekros Kafatasıezen yıkıma aldırmamıştı. Canı sıkılmış sa da bunun kendisini amacından uzaklaştırmasına izin vermemeye kararlıydı.
"Büyücüden de kurtulmuş olduk..." diye mırıldandı ork. İnsanın nasıl bir büyü yapıp da sonuçta yenilmez sanılan golemi de yok ettiğini düşünmemeye çalışıyordu. Çok güçlü bir büyü olduğu belliydi. Öyle ki sadece büyücünün hayatına mal olmamış, tünellerin koca bir bölümünde dağın çökmesine neden olmuştu.
"Kazıp cesedi çıkaralım mı?" diye sordu savaşçılardan biri.
"Hayır. Zaman kaybı olur," Nekros, iblis Ruhu'nun bulunduğu keseyi kavradı. Umutsuz planlarının son evresini kafasında hesapladı. "Grim Batol'u hemen şimdi terkediyoruz."
Öbür orklar onu takip ettiler. Çoğu, bu birden kararlaştırılmış olan kaleden ayrılma işinden hâlâ rahatsızdı ama geride kalma fikrine de sıcak baktıkları söylenemezdi. Özellikle de büyücünün yaptığı büyünün, geri kalan tünel sistemini zayıflatmış olması ihtimali düşünülünce...
İnanılmaz bir basınç Rhonin'in başım ezmekteydi. Bu basınç o kadar büyüktü ki büyücü, kafatası her an parçalanıp dağılacakmış gibi hissediyordu. Epey çaba harcayarak gözkapaklarını araladı. Üstüne baskı yapan şeyin ne olduğunu çöz-
meyi ve onu kendisinden bir an önce nasıl uzaklaştırabileceğini bulmayı umuyordu.
Bulanık bakışlarını yukarı çevirince birden nefesi kesildi.
Kayalardan oluşan bir çığ, tam anlamıyla bir tondan fazlası, büyücünün başının otuz santim kadar yukarısında, havada asılı duruyordu. Yarattığı büyülü kalkanın tek görünür belirtisi olan loş bir aydınlık, onun neden ezilip pelteye dönmediğini açıklıyordu.
Anladığı kadarıyla başındaki basınç, zihninin büyüyü işler kılan (ve böylece Rhonin'in hayatını kurtaran) bir bölümünden kaynaklanıyordu. Ancak gittikçe artan acı, tuzağa düşmüş büyücüye her geçen saniyeyle birlikte büyünün zayıfladığını belli ediyordu.
Basıncın bir kısmını olsun hafifletmek umuduyla daha rahat bir pozisyon almaya çalıştı... ve başının altında onu rahatsız eden bir şey hissetti. Rhonin bir çakıl olduğunu sandığı şeyi oradan çekmek için dikkatle uzandı ama elleri ona değer değmez büyücü hafif bir büyü belirtisi sezdi.
Merak dikkatini bir an için tepesindeki dehşet manzarasından uzaklaştırdı. Rhonin nesneyi görebileceği kadar kendine çekti.
Bu siyah bir mücevher taştı. Kesinlikle bir zamanlar Kanatlıölüm'ün madalyonun ortasına yerleştirilmiş olan taşın ta kendisi...
Rhonin kaşlarını çattı. Madalyonu son gördüğü zaman Kryll'in ölümünün hemen sonrasıydı. O sırada taşa hiç dikkat etmemişti, Zihni daha çok, tehlike altında olan Vereesa'ya ve...
Vereesa Zihni birden elfin yüzüyle doldu. Korucu ve cüce çok daha uzakta, ilk büyünün koruma alanındaydı ama...
Onları görmeye çalışarak kıpırdandı ama hareket ettiği anda başındaki basınç ikiye katlandı ve yukarıdaki taşlar çok değerli birkaç santim kadar daha aşağı indi.
Aynı anda derinden gelen bir küfür duydu.
"F - Falstad?" diye inledi Rhonin.
"Evet..." diye uzak bir yerden karşılık geldi. "Dümdüz olmamamızdan yaşadığını anlamıştım, büyücü ama asla uyanmayacağımı düşünmeye başlamıştım! Tam zamanında!"
"Sen... Vereesa hayatta mı?"
"Buna cevap vermek zor. Yaptığın büyüden yayılan ışık onu biraz görebilmemi sağlıyor ama kontrol edemeyeceğim kadar uzakta! Uyandığımdan beri ses çıkardığını "duymadım!"
Cüce acı bir alayla güldü. "Bunumu gıdıklayacak kadar ya-kınımdalar, insan! Yoksa buradan çoktan sıyrılmış ve onun durumunu kontrol etmiş olurdum! Kendi cenazeme canlı olarak katılacağım hiç aklıma gelmezdi!"
Büyücü onun son söylediğini umursamadı. Aklı, cücenin çığın yakınlığıyla ilgili sözlerindeydi. Anlaşılan büyü Rhonin'den uzaklaştıkça etki alam da azalıyordu. Vereesa da Falstad da ezilmekten kurtulmuştu ama korucunun başına sert bir darbe gelmiş olabilirdi... Hatta belki de elf ölümcül bir darbeyle hayatını kaybetmişti.
Yine de Rhonin bunun aksini dilemek zorundaydı.
"İnsan... Eğer çok fazla şey istemiş olmayacaksam... Bizim için bir şeyler yapabilir misin?"
Onları kurtarabilir miydi? O kadar kuvveti ya da büyüsel gücü kalmış mıydı? Siyah taşı cebine attı. Şu anda bütün dikkatini çok daha çaresiz bir duruma yönlendirmişti. "Bana birkaç saniye daha ver..."
"Başka ne yapabilirim ki zaten?"
Büyücünün başındaki basınç korkunç bir hızla artmaya devam ediyordu. Rhonin yarattığı kalkanın daha fazla dayanabileceğinden kuşkuluydu ama yine de bu ikinci ve büyük olasılıkla daha karmaşık büyüyü yapmaya çalışırken diğerini koruması gerekiyordu.
Hem üçünü de bu tehlikeden uzağa taşıması, hem de onları güvenli bir yere göndermesi lazımdı. Ve bütün bunları yaparken bitap vücudu bin bir güçlükle dayanmaya çalışıyordu.
Büyü nasıldı? Düşünmek ona acı verse de Rhonin sonunda büyülü sözleri hatırladı. Ancak bu girişimi dikkatini kalkandan uzaklaştıracaktı. Eğer fazla uzun sürerse...
Başka seçeneğim var mı?
"Falstad, şimdi deneyeceğim..."
"Bu beni acayip sevindirir, insan! Sanırım kayalar şimdiden göğsüme baskı yapıyor!"
Doğru, Rhonin de bu hareketlenmeyi fark etmişti. Kesinlikle elini çabuk tutması gerekiyordu.
Sözcükleri mırıldandı ve büyüsel gücü çekti...
Üstündeki kayalar uğursuzca kıpırdadı.
Rhonin sağlam elini kullanarak bir işaret çizdi.
Kalkan büyüsü yok oldu. Tonlarca ağırlıkta taş yığını üçlünün üstüne döküldü...
... ve büyücü birden kendini sırt üstü yatıp bulutlarla kaplı gökyüzüne bakarken buldu.
"Dagath'ın Çekici adına!" diye yan taraftan kükredi Falstad. "Bu kadar yakın geçmen şart mıydı?"
Çektiği acıya rağmen Rhonin doğrulup oturdu. Soğuk rüzgâr onun, içinde bulunduğu sersemlik halinden çıkmasına yardım ediyordu. Bakışlarını cücenin olduğu yöne çevirdi.
Falstad da yattığı yerden doğrulup oturmuştu. Griffon binicisinin gözlerinde ilk kez olarak savaşmaktan kaynaklanmayan, vahşi bir bakış vardı. Cücenin beti benzi atmıştı. Rhonin hiç korkusuz savaşçıyı asla bu halde hayal edemezdi.
"Asla, asla, asla başka bir tünele girmeyeceğim! Bundan sonra benim için sadece gökyüzü var! Dagath'ın Çekici adına!"
Büyücü tam ona karşılık verecekken daha uzaktan gelen bir inilti dikkatini çekti. Titrek ayaklarının üstünde doğrulan
Rhonin, Vereesa’nin yüzükoyun yatan bedenine doğru güçlükle ilerledi. İlk başta Rhonin inilti sesini kendi hayalinde canlandırıp canlandırmadığım merak etti. Korucu tamamen cansız görünüyordu... Ama sonra Vereesa tekrar inledi.
"O... O yaşıyor, Falstad!"
"Evet, bahse girerim inlemesinden anlamışsındır! Elbette yaşıyor! Yalnız acele etme! Durumu ne alemde?"
"Bakalım..." Rhonin elfi dikkatle sırtüstü çevirip onun yüzünü, başını ve vücudunu inceledi. Birkaç çürüğü ve kolunda kan lekeleri vardı ama bunlar dışında diğer ikisi kadar iyi durumdaydı.
Büyücü onun alnındaki bir çürüğe bakmak için elfin başını dikkatle kaldırmışken Vereesa’nin gözleri heyecanla açılıverdi. "Rho(...) Rhonin..."
"Evet, benim. Sakin ol. Sanırım başına sert bir darbe almışsın."
"Hatır... Hatırlıyorum..." Korucu gözlerini bir an için kapadı... Sonra birden, gözleri alev alev parlayarak, ağzı dehşetle aralanmış halde doğruldu. "Tavan! Tavan üstümüze çöküyor!"
"Hayır!" Büyücü onu sıkı sıkı tuttu. "Hayır, Vereesa! Güvendeyiz! Güvendeyiz..."
"Ama mağara tavanı..." Elfin yüzündeki ifade sakinleşti. "Artık mağarada değiliz... İyi ama neredeyiz, Rhonin? Buraya nasıl geldik? Zaten nasıl sağ kalabildik ki?"
"Bizi golemden kurtaran kalkanı hatırlıyor musun? Canavar kendini yok ettikten sonra kalkanın etkisi devam etti, hatta tavan çöktüğünde bile. Koruma alanı küçüldü ama kalkanın etkisi ezilip ölmemizi engelleyecek kadar devam etti."
"Falstad! O..."
Cüce, korucunun diğer yanında belirdi. "O hepimizi kurtardı, elf leydim. Bizi kurtarıp sonra da dünyanın ücra bir köşesine attı!"
Rhonin'in gözleri kısıldı. Ücra bir köşe mi? Büyücü etrafına bakındı. Karlı dağ sırası, her an biraz daha soğuyan rüzgâr ve hepsinin üstünü kaplayan inanılmaz bir bulut kümesi... Büyücü nerede olduklarını çok iyi biliyordu, hatta onları çevreleyen karanlığa rağmen. "Ücra bir köşe değil, Falstad. Sanırım üçümüzü dağın tam tepesine getirdim ve sanırım orklar dahil her şey çok aşağımızda kaldı."
"Dağın tepesi mi?" diye tekrarladı Vereesa.
"Eh, bu mantıklı."
"Ve sizi her an biraz daha net görüyor olmamdan, şafağın sökmek üzere olduğunu tahmin ediyorum." Rhonin'in yüzü tekrar asıldı. "Bu da eğer Nekros Kafatasıezen sözünün eri bir orksa, bütün kalenin yumurtalar ve diğer her şeyle birlikte buradan her an ayrılabileceği anlamına geliyor."
Vereesa ve cüce ona baktı. "Niye böyle budalaca bi şey yapsınlar ki?" diye sordu Falstad. "Neden bu kadar güvenli bi yerden ayrılsınlar?"
"Yakın zamanda batıdan gerçekleşecek bir istila yüzünden. Hızlı ve kurnaz griffonlara binen büyücüler, cüceler... Yüzlercesi hatta binlercesi. Hatta belki de birkaç elf. Bu kadarına karşı, üstelik büyücüler de söz konusu olunca, Nekros ve adamların kendilerini dağın içinden bile savunmaları mümkün değil..." Büyücü başını iki yana salladı. Eğer komutan elindeki büyülü nesnenin gerçek gücünden haberdar olsaydı durum farklı olabilirdi; ama anlaşılan ya Nekros bunun farkında değildi ya da Dun Algaz'daki efendilerine bağlılığı daha güçlüydü. Ork kuzeye gitme kararı almıştı ve kuzeye gidecekti de.
Falstad buna hâlâ inanamamıştı. "İstila mı? Böyle delice bi fikri bi ork bile nereden çıkarmış olabilir ki?"
"Bizden. Bizim buradaki varlığımızdan. Özellikle de benim. Kanatlıölüm benim, yakındaki bir istilanın kanıtı olarak burada olmamı istedi! Bu Nekros delinin teki! Anlaşılan za-
ten çok yakında bir saldırı olacağına inanıyormuş! Ben de onların ortasında beliriverince bundan kesin emin oldu!" Rhonin artık uyuşmuş olan kırık parmağına göz attı. Fırsatı olunca bunu halletmesi gerekecekti ama şu an için tek bir parmaktan çok daha fazlası tehlikedeydi.
"Peki ama siyah ejderha neden orkların ayrılmasını istesin ki?" diye sordu korucu. "Bundan ne çıkarı olacak?"
"Sanırım bunu biliyorum..." Doğrulan Rhonin dağın yamacına yaklaşıp aşağıya göz gezdirdi. Rüzgârın etkisiyle yamaçtan aşağı uçmamak için tutunmuştu. Hâlâ aşağıda hiçbir şey görememişti ama hayal meyal bir ses duymuş gibi geldi ona... Bu dışarı çıkmakta olan arabalarla dolu askeri bir konvoy olabilir miydi? "Sanırım, beni ikna etmeye çalıştığı gibi, kırmızı Ejderhakraliçesi'ni kurtarmak yerine onu katletmek istiyor! Kraliçe içerideyken bu çok riskli olurdu ama açıkta bir anda üstüne çullanıp onu tek bir hamlede öldürebilir!"
"Emin misin?" diye sordu elf, onun yanma gelip.
"Böyle olmalı." Rhonin bakışlarını yukarı kaldırdı. Üstlerindeki kalın bulut örtüsü bile şafağın hızla yaklaşmakta olduğu gerçeğini gizleyemiyordu. "Nekros şafakla birlikte buradan ayrılmak istiyordu..."
"O budalanın teki mi?" diye mırıldandı Falstad. "Kahrolası ork gecenin karanlığında ayrılsa daha mantıklı bi iş yapmış olurdu!"
Rhonin, Falstad'a olumsuz anlamda başım salladı. "Kanatlıölüm gece gayet iyi görür, hatta belki de hepimizden daha iyi! Nekros sorgulama sırasında bir ara her şeye hazırlıklı olduğunu söyledi, Kanatlıölüm'e bile! Aslında siyah ejderhanın ortaya çıkmasını dört gözle bekler gibi bir . hali bile vardı!"
"İyi de bu tam bir saçmalık!" diye karşılık verdi korucu. "Tek bir ork onu nasıl yenebilir?"
"Ejderhakraliçesi'ni nasıl kontrol altında tutuyor... ve golem gibi bir yaratığı nasıl çağırıyor?" Bu sorular onu haddinden fazla rahatsız ediyordu. Orkun taşıdığı nesne kesinlikle çok önemli özelliklere sahipti ama gerçekten bu kadar güçlü olabilir miydi?
Falstad birden 'sessiz olun' anlamında elini salladı ve parmağıyla kuzey batıyı, dağın çok ilerisini işaret etti.
Kocaman, karanlık bir şekil yüksek bulutların arasından bir an için çıktı, sonra da yükselip tekrar görünürden kayboldu.
"Bu Kanatlıölüm..." diye fısıldadı griffon binicisi.
Rhonin başıyla onayladı. Tahmin zamanı geride kalmıştı. Kanatlıölüm geliyorsa bu bir tek anlama gelirdi. "Olacak olan her neyse, artık başladı."
Şafağın ilk ışığı Grim Batol'un üstüne düştüğünde uzun ork konvoyu dışarı çıkmıştı. Arabalar başta ve sonda duran, yeni bilenmiş balta, kılıç ve mızrak taşıyan savaşçılarca korunuyordu. İşçi sürücülerin yanında muhafızlar yer alıyordu, özellikle de kıymetli ejderha yumurtasıyla yüklü arabalarda. Orkların her biri düşmanla her an karşılaşmaya hazır gibi yol alıyordu çünkü batıdan beklenen istila haberi en düşük kademeli orka kadar ulaşmıştı.
Orkların çok azında olan atlardan birine binen Nekros Kafatasıezen, konvoyun ayrılışını sabırsızlıkla seyrediyordu. Ejderha binicilerini binekleriyle birlikte Dun Algaz'a doğru yollamıştı. Böylece girişimi başarısız bile olsa Güruh'un- hâlâ kullanabileceği birkaç ejderhası olacaktı. Onları yumurtaların taşınmasında kullanamamış olması çok yazıktı ama daha önceki bir deneme, komutana bunun ne kadar aptalca bir çaba olduğunu öğretmişti.
Bir ejderhayı taşıyabilecek ölçülerde bir araba yapmaları imkânsızdı, bu yüzden de iki büyük canavarın idaresi Nek-
ros un başına kalmıştı. Hem Alexstrasza, hem de heybetli Tyran konvoyun en arkasında ilerliyordu. İblis Ruhu'nun üstlerindeki gücünden her zaman haberdardılar. Hasta erkek için bu çok zorlu bir durumdu. Nekros erkek ejderhanın yolculuktan sağ çıkabileceğinden şüpheliydi ama ork başka seçenek olmadığını da biliyordu.
Yine de iki dev yaratık etkileyici bir manzara oluşturuyordu. Dişi, erkekten daha sağlıklı olduğundan aynı zamanda daha göz alıcıydı da. Nekros bir kere kraliçenin ork komutanına ters bir bakış attığını gördü. Ejderhanın kini gözlerine yansıyordu. Orkun hiç umurunda değildi bu. Bütün ejderhaları dize getirebilecek olan nesne kendisinde olduğu sürece Ejderhakraliçesi her şeye itaat edecekti.
Ejderhalar aklına gelince, ork bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Kapalı gökyüzü herhangi bir ejderhanın saklanabileceği sayısız yer sağlıyordu ama eninde sonunda bir şey olması gerekiyordu. îttifak kuvvetleri çok uzakta olsa bile Kanatlı-ölüm kesinlikle gelecekti. Nekros hesaplarını buna göre yapmıştı.
İnsanlar, zafer için siyah ejderhaya güvenmenin ne kadar aptalca bir iş olduğunu öğreneceklerdi. Bir ejderhayı yöneten elbette diğerini de yönetirdi. Ork komutanı, İblis Ruhu'yla bütün yaratıkların en vahşisini ele geçirecekti. O, Nekros, Kanatlıölüm’ün efendisi olacaktı... ama bunun için lanet sürüngenin ortaya çıkması lazımdı.
"Nerdesin, seni kahrolası yaratık?" diye mırıldandı ork. "Nerdesin?"
Savaşçıların son sırası mağara ağzından çıkmıştı. Nekros onların düzenli adımlarla geçişlerini seyretti. Mağrur ve vahşi halleriyle, Güruh'un yenilmek nedir bilmediği, katledemeyeceği hiçbir düşman tanımadığı günlerin anılarını hissediyorlardı. Kanatlıölüm emrine girince bu şan ve şerefi halkına yeniden yaşatacaktı Nekros. Güruh yeniden yükselecekti, hat-
ta teslim olmuş olanlar bile. Orklar İttifak topraklarını silip süpürecek, insanları ve diğerlerini kesip biçecekti.
Belki de Güruh'un yeni bir şefi olacaktı. Nekros ilk kez kendini böyle bir mevkide hayal ediyordu. Zuluhed'in bile onun karşısında eğileceği bir mevki... Evet, halkını zafere taşıyan ork elbette hükümdar seçilecekti.
Savaş şefi Nekros Kafatasıezen...
Atını ileri sürüp tekrar konvoyun yanma geldi. Onlarla birlikte ilerlemezse bu kuşku uyandırabilirdi. Ayrıca nerede durduğu da çok önemli değildi aslında; İblis Ruhu onda oldukça uzak bir mesafeden kontrol sağlıyordu. Ork istemeden hiçbir ejderha büyülü nesne tarafından serbest bırakılamazdı... ve kır saçlı orkun da kesinlikle böyle bir niyeti yoktu.
Neredeydi bu kahrolası siyah canavar?
Sanki onun aklından geçen soruya cevaben kulakları sağır eden bir uluma sesi yükseldi. Ancak uluma Nekros'un ilk başta sandığı gibi gökyüzünden değil, orkları çevreleyen toprağın ta kendisinden gelmişti. Ses, etrafa bakınıp düşmanı arayan savaşçılar arasında korkuya neden oldu.
Bir an sonra yerden cüceler fış kırdı.
Her yerdeydiler. Nekros'un bile bütün Khaz Modan'da hâlâ var olabileceğini sanmadığı kadar çok cüce vardı burada. Toprağın içinden taşıyorlar, baltalarını savurup kılıçlarını sallayarak konvoya her yönden saldırıyorlardı.
Bir an için şaşkınlıktan kalakalmış olan orklar çabucak kendilerine geldi. Kendilerine özgü savaş naralarım atarak saldıranları karşılamak için döndüler. Muhafızlar arabaların yanında kalsa da kendilerini savaşa hazırlamıştı. Çoğu konuda bir halta yaramayan işçiler bile sopalarını çıkarmışlardı. Bir orkun küçük bir odun parçasıyla bir şeyleri ezmeyi öğrenmesi için fazla bir eğitim gerekmiyordu.
Nekros kendisini çekip atından indirmeye çalışan bir cüceyi tekmeleyip uzaklaştırdı. Komutanın yaverlerinden biri
hızla araya girdi ve onunla cüce arasında bire bir, valisi bir savaş başladı. Duruma uyum sağlayabilmek için az bir zamana ihtiyacı olan Nekros atını arabaların yanma yönlendirdi. Bir istila yerine artıkçıların saldırısıyla karşılaşmışlardı. Bunlar her halde dağın etrafındaki tünellerde bulunduklarından her zaman haberdar olduğu çapulcu çetesiydi. Sayıları göz önüne alınırsa trollerin işlerini layığıyla yapamadığı anlaşılıyordu.
Peki ama Kanatlıölüm neredeydi? Ork planlarını ejderhaya göre yapmıştı. Ortada bir ejderha olmalıydı!
Yeri göğü inleten bir kükreme savaşanları titretti. Kocaman bir figür kaim bulutların arasından yarı görünür bir şekilde çıktı ve ileri fırlayıp orklara doğru pike yaptı.
"Sonunda! Sonunda geldin seni siyah..." Nekros Kafatası-ezen donup kaldı. Kafası tam anlamıyla karmakarışık olmuştu, iblis Ruhu'nu kavradı; ama o anda onu tasarladığı gibi kullanmayı düşünemiyordu bile.
Ona doğru pike yapan ejderhanın pulları siyah değil, ateş rengindeydi.
"Oraya inmemiz lazım," diye mırıldandı Rhonin. "Neler olduğunu görmem lazım!"
"Odada yaptığın şeyi yapamaz mısın?"
"Eğer yaparsam oraya indiğimizde kendimizi korumak için hiç gücüm kalmaz.. Ayrıca nereye ineceğimizi de bilemiyorum. Baltasını savuran bir orkun tam karşısında belirmek ister miydin?"
Vereesa yamaçtan aşağı kısa bir bakış attı. "Aşağıya kayalara tutunarak memeyiz gibi görünüyor."
"Eh, burada sonsuza kadar kalamayız!" Cüce kısa bir süre etrafı adımladıktan sonra birden sanki pis bir şeye basmış gibi durup onlara baktı. "Hestra'nın kanatları adına! Ne aptalım! Belki hâlâ buralardadır!"
Rhonin, Falstad'a sanki cüce tozutmaya başlamış gibi baktı. "Neden bahsediyorsun? Kim buralardadır?"
Falstad ona' cevap vermek yerine elini ceplerinden birine götürdü. "Kahrolası troller onu benden almıştı; ama Gimmel geri iade etmişti... Hah! İşte burada!"
Cebinden minik bir düdüğe benzer bir nesne çıkardı. Vereesa ve Rhonin, cüce düdüğü dudaklarına götürüp var gücüyle üflerken onu seyrettiler.
"Hiçbir şey duymadım," diye bilgi verdi büyücü.
"Duysaydın senden kuşku duymaya başlardım. Sadece bekle. İyi eğitilmiştir. Şimdiye kadarki en iyi bineğim. Hatırlatırım, troller bizi bölgenin bu kadar uzağında yakalamamıştı. Bir süre bekleyecektir..." Falstad şimdi daha az emin görünüyordu. "Ayrıldığımızdan beri o kadar zaman geçmedi..."
"Griffonunu mu çağırmaya çalışıyorsun?" diye sordu korucu, şüphelerini belli eden bir tonla.
"Bunu denemek kanatlanmayı denemekten daha iyi, öyle değil mi?"
Beklediler. Rhonin'e sonsuzmuş gibi gelen bir süre boyunca beklediler. Soğuk havaya rağmen büyücü gücünün yerine gelmeye başladığını hissediyordu... ama hâlâ grubu yanlış bir yere taşıyarak hepsinin ölümüne neden olmaktan korkuyordu.
Yine de anlaşılan bunu denemek zorundaydı. Büyücü doğruldu. "Elimden geleni yapacağım. Dağın çok uzağında olmayan bir alan hatırlıyorum. Sanırım Kanatlıölüm onu bana zihnimde göstermişti. Üçümüzü oraya taşıyabilirim her halde."
Vereesa, Rhonin'in koluna yapıştı. "Emin misin? Henüz hazır görünmüyorsun." Korucunun gözleri kaygı doluydu. "Odada yaptığın şeyin sana neye mal olduğunu biliyorum, Rhonin. O büyü basit bir şey değildi. Üstelik onu hem beni, hem de Falstad'ı koruyacak kadar sürdürmeyi basardın..."
Elfin ne demek istediğini çok iyi anlıyordu ama başka seçenekleri yoktu. "Bunu yapmazsam..."
Kanatlı, iri bir suret bulutların arasından şekillendi. Rhonin de elf de Kanatlıölüm’ün saldırıya geçtiğinden emin olarak o yöne döndü.
Sadece dikkatle seyretmekte olan Falstad sonları gelmiş gibi bir tepki vermemişti. Cüce gülerek ellerini yaklaşmakta olan şekle doğru kaldırdı.
Griffon öyle bir tonda öttü ki büyücü bunun sevinç ifadesi olduğuna yemin edebilirdi. Devasa hayvan onlara doğru hızla uçuyordu... Daha doğrusu binicisine doğru. Hayvan tam anlamıyla Falstad’ın üstüne sıçradı. Griffonun çırpmakta olduğu kanatları, bütün ağırlığıyla cüceyi ezmesini engelliyordu.
"Heyt! Benim akıllı oğlum! Şimdi aşağı in!"
Falstad’ın karşısına iniş yapan griffonun kuyruğu yarı aslan bir yaratıktan çok bir köpeğinki gibi ileri geri sallanıyordu.
"Eee?" diye arkadaşlarına sordu kısa boylu savaşçı. "Gitme zamanı gelmedi mi?"
Ellerinden geldiğince hızlı griffona bindiler. Hâlâ en zayıfları olan Rhonin cüceyle Vereesa’nin arasına oturdu. Büyücünün griffonun üçünü de taşıyabilecek kapasitede olup olmadığıyla ilgili kuşkuları vardı ama hayvan bunu gayet iyi başardı. Daha uzun bir yolculukta, Falstad’ın da kabul edeceği gibi, biraz sorun yaşayabilirlerdi ama kısa bir gezinti griffon için mesele değildi.
Birkaç saniye sonra bulutların arasından çıktılar... ve hiç beklemedikleri bir manzarayla karşılaştılar.
Rhonin duyduğu savaş seslerini, cücelerin orkların araba konvoyunun hantallığından yararlanma çabaları olarak yorumlamıştı ama görmeyi beklemediği şey savaş alanının üstünde süzülen, Kanatlıölüm'den başka bir ejderhanın varlığıydı.
"Kırmızı bir ejderha!" diye seslendi korucu. "Hem de yaşlı bir erkek! Dağda yetiştirilenlerden biri de değil!"
Büyücü de bunu fark etmişti. Kraliçe, bir ejderhanın bu kadar olgunlaşacağı kadar uzun zamandır orkların elinde değildi. Ayrıca Güruh'un, ejderhaları çok büyük ve başına buyruk olmadan katletmek gibi bir huyu da vardı. Ancak genç olanlar ork terbiyecileri tarafından rahatlıkla idare edilebiliyordu.
O halde kırmızı dev nereden gelmişti ve şu anda burada ne işi vardı?
"Nereye inmemizi istersin?" diye bağırdı Falstad, büyücüye daha acil olan durumu hatırlatarak.
Rhonin çevreyi hızla taradı. Savaş çoğunlukla konvoyun etrafıyla sınırlı gibiydi. At sırtındaki Nekros Kafatasıezen'in, tek elinde kapalı havaya rağmen parıl parıl parlayan bir şey tutmakta olduğunu gördü. Büyücü bu nesnenin ne olduğunu anlamaya çalışırken Falstad’ın sorusunu unutmuştu. Nekros nesneyi yeni gelen ejderhaya doğrultmuş gibiydi...
"Eee?" dedi cüce.
Gözlerim orktan ayıran Rhonin dikkatini topladı. "Oraya!" Ork konvoyunun en arkasından az ötedeki bir yokuşu işaret ediyordu. "Sanırım en iyi yer orası!"
"Diğer her yer kadar iyi görünüyor!"
Binicisinin ustaca idaresiyle Griffon onları çabucak gidecekleri yere ulaştırdı. Rhonin hemen binekten aşağı atlayıp duruma göz gezdirmek için yokuşun kenarına koştu.
Gördüğü manzara hiçbir mantığa sığmayacak türdendi.
Nekros'a saldırmaya hazır görünen ejderha şimdi güçlükle havada asılı duruyor, görünmez bir düşmanla olağanüstü bir mücadele içindeymiş gibi kükrüyordu. Büyücü tekrar ork komutanını incelediğinde Nekros'un elindeki ışıltılı nesnenin parlaklığının her an biraz daha arttığını fark etti.
Bu bir çeşit büyülü nesneydi ve şu an kendisinin bile sezebildiği ölçüde bir etki yayacak kadar güçlüydü. Rhonin bakışlarım büyülü nesneden kırmızı ejderhaya çevirdi.
Orklar Ejderhakraliçesi üstünde nasıl kontrol sağlamışlardı? Bu, geçmişte kendi kendine birçok kez sorduğu bir soruydu... ve şimdi Rhonin gerçeği kendi gözleriyle görüyordu. Kırmızı ejderha karşı koymaya çalıştı; büyücünün hiçbir yaratıktan beklemeyeceği kadar büyük bir azimle çabaladı. Üçü de onun acı dolu kükremelerini duyuyor ve çok az varlığın yaşamış olduğu bir azap yaşadığını biliyordu.
Sonra, kulak tırmalayıcı son bir çığlık atan dev birden güçsüzleşti. Bir an havada asılı kalıp sonra da savaş alanının biraz uzağındaki toprağa bir taş parçası gibi indi.
"Öldü mü?" diye sordu Vereesa.
"Bilmiyorum." Eğer büyülü nesne ejderhayı öldürmediyse yüksekten düşüş aynı tehlikeyi yaratmış olmalıydı mutlaka. Büyücü bakışlarını çevirdi. Bu kadar azimli bir yaratığın yok olup gitmesini seyretmek istemiyordu... Ve birden başka bir devasa suretin bulutların içinden çıktığını gördü. Bu seferki siyah bir kabustu.
"Kanatlıölüm!" diye diğerlerini uyardı Rhonin.
Siyah ejderha konvoya doğru süzüldü ama ne Nekros'a ne de iki tutsak ejderhaya doğru yönelmişti. Aksine doğrudan beklenmedik bir hedefe doğru uçmaktaydı: Yumurta yüklü arabalar.
Ork lideri sonunda onu görmüştü. Nekros dönüp büyülü nesneyi Kanatlıölüm'e doğru çevirdi ve aynı anda bir şeyler bağırdı.
Rhonin ve diğerleri siyah ejderhanın bile güçlü nesnenin etkisiyle çaresiz kalmasını bekliyordu ama garip bir şekilde Kanatlıölüm etkilenmemiş görünüyordu. Arabalara ve kuşkusuz onların taşıdığı yumurtalara doğru olan hücumuna devam etti.
Büyücü gözlerine inanamıyordu. "Alexstrasza’nın ne ölüsü, ne de dirisi onun umurunda! O, kırmızı ejderhanın yumurtalarını istiyor!"
Kanatlıölüm arabalardan ikisini şaşırtıcı bir incelikle yakalayıp yükseldi. O yükselirken arabaların üstlerindeki orklar aşağı yuvarlanmıştı. Ejderha dönüp uzaklaşırken arabalara koşulmuş atlar çaresizce boşlukta sallanıyor ve feryat ediyorlardı.
Kanatlıölüm yumurtaları sağlam istiyordu. Peki ama neden? Onlar, yalnız ejderhanın ne işine yarardı ki?
Sonra Rhonin kendi sorusunu kendi cevapladığını fark etti. Kanatlıölüm yumurtaları kendisi için istiyordu. Ejderhalar yumurtalardan çıktığında renkleri kırmızı olacaktı ama siyah devin gözetiminde onlar da siyah ejderha kadar uğursuz birer güce dönüşeceklerdi.
Nekros belki bunu fark ettiğinden ya da belki de sadece bu hırsızlığa tepki olarak, birden dönüp konvoyun sonuna bağırdı. Büyülü nesneyi hâlâ yukarıda tutuyordu ama şimdi diğer eli, uzaklaşmakta olan devi işaret ediyordu.
İki kırmızı ejderhadan erkek olanı kanatlarını ağır ağır açıp siyah ejderhanın peşinden gitmek için havalandı. Rhonin daha önce hiç bu kadar hasta, bu kadar ölmek üzere bir ejderha görmemişti. Yaratığın bu kadar yükseğe uçabilmesi büyücüyü gerçekten şaşırtmıştı. Nekros her halde bu güçten düşmüş ejderhayı diğer daha genç ve daha güçlü ejderhayla bir tutmuyordu?
Bütün bunlar olurken orklarla cüceler hâlâ savaşıyordu; ama kısa boylu savaşçıların mücadelesi şimdi çaresizlik ve düş kırıklığıyla dolmuş gibiydi. Neredeyse bütün umutlarını ilk kırmızı erkek ejderhaya bağlamışlar gibi görünüyordu. Eğer gerçekten öyleyse Rhonin umutlarını yitirmelerini anlayabiliyordu.
"Anlamıyorum," dedi Vereesa, insanın arkasından. "Krasus neden yardım etmiyor? Büyücünün burada olması gerekirdi! Tepe cücelerinin sonunda saldırıya geçme sebebi o olmalı kesinlikle!"-
Krasus! Bütün bu heyecan içinde Rhonin hamisini unutmuştu. Aslında yüzü görünmeyen büyücüye soracağı sorular vardı. "Onun bunla ne ilgisi var?"
Elf anlattı. Rhonin onu dinledi. Önce inanamayarak, sonra gittikçe artan bir öfkeyle... Evet, kuşkulanmaya başladığı gibi, konsey üyesi tarafından kullanılmıştı. Sadece kendisi değil, Vereesa, Falstad ve göründüğü kadarıyla aşağıdaki çaresiz cüceler de...
"Ejderhayı hallettikten sonra bizi dağın içine kadar getirdi," diye tamamladı anlattıklarını Vereesa. "Bundan kısa bir süre sonra da benimle konuşmayı kesti." Elf madalyonu çıkarıp büyücüye gösterdi.
Kanatlıölürn'ün daha önce Rhonin'e vermiş olduğu madalyona gerçekten çok benziyordu, hatta üstündeki desenlere varana kadar. Perişan haldeki büyücü, elf ve Falstad kendisini kurtarmaya çalışırken onu fark etmiş olduğunu hatırladı. Krasus bu madalyonun nasıl yapıldığını ejderhalardan mı öğrenmişti acaba?
Taş bir ara yerinden oynamıştı. Rhonin parmağıyla onu yerine geri itti ve mücevhere ters ters bakarak hamisinin kendisini duymakta olduğunu hayal etti. "Eee, Krasus? Oralarda mısın? Senin için yapmamızı istediğin başka bir şey var mıydı? Belki senin için ölmemizi istersin?"
Boşa çaba... Madalyonun içinde nasıl bir güç vardıysa artık yok olmuştu. Zaten Krasus da mümkün olsa bile cevap vermekle uğraşmazdı. Rhonin tılsımı bayırdan aşağı atmak için elini havaya kaldırdı.
Birden büyücünün zihninde boğuk bir ses inledi: Rhonin?
Öfkeli büyücü durdu. Gerçekten bir karşılık almış olması onu şaşırtmıştı.
Rhonin... Şükürler... şükürler olsun... Hâlâ... hâlâ bir umut... olabilir.
Yanındakiler Rhonin'i seyrediyordu. Ne yaptığından pek emin olamamışlardı. Düşünmeye çalışan Rhonin bir şey söy-
lemedi. Krasus un sesi hasta geliyordu, hatta neredeyse ölecekmiş gibi.
"Krasus! Sen..."
Dinle! Enerjimi... saklamalıyım! Seni... seni görüyorum... Belki bir şeyleri değiştirebilirsin...
İçindeki kuşkulara rağmen Rhonin sordu: "Ne istiyorsun?"
Önce... önce seni yanıma getirmem lazım.
Madalyon birden alev alev parlayıp hayretler içindeki büyücünün her yanma ateş kırmızısı bir ışık yaydı.
Vereesa büyücüye doğru uzandı. "Rhonin!"
Elfin eli Rhonin'in kolunun içinden geçti. Büyücü dehşetle korucu -ve Falstad’ın (ve bütün bayırın) yok olmasını seyretti.
Neredeyse hemen o anda büyücünün etrafında farklı, kayalık bir manzara şekillendi. Birçok savaşlar görmüş, kıraç bir yerdi burası. Şu anda da uzaklardaki bir başkasına şahitlik etmekte olan bir yer... Krasus onu dağların batısına taşımıştı. Ork konvoyunun cücelerle dövüştüğü yerin çok uzağında değildi bu yer. Rhonin sonuçta yaşlı büyücünün, kendisinin bu kadar yakınında olduğunu fark etmemişti. ■
Kendini yerde yatan bir devin gözlerine bakarken buldu. İnsanın, sadece birkaç dakika önce bir taş parçası gibi gökyüzünden düştüğünü gördüğü aynı kırmızı ejderha... dev yaratık bir kanadı havada, yan yatmıştı. Kafası yere dümdüz uzanmıştı.
"Sana en içten... en içten özürlerimi sunarım, Rhonin," diye güçlükle gürledi devasa yaratık. "Sana... sana ve diğerlerine yaşattığım bütün acılar için..."
YİRMİ
B
u kadar kolaydı. İşte bu kadar kolaydı. Kanatlıölüm en yakındaki yumurtaları kaptığında, planını daha en başta gözünde fazla büyütüp büyütmediğini merak ediyordu. Hep, dağa kendi haliyle ya da kılık değiştirip girmenin daha riskli olacağını düşünmüştü, özellikle de Alexstrasza’nın onun varlığını fark etmesi halinde. Tabii ki zarar görmesi gibi bir ihtimal söz konusu değildi ama göz koyduğu yumurtalar yok edilebilirdi. Bu olasılık, özellikle de yumurtalardan biri sağlıklı bir dişi taşıyor olabileceğinden, onu korkutmuştu. Çok önceleri Alexstrasza'yı asla kendi idaresi altına alamayacağına karar vermiş olan Kanatlıölüm’ün, pençelerine alabileceği her yumurtaya ihtiyacı vardı. Böylece şansını artıracaktı. Aslında onun harekete geçmesini geciktiren de her şeyden çok bu olmuştu. Şimdiyse zamanını boşa harcamış gibi geliyordu ona. O zaman da aynı şimdi olduğu gibi, kimse karşısında duramazdı.
Kendi düşüncelerini düzeltti. Kendi ölümüne doğru uçmakta olan, hastalıklı, titrek, yaşını başını almış bir hayvan dışında...
"Tyran..." Kanatlıölüm öteki ejderhaya tam ismiyle hitap edip onu yüceltecek değildi. "Sen hâlâ ölmedin mi?"
"Yumurtaları geri ver!" diye inledi kırmızı dev.
Orkların köpekliği yapmak için yetiştirilsinler diye mi? En azından ben onları dünyanın gerçek efendileri yapacağım! Ejderha sürüleri bir kez daha gökyüzünde ve yeryüzünde hüküm sürecek!"
Siyah ejderha tıslayıp kanatlarını sonuna kadar açtı. "Gel buraya, Tyran! Seni ölümün kollarına yollamaktan büyük keyif alacağım!"
"Orkun emri olsa da olmasa da seni son nefesime kadar kovalayıp öldüreceğim!" diye hırladı Tyran. Siyah ejderhanın gırtlağına diş geçirmek için atıldı ama son anda ıskaladı.
"Seni efendilerine kanlı küçük parçalar halinde geri yollayacağım, aptal ihtiyar!"
İki ejderha birbirine kükredi. Tyran’ın haykırışı Kanatlıölüm'ünkiyle kıyaslandığında sönük kalıyordu.
Ejderhalar saldırdılar.
Rhonin gözlerini dikip baktı. "Krasus?"
Kırmızı ejderha kafasını bir kez sallayacak kadar kaldırdı. "Bu benim... insan... insanken kullandığım... isim..."
"Krasus..." Şaşkınlık yerini burukluğa bıraktı. "Bana ve arkadaşlarıma ihanet ettin! Bütün bunları sen ayarladın! Beni kuklan yaptın!"
"Bunun için her zaman... pişmanlık duyacağım..." :
"Sen Kanatlıölüm'den farklı değilsin!"
Bu söz ejderhanın yüzüne acı dolu bir ifadenin yerleşmesine neden olmuştu ama dev yaratık kafasıyla onayladı. "Bunu hakediyorum. Belki de bu onun çok uzun zaman... zaman önce tuttuğu yoldur. Bir... birinin başkalarına neler... neler yaptığını görmemesi o kadar kolay ki..."
Savaşın uzaklardan gelen sesi burada bile yankılanıyor ve Rhonin'e kendi gururundan daha önemli meseleleri hatırlatı-
yordu. "Vereesa ve Falstad hâlâ oradalar... ve o cüceler! Hep
si senin yüzünden ölebilir! Beni neden buraya getirdin, Krasus?"
"Çü... çünkü hâlâ kargaşadan za... zafere ulaşma umudu
var... Benim oluşmasına yardım ettiğim kargaşadan..." Ejderha ayağa kalkmaya çalıştı ama sadece oturacak kadar doğru-labildi. "Sen ve ben, Rhonin... Bir şansımız var..."
Büyücü kaşlarını çattı ama bir şey söylemedi. Şu anda onu ilgilendiren tek şey Vereesa, Falstad ve tepe cücelerinin bu felaketten kurtulduğunu görmekti.
"Beni... beni hemen geri çevirmedin..; İyi. Bunun için sa... sana teşekkür ederim." .
"Sadece ne yapmak niyetinde olduğunu söyle."
"Ork komutanı büyülü bir nesne kullanıyor... İblis Ruhu. O nesnenin bütün ejderhalar üstünde etkisi var... Kanatlıölüm hariç."
Rhonin, Nekros'un onu nasıl siyah ejderha üstünde kullanmaya çalışıp hiçbir sonuç alamadığını hatırladı. "Neden Kanatlıölüm hariç?"
"Çünkü onu siyah ejderha yarattı," diye karşılık verdi yumuşak bir kadın sesi.
Büyücü hızla dönerken ejderhadan bir şaşkınlık sesi yükseldiğini duydu.
Dalga dalga, yeşil bir gecelik giymiş, güzel ama şeffaf gibi bir kadın, solgun dudaklarında hafif bir tebessümle büyücünün arkasında duruyordu. Rhonin geç de olsa onun gözlerinin kapalı olduğunu fark etti ama yine de hem büyücüye, hem de ejderhaya yüzünü dönecek şekilde durmakta sorun yaşamıyor gibiydi.
"Ysera..." diye huşu içinde fısıldadı kırmızı dev.
Ancak kadın ona hemen karşılık vermek yerine Rhonin'in sorusuna cevap vermeye devam etti. "Kanatlıölüm'dü İblis Ruhu'nu yaratan ve o zaman için doğru bir amaç uğruna yaratıl-
mıştı. Yani biz böyle olduğuna inandık." Büyücüye yaklaştı. "O kadar inandık ki onun istediğini yerine getirdik, gücümüzün bir kısmını onun içine aktardık."
"Ama o kendi gücünü aktarmadı, kendi gücünü aktarmadı!" diye çıkıştı tiz ve akıl sağlığı şüpheli bir erkek sesi. "Anlat ona, Ysera! Ona, iblisler yenildikten sonra onun nasıl bize karşı kullandığını anlat! Kendi gücümüzü bize karşı nasıl kullandığını!"
Devasa bir kayanın üstüne dağınık mavi saçlı, gümüş tenli, tam olarak insana benzemeyen, iskeletimsi bir figür tünemişti. Kendi vücudunun mavi ve gümüş renklerinde, yüksek yakalı cüppesiyle deli bir soytarıyı andırıyordu. Gözleri parıl-dadı. Hançere benzeyen parmaklan, üstüne çömelmiş olduğu kayaları tırnaklıyor, onların yüzeylerinde derin oyuklar oluşturuyordu.
"Duyması gerekeni duyacak, Malygos. Ne daha fazlasını, ne de daha azını." Kadın tekrar hafifçe gülümsedi. Ondan daha uzun olan Rhonin kadına baktı. Şimdi kadın, büyücüye daha çok Vereesa'yı hatırlatıyordu... Ama hayalini kurduğu haliyle Vereesa'yı- "Evet, Kanatlıölüm bize bu kısmını anlatmadı ve tabii sanki o da bizim gibi fedakârlıkta bulunmuş gibi davrandı. Ancak kendisinin, bizim ırkımızın geleceğini, temsil ettiğine karar verdiğinde korkunç gerçeği keşfettik.""
Rhonin sonunda Ysera ve Malygos'un siyah ejderhadan onlardan biri olarak bahsettiğini fark etmişti. Bakışlarını tekrar kırmızı ejderhaya çevirip kuşkularında haklı olup olmadığını Krasus adıyla bildiği yaratığa sordu.
"Evet..." diye cevap verdi yaralı ejderha. "Onlar, olduklarını düşündüğün şeyler. Onlar beş büyük ejderhadan ikisi, efsanede dünyanın Görüntüler'i olarak geçerler." "Kırmızı dev onların gelişinden güç almış gibiydi. "Ysera... Düş Efendisi. Malygos... Büyünün Eli..."
"Burada sssadece zzzaman harcıyoruzzz," diye mırıldandı üçüncü bir ses, başka bir erkek sesi. "Kıymetli zzzamanı..."
"Ve de Nozdormu... Zamanın Efendisi!" dedi hayretler içindeki kırmızı ejderha. "Hepiniz gelmişsiniz!"
Kumdan oluşmuş gibi duran kefenlere sarılmış bir figür Ysera'nın yanında duruyordu. Kukuletasının altındaki yüzü o kadar kuruydu ki kemiklerini kaplamaya ancak yetecek kadar eti vardı. Mücevher taşlarından gözleri gittikçe artan bir sabırsızlıkla ejderhaya ve büyücüye ters ters bakıyordu. "Evet, geldik! Ve eğer bu eğlence fazlasssıyla uzzzun sssürecekse belki de geri dönsssem daha iyi olur! Toplanacak çok şey var, düzzzenlenecek çok şey var..."
"Gevezelik yapılacak çok şey var, gevezelik yapılacak çok şey var!" diye dalga geçti Malygos, yukarıdan.
Nozdormu kuru ama güçlü elini soytarıya doğru kaldırdı ve o da kukuletalı figüre hançere benzer tırnaklarını gösterdi. İkisi hem fiziksel olarak, hem de başka yöntemlerle kapışmaya hazır görünüyordu ama hayaleti andıran kadın onların araşma girdi.
"İşte Kanatlıölüm bu yüzden neredeyse zafere ulaşıyordu," diye mırıldandı kadın.
İki figür de gönülsüzce geri çekildi. Ysera herkese yüzünü döndü. Gözleri hâlâ kapalıydı.
"Kanatlıölüm bizi bir defasında neredeyse alt ediyordu ama tekrar saflarımızı oluşturup en azından onun bir daha asla îblis Ruhu'mu ele geçirememesini sağladık. Onu siyah ejderhanın elinden ayırıp toprağın derinliklerine gönderdik..."
"Ama birisi onu Kanatlıölüm için buldu," diye araya girdi kırmızı ejderha. Artık umudu belli ki yeniden yeşerdiğinden ejderha kendini elinden geldiğince toparlamıştı. "Bunun için orkları kullanmış • bile olabileceğim düşünüyorum. Onu ele geçirince ne yapacaklarım biliyordu. Onu kendisi kullanamıyorsa da kendi çıkarları doğrultusunda onu ellerinde bu-
lundurmaları için başkalarını yönlendirebilirdi. Onlar bunu fark etmese de... Be... bence Alexstrasza'nın esir edilmesi onun planlarına gayet iyi uyuyordu çünkü kraliçe hem onun hâlâ korktuğu tek güçtü hem de bu durum siyah ejderhanın pençesini bile kaldırmasına gerek kalmadan Güruh'un dünyaya dehşet saçmasına yardım ediyordu. Şimdiyse... şimdiyse Güruh onu kesin bir düş kırıklığına uğrattığından orkların kraliçeyi buradan götürmesi onun işine daha çok geliyor."
"Alexstrasza'yı değil," diye onu düzeltti Ysera. "Onun yumurtalarını."
"Yumurtalarını mı?" diye atıldı Krasus. "Kraliçemin kendisini değil mi?"
"Evet, yumurtalarını. Biliyorsun ki Kanatlıölüm'ün son eşi savaşın ilk günlerinde yok olup gitti," diye cevap verdi Ysera. "Siyah ejderha kendi düşüncesizliğinin kurbanı oldu.... Ve şimdi Kanatlıölüm kız kardeşimizin yavrularını kendi yavru-arıymış gibi büyütecek."
Rhonin şimdi dördünün de kendisine bakmakta olduğunu fark etti, hatta gözleri kapalı olan Ysera'nın bile.
"Bizler iblis Ruhu'na dokunanlayız, insan. Ve itimat edemediğimizden, başka hiçbir yaratığın da onu bizim için ele geçirmesini sağlamaya çalışmadık. Sanırım buradaki zavallı Korialstrasz’ın senden, seni arkadaşlarının yanından çekip almak zorunda kalacak kadar büyük beklentisinin ne olduğunu biliyorum; ama her ne kadar bu en doğru yolmuş gibi görünse de şimdi Kanatlıölüm'ü meşgul edecek olan o olmayacak."
"Bu benim sorumluluğum!" diye kükredi kırmızı ejderha. "Bu benim kefaretim!"
"Bu boşa çaba olur. Sen diske karşı çok hassasın. Ayrıca sana başka nedenlerle ihtiyaç var. Şu anda hem kraliçesi, hem
de kendisini esir etmiş olan ork için dövüşen Tyran hayatta kalamayacak. Alexstrasza'nın sana ihtiyacı olacak, sevgili Korial."
"Hem zaten Kanatlıölüm bizim kardeşimiz," diye alay etti Malygos. Pençeleri kayaya iyice gömüldü. "En adili onunla bizim oynamamız, onunla bizim oynamamız!"
"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu Rhonin, hem hevesli, hem de tedirgin bir sesle. Onun en çok istediği şey Vereesa'ya geri dönmekti.
Ysera ona döndü... ve gözleri aralandı. Bir an için bir baş dönmesi insanın bütün iradesini alıp götürdü. Rüyalardan çıkmış gibi duran gözler ona bakıyor ve ona tanıdığı, nefret ettiği ve sevdiği herkesi hatırlatıyordu. "Sen, fani, iblis.Ruhu'nu orktan almalısın. O olmadan büyük olasılıkla kız kardeşimize yaptığım bize yapamayacaktır ve onu almakla Ejderhakraliçesi'ni orkun hakimiyetinden kurtarman mümkün olabilir."
"Ama bu, Kanatlıölüm’ün icabına bakmayacak," diye ısrar etti Korialstrasz. "Ve lanetli diskin sayesinde o tek başına hepinizden güçlü durumda..."
"Bu bildiğimizzz bir gerçççek," diye yılan gibi tısladı Nozdormu. "Ve bizzze geldiğinde bunu sssen de biliyordun! Pekâlâ, işşşte şşşimdi buradayızzz! Bu kadarı sssana yetmeli!" Diğer ikisine baktı. "Yeterince gevezzzelik ettik! Hadi şşşu işşşi sssona erdirelim!"
Gözlerini yine kapamış olan Ysera ejderhaya döndü. "Yapman gereken bir şey var, Korialstrasz ve bu riskli bir iş. Bu insan orkların ortasına büyüyle gönderilemez. İblis Ruhu bunu tehlikeli hale sokuyor. Aynı zamanda belirdiği yerde bir baltanın hedefi olma ihtimali de her zaman geçerli. Bunun yerine onu oraya senin taşıman lazım... ve yaklaştığın birkaç saniye boyunca bu sefer orkun seni habis diski kullanarak yakalamaması için dua et." Ysera elden ayaktan kesilmiş ejderhanın yanma gelip onun burnunun ucuna dokundu. "Onun eşi
olsan da sen bizlerden biri değilsin, Korialstrasz. Yine de İblis Ruhu'nun doymak bilmez etkisiyle mücadele edip kurtuldun..."
"Kendimi buna hazırlamak için çok çalıştım, Ysera. Koruyucu büyülerimin daha iyi olduğunu sanmıştım ama sonuçta başarısız oldum."
"Bunu senin için halledebiliriz." Bir anda hem Malygos, hem de Nozdormu, Ysera'nm yanında belirmişti. Üçünün de sol elleri Korialstrasz’ın burnuna dokunmaktaydı. "İblis Ruhu çok fazla gücümüzü aldı, biraz daha fazlası bir şey değiştirmez..."
Üçlünün havaya kalkmış ellerinin çevrelerinde, her birine özgü olan renklere sahip ışık kümeleri belirdi. Üç ışık kümesi birleşti ve hızla Görüntüler'den ejderhanın burnuna, oradan da geri kalan her yerine yayıldı. Saniyeler sonra Korialstrasz’ın heybetli bedeninin tamamı büyüyle örtülmüştü.
Ysera ve diğerleri sonunda geri çekildiler. Kırmızı ejderha gözlerini kırpıştırdı ve sonra doğrulup ayağa kalktı. "Kendimi... yenilenmiş hissediyorum!"
"Hepsine ihtiyacın olacak," diye açıkladı Ysera. Diğer iki yandaşına döndü. "Soysuz kardeşimizin yanma gitmeliyiz."
"Tam zzzamanında derim!" diye bağırdı Nozdormu.
Ne Rhonin'e, ne de kırmızı ejderhaya başka bir şey söylemeden yüzlerini uzaklardaki Kanatlıölüm'e döndüler. Sanki tek bir varlıklarmış gibi üçlü, kollarını sonuna kadar açtı... ve bu kollar uzayıp giden kanatlara dönüştü. Aynı anda vücutları genişleyip irileşti. Kıyafetleri yerlerini pullara bıraktı. Yüz arları uzadı, sertleşti ve insana özgü bütün çizgiler değişerek ejderhalara özgü bir ihtişama büründü.
Üç devasa ejderha gökyüzüne yükseldi. Büyücü bu inanılmaz manzarayı seyretmekten kendini alamadı.
"Onların yeterli olmasını ümit ederim," diye mırıldandı Korialstrasz. "Ama böyle olmayacağından korkuyorum." Bakışlarını aşağı indirip yanındaki küçük adama baktı. "Ne di-
yorsun, Rhonin? Onların buyruğunu yerine getirecek misin?" Bunu sırf Vereesa için bile kabul ederdi. "Pekâlâ."
Tyran savaşı çoktan kaybetmişti ve şimdi de hayatını... Kanatlıölüm diğer ejderhanın zayıf vücudunu pençeleriyle kaldırırken zaferle kükredi. Çoğu kırmızı ejderhanın göğsünde olan onlarca derin yaradan hâlâ kanlar süzülüyordu. Tyran’ın pençeleri, siyah ejderhanın vücudunda dolaşan kızgın damarlardan damlayan asitli zehre dokunmanın sonucunda yanıklarla kaplanmıştı. Kanatlıölüm'e dokunan hiç kimse acı çekmekten kurtulamazdı.
Siyah ejderha tekrar kükredi ve cansız bedeni bıraktı. Aslında kırmızı ejderhaya iyilik etmiş sayılırdı. Hasta haliyle yaşamaya devam etseydi diğer ejderha daha fazla acı çekmeyecek miydi? En azından Kanatlıölüm ona bir savaşçı gibi ölmeyi bahsetmişti, her ne kadar savaş çok kolay olmuşsa olsa da...
Herkesin onun üstünlüğünü duyması için üçüncü kez kükredi...
... ama onun yerine batı yönünden ona karşılık veren kükreme sesleri duydu.
"Şimdi hangi ahmak bana meydan okuyor?" diye tısladı.
Onların tek bir ahmak değil tam üç tane olduklarını gördü Kanatlıölüm. Bunlar sıradan üç ejderha da değildi.
"Ysssera..." diye geleni karşıladı Kanatlıölüm, soğuk bir sesle. "Nozdormu ve de sevgili dostum Malygos..."
"Bu çılgınlığı sona erdirme zamanı geldi, kardeşim," dedi parlak yeşil ejderha, sakince.
"Ben hiçbir bakımdan senin kardeşin değilim, Ysera. Gözlerini açıp bu gerçeği ve de hiçbir şeyin ırkımızın yeni çağını yaratmaktan beni alıkoyamayacağını görsen iyi olur."
"Sadece kendi hükmünün sürdüğü bir çağ istiyorsun, başka bir şey değil."
Siyah, ejderha kafasını eğdi. "Benim bakış açımdan ikisi de aynı şey. En iyisi uykuna geri dön. Ya sen, Nozdormu? Sonunda kafam kumdan çıkarabildin mi? Burada kimin en güçlü olduğunu hatırlayamıyor musun? Üçünüz bir araya gelse bile yeterli olmaz!"
"Sssenin zzzamanın doldu!" dedi tükürürcesiııe, ışıltılı kahverengi derili dev. Mücevher taşından gözleri alev alev parıldadı. "Gel hadi! Geçmişşşe ait şşşeyler koleksssiyonumdaki yerini al..."
Kanatlıölüm homurdandı. "Peki sen, Malygos? Eski dostuna söyleyecek hiçbir şeyin yok mu?"
Buna cevap olarak soğuk görünümlü, mavi-gümüş renkli ejderha çenelerini sonuna kadar açtı. Ağzından bir buz sağanağı fişkırıp inanılmaz bir kesinlikle Kanatlıölüm'ü sardı. Ancak buzlar korkunç ejderhaya değer değmez değiş ti ve üstünde durdukları bedenin pullarını ve etini delmeye çalışan binlerce, on binlerce yengeç benzeri minik böceğe dönüştü.
Kanatlıölüm tısladı ve ateş kırmızısı damarlarından asit döküldü. Dökülen her asit Malygos'un yaratıklarının yüzlercesini öldürdü ve sonunda geriye sadece birkaç tanesi kaldı.
Pençelerini ustalıkla kullanan siyah ejderha bu arta kalanlardan bir tanesini yakaladı ve bütün halinde yuttu. Keskin ve vahşi dişlerini ortaya çıkaran bir gülümsemeyle karşısındakilere baktı. "Demek sizinle bu dilden konuşmak gerekiyor..."
Kanatlıölüm yeri göğe katan bir kükremeyle ileri atıldı.
"Onlar siyah ejderhayı yenemeyecek!" diye mırıldandı Korialstrasz, o ve Rhonin ablukaya alınmış ork konvoyuna yaklaşırken. "Bunu başaramazlar!"
"O zaman neden bu zahmete girsinler ki?" "Çünkü artık, sonuç ne olursa, olsun karşı koyma zamanının geldiğini biliyorlar! Dünyanın Kanatlıölüm'ün pençele-
ri arasında acıyla kıvranıp yok olduğunu görmektense, ondan ayrılmayı tercih ederler!"
"Onlara yardım etmemizin bir yolu yok mu?"
Ejderhanın sessizliği gerekli cevabı vermişti.
Rhonin ilerideki orklara göz gezdirip kendi faniliğini düşündü. O nesneyi Nekros'tan alabilse bile onu ne kadar elinde tutabilecekti ki? Bu durumda disk kendisine ne fayda sağlayacaktı? Büyücü onu kullanabilir miydi?
"Kras... Korialstrasz, disk büyük ejderhaların güçlerini içeriyor, öyle değil mi?"
"Kanatlıölüm hariç hepsinin. Bu yüzden de siyah ejderha onun gücüyle alt edilemiyor!"
"Ama diğerlerinin yaptığı bir büyü yüzünden o da diski kullanamıyor, haksız mıyım?"
"Öyle görünüyor..." Ejderha yana doğru bir kavis çizdi.
"Diskin neler yapabileceğini biliyor, musun?"
"Birçok şey; ama hiçbiri doğrudan ya da dolaylı olarak siyah ejderhayı etkilemez."
Rhonin kaşlarını çattı. "Bu nasıl mümkün olabilir?"
"Ne kadar zamandır büyücülük öğrenmektesin, dostum?"
Büyücü yüzünü buruşturdu. Bütün sanatlar içinde büyü kesinlikle en çelişkili olanıydı. Kendine has kurallara sahipti ve bu kurallar en berbat zamanlarda tamamen değişebilirdi. "Dernek istediğini anladım."
"Büyükler kesin kararlarını verdi, Rhonin! İblis Ruhu'nu alma şansının sana bahsedilmesi sayesinde, diğerlerinin yardımına gideceğinden kesinlikle emin olduğum kraliçemi serbest bırakmakla kalmayacaksın, aynı zamanda sonunda Güruh'tan geriye kalan kalıntıları da ezip geçme olanağına sahip olacaksın!"
Bunu aklından bile geçirmemişti büyücü ama elbette böylesi bir büyülü nesne orklara karşı çok iş görürdü. "Ama onu kullanmayı öğrenmek çok uzun zaman alacaktır!"
"Orkların gönüllü hocaları yoktu! Ben Beşli'den biri değilim, Rhonin ama sanırım sana yeterince çok şey gösterebilirim!"
"İkimizin de hayatta kalması şartıyla..." diye fısıldadı büyücü, kendi kendine.
Rhonin kendini hazırladı. Korialstrasz, İblis Ruhu'nun eline düşmekten korktuğundan Nekros'a fazla yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Bu da tılsıma rağmen, ork komutanına ulaşmak için büyücünün büyü kullanmak zorunda olduğu anlamına geliyordu. Daha önce savaşın ortasında birçok büyü yapmıştı ama hiçbir şey Rhonin'i şimdiki girişimine hazırlamış değildi. Bunu ejderha da deneyebilirdi ama diskin yakınındayken onun büyüsü büyücününkinden bile kötü sonuç doğururdu.
"Hazır ol..."
Korialstrasz alçaldı.
"Şimdi!"
Sözcükler Rhonin'in ağzından bir inilti halinde çıktı... ve büyücü birden kendini arabaların birinin üstünde, havada asılı vaziyette buldu.
Arabayı süren ork başını kaldırıp yukarı baktı ve büyücüyü görünce ağzı bir karış açık kaldı.
Rhonin onun tam üstüne atladı.
Çarpışma düşüşünü yavaşlatmıştı ama ork için aynı şey söylenemezdi. Rhonin baygın sürücüyü kenara itmek için mücadele ettikten sonra etrafta Nekros'u aradı.
Hâlâ at üstünde olan tek bacaklı ork komutanı, Bakışlarını geri dönmekte olan Korialstrasz'a odaklamış ti. Nekros parıldayan İblis Ruhu'nu havaya kaldırdı...
"Nekros!" diye bağırdı Rhonin.
Ork, tam da büyücünün istediği gibi, ona döndü. Ejderha artık Nekros'un menzilinden çıkmıştı.
"İnsan! Büyücü! Sen ölmüştün!" Nekros un kaim kaşları çatıldı ve çirkin yüz. hatlarına karanlık bir ifade yerleşti. "Eh... En azından yakında öleceksin!"
Büyülü nesneyi Rhonin'e çevirdi.
Büyücü, Nekros'un kendisine göndereceği şey her neyse, golemin ateşi kadar korkunç olmamasını umarak bir kalkan yarattı. Büyük ejderhalar Korialstrasz'a verdikleri fazladan gücün birazını ona bahşetmeyi uygun görmemişlerdi; ama o zaman kırmızı ejderha neredeyse mahvolmuş haldeydi ve onlar da güçlerinin geri kalanını Kanatlıölüm'e karşı saklamak durumundaydılar. Rhonin bütün umutlarını gittikçe azalmakta olan kendi büyü gücüne bağlamıştı.
Dev bir el, ateşten bir el, ona doğru uzanıp büyücüyü sarmaya çalıştı. Ancak Rhonin'in yaptığı büyü işe yaradı ve el hafifçe seçilebilen kalkana çarpıp sekerek, rakibi plan cücenin kellesini uçurmak üzere olan bir ork savaşçısını sardı. Ork yanan bir yığın halinde yere çökmeden önce son bir kısa çığlık attı.
"Yaptığın numaralar seni ölümünden uzun süre ayıramayacak!" diye hırladı Nekros.
Arabanın altındaki yer sarsılmaya ve sonra da ufalanmaya başladı. Tam araba ve ona koşulmuş hayvanlar aşağı çekilirken Rhonin kendini göçükten uzağa attı. Kalkan büyüsü yok olup yoldan geriye kalanlara yapışmış olan umutsuz büyücüyü savunmasız bıraktı.
Nekros atını hızla yakma sürdü. "Bugün ne olursa olsun, insan, en azından senden kurtulacağım!"
Rhonin'in ağzından kısa, basit bir büyü döküldü. Tek bir toprak kümesi yükselip orkun yüzüne uçtu ve komutanın çabalarına rağmen oraya yapışıp kaldı. Küfreden Nekros görebilmek için mücadele ediyordu.
Büyücü ayağa kalkıp orkun üstüne atladı.
Tam olarak hedeflediği yere varamamış, İblis Ruhu'nu tutmakta olan kolu yakalasa da kendini daha yukarı çekememiş-ti. Hâlâ hiçbir şey göremese de Nekros şimdi Rhonin'i yakasından kavramış, güçlü ellerinden birini büyücünün gırtlağına götürmeye çalışıyordu.
"Seni geberteceğim, insan pisliği!"
Parmaklar Rhonin'in boynuna sarıldı. Tılsımı çekip kurtarmakla kendi yaşamını kurtarmak arasında kalan Rhonin ikisini de başaramadı. Nekros onun yaşamını bedeninden ayırmak üzereydi. Orkun inanılmaz gücü büyücü için çok fazlaydı. Rhonin bir büyü yapmaya girişti...
Birden Nekros'un yanından hızla kanatlı bir şey geçti. Biri orkun sırtına inip onu da büyücüyü de attan aşağıya, taşlık zemine düşürdü.
Yere sert bir iniş yaptılar. İkisi de düşmenin etkisiyle ayrı yönlere dağılınca Rhonin'in gırtlağındaki öldürücü baskı yok oldu.
Birisi sersemlemiş büyücüyü omuzlarından yakaladı. "O kendine gelmeden kalk, Rhonin!"
"Ve... Vereesa?" Büyücü, elfin çekici yüzüne dik dik baktı. Onu gördüğüne hem şaşırmış, hem de sevinmişti.
"Ejderhanın seni gökten aşağı attığını gördük, sonra da senin kendini büyüyle güvenli bir yere taşımanı seyrettik! Falstad ve ben yardıma- ihtiyacın olabileceğini düşünüp elimizden geldiğince çabuk geldik!"
"Falstad?" Rhonin bakışlarını yukarı kaldırınca griffon binicisinin ve onun bineğinin havada daire çizdiğini gördü. Falstad’ın silahı yoktu ama yine de cüce konvoydaki bütün orkların kendisiyle karşılaşması için meydan okurcasına uluyordu.
"Acele et!" diye bağırdı korucu. "Buradan ayrılmalıyız!"
"Hayır!" Büyücü gönülsüzce geri çekildi. "Önce... Dikkat et!"
Devasa bir savaş baltası onu ikiye bölmeden önce elfi kenara itti. Yüzünde yanakları boyunca uzanan tören yaraları olan, yapılı bir ork baltasını tekrar kaldırdı. Hedefi yine, yana düşmüş olan Vereesa'ydı.
Rhonin ellerini oynattı... ve baltanın sapı birden uzayıp acı çekmekte olan bir sürüngen gibi kıvrılmaya başladı. Ork onun idaresini kaybetmemek için çabaladıysa da silahı şimdi kendi etrafına dolanıyordu. Birden paniğe kapılan savaşçı elini baltadan çekti ve yaşayan baltadan kendini kurtarır kurtarmaz kaçarak uzaklaştı.
Büyücü elini yol arkadaşına uzattı...
... ve sırtına yediği bir yumrukla yere devrildi.
"Nerde o?" diye kükredi Nekros Kafatasıezen. "İblis Ruhu nerde?"
Bir an için sersemlemiş olan Rhonin orkun ne demek istediğini tam olarak algılayamadı. Tılsım tabii ki Nekros'taydı...
Delici bir ağırlık sırtına yüklendi. Nekros'un konuştuğunu duydu: "Olduğun yerde kal, elf! Arkadaşını böcek gibi ezmek için tek yapmam gereken biraz daha ağırlığımı vermek!" Rhonin sırtına dayanmış soğuk metali hissetti. "Sakın numara yapmaya kalkma, büyücü! Diski bana geri ver, ben de yaşamana izin vereyim!"
Nekros, ancak Rhonin'in onu göz ucuyla görebileceği kadar hareket imkânı bırakmıştı. Komutanın tahta bacağı büyücünün omurgasının üstünde dimdik duruyordu ve kuşkusuz birazcık daha fazla baskı belkemiğini tamamen kıracaktı. "Be... bende değil!" Nekros'un devasa vücudunun neredeyse bütün ağırlığı değil konuşmayı nefes almayı bile hemen hemen imkânsız hale sokuyordu. "Nerede olduğunu bile bi... bilmiyorum!"
"Yalanlarını dinleyecek kadar sabrım yok, insan!" Nekros biraz daha bastırdı. Normalde kibirli olan ses tonunda şimdi çaresizliğin izi vardı. "Ona hemen ihtiyacım var!"
"Nekrosss..." diye araya girdi kinle dolu, gök gürültüsü gibi bir ses. "Yavrularımı öldürttün! Benim yavrularımı!"
Rhonin orkun bir anda, arkasına dönüyormuş gibi hareketlendiğini fark etti. Nekros'un ağzından bir inilti sesi kurtuldu. "Hayır...!"
Bir gölge Rhonin'in ve rakibinin üstünü kapladı. Sıcak, neredeyse kavurucu bir rüzgâr büyücüyü sardı. Büyücü, Nek-ros Kafatasıezen'in çığlık attığını duydu...
... ve birden orkun ağırlığı büyücünün sırtından kalktı.
Rhonin. hemen sırtüstü döndü. Düşmanını yakalamış olan şeyin kendisini de yakalayacağından emindi. Vereesa büyücünün yardımına gelmiş, onu kendi yanma çekiyordu. O sırada Rhonin uçsuz bucaksız gölgenin kaynağını ve ona eşlik eden sesin neden kendisine tanıdık geldiğini kavradı.
Onu yer yer gevşekçe sarkmakta olan pullarına ve biçim-sizce bükülmüş kanatlarına rağmen Ejderhakraliçesi Alexstrasza hâlâ görenlerin dillerinin tutulmasına neden olacak bir ihtişama sahipti. Meydan okurcasına kükrerken diğer her şeye tepeden bakıyor, kafası gökyüzünü delip geçecek gibi duruyordu. Rhonin, Nekros'un izine rastlayamadı; iri ejderha orku ya bütün halinde yutmuştu ya da onu çok uzaklara fırlatıp atmıştı.
Alexstrasza tekrar kükredi ve sonra kafasını büyücüyle elfin yanına eğdi. Vereesa ikisini de savunmaya hazır görünüyordu ama Rhonin ona kılıcım indirmesini işaret etti. "İnsan ve elf, sonunda yavrularımın intikamını almamı sağladığınız için size minnettarım! Ancak şimdi elimden gelecek yardım ne kadar az olursa olsun, benim yardımıma ihtiyaç duyan başkaları var!"
Kırmızı ejderha gözlerini dört devin dövüşmekte olduğu gökyüzüne dikti. Rhonin onun bakışlarını takip edip Ysera, Nozdormu ve Malygos'un Kanatlıölüm'e karşı, göründüğü kadarıyla sonuçsuz bir mücadele vermesini bir an için seyretti.
Üçlü durup durup saldırıyor ama her seferinde siyah canavar onları kolaylıkla geri püskürtüyordu.
"Üçe karşı birler ama yine de ona karşı bir şey yapamıyorlar mı?"
Havalanmak için kanatlarım kontrol etmeye başlamış olan Alexstrasza durup ona cevap verdi: "İblis Ruhu'nun yüzünden ancak yarı gücümüzdeyiz! Sadece Kanatlıölüm bütün gücüne sahip! Disk ona karşı kullanılabilseydi ya da ona harcadığımız gücü geri kazanabilseydik... Ama bu seçeneklerin hiçbiri geçerli değil! Elimizden gelen tek şey dövüşmek ve en iyi sonucu umut etmek!" Yükseklerden gelen bir kükreme sesi yeri sarstı. "Şimdi gitmem lazım! Sizi böyle bırakıp gittiğim için beni affedin! Tekrar teşekkür ederim!"
Bunları söyledikten sonra Ejderhakraliçesi göğe doğru yükseldi. Havalanırkenki kısa aralıkta kuyruğu yakındaki orkları kenara savurmuş ama yiğit cüce savaşçılarına dokunmamıştı.
"Yapabileceğimiz bir şey olmalı!" Rhonin, İblis Ruhu'nu görmek için etrafa bakındı. Buralarda bir yerde olmalıydı.
"Boş ver şimdi!" diye seslendi Vereesa. Bir ork baltasını savuşturdu, sonra da savaşçının icabına baktı. "Şu anda kendimizi kurtarmamız gerekiyor!"
Ancak Rhonin etrafında sürmekte olan hararetli savaşa rağmen aranmaya devam ediyordu. Birden bakışları aşağıya, bir cücenin cesedi tarafından yarı yarıya örtülmüş parlak bir nesneye odaklandı. Büyücü çaresizce ümit ederek ona doğru koşturdu.
Parıltılı nesne kesinlikle ejderha tılsımının ta kendisiydi. Rhonin onu gizleyemediği bir hayranlıkla inceledi. O kadar basit ve zarifti ki... Bununla birlikte (belki uğursuz Medivh hariç) hiçbir büyücünün ulaşamayacağı güçlerle doluydu. Çok büyük bir güçle. Nekros onunla Güruh'un Savaş Şefi olabilirdi. Rhonin onunla Dalaran'ın efendisi olabilirdi, hatta bütün Lordaeron krallıklarının imparatoru...
Neler düşünüyordu böyle? Rhonin başını iki yana sallayıp bu düşünceleri zihninden dağıttı. İblis Ruhu'nun dokunuşu baştan çıkarıcıydı. Büyücünün dikkat etmesi gerekecek kadar baştan çıkarıcı...
Griffonun üstündeki Falstad onlara katılmak için aşağı indi. Bir ara bir ork baltasını ele geçirmeyi başarmış ve belli ki şimdiye kadar da onunla epey iş görmüştü.
"Büyücü! Derdin ne senin? Rom ve ekibi sonunda orkları geri çekilmeye zorlamış olabilir ama burası öyle durup da mal mal etrafı seyredecek bir yer değil!"
Rhonin onu da Vereesa'ya yaptığı gibi görmezden geldi. Her nasılsa Kanatlıölüm'ü yenmenin anahtarı İblis Ruhu'nu kullanmaktan geçiyor olmalıydı! Başka hangi güç bunu yapabilirdi ki? Dört büyük ejderha bile buna yetersiz kalmış gibi görünüyordu.
Büyücü diski havaya kaldırdı. Büyülü nesnenin inanılmaz gücünü hissediyor ama bu gücün hiçbir işe yaramayacağını da biliyordu. En azından şu anki haliyle...
Bu da belki de hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin Kanatlıölüm'ü hedefine ulaşmaktan alıkoyamayacağı anlamına geliyordu...
YİRMİ BİR
0
na bütün güçleriyle hücum ettiler... ya da geriye kalmış olan bütün güçleriyle. Kanatlıölüm'e hem fiziksel, hem de büyüsel saldırıda bulunuyorlar; ama siyah ejderha bunların bütün hepsini geçiştiriyordu. Onunla ne kadar amansızca dövüşseler de çok zaman önce İblis Ruhu'na yaptıkları katkının onları güçten düşürdüğü gerçeği ortadaydı. Siyah ejderhayla karşılaştırıldığında diğer heybetli Görüntüler küçük birer çocuk gibi kalıyordu.
Nozdormu onun üstüne yüzyılların kumunu gönderdi. Büyü bir an için de olsa Kanatlıölüm'ün gençliğini elinden alma tehdidi yarattı. Kanatlıölüm üstüne çöken zayıflığı hissetti. Kemiklerinin tutulduğunu, düşüncelerinin yavaşladığını hissetti. Ancak değişim kalıcı hale gelemeden, vahşi ejderhanın içindeki ham güç dalga dalga yükselip kumları yakıp yok etti ve ustaca yapılmış büyüyü bertaraf etti.
Malygos'dan daha doğrudan bir saldırı geldi. Deli yaratığın öfkesi, sadece bir anlığına da olsa, onun neredeyse Kanatlıölüm'ün gücüyle baş edebilecek hale gelmesini sağlamıştı. Buz sarkıtlarını andıran yıldırımlar Malygos'un nefret ettiği düşmanına her yönden hücum etti. Yakıcı sıcak ve uyuşturucu soğuk aynı anda Kanatlıölüm'e saldırıyordu. Ancak siyah ejderhanın derisine gömülmüş büyülü demir plakalar, köpüren fırtınanın neredeyse tamamım ondan uzaklaş-
tırıyor; ona ulaşabilen çok azma da Kanatlıölüm'ün kolayca katlanmasını sağlıyordu.
Aslında hepsinin içinde en kurnaz ve tehlikeli düşman olarak Ysera çıkmıştı. Dişi ejderha önce, geride kalıp yandaşlarının Kanatlıölüm'e boş bir çabayla yüklenmesinden hoşnut görünüyordu. Sonra Kanatlıölüm içinde bir gevşeme hissetti, dikkatini dağıtan bir rahatlama hissi... Dalıp gitmek üzere olduğunu neredeyse son anda fark etti. Kafasını iki yana sallayıp Ysera nın onun zihnine yerleştirdiği karışıklık halini çabucak dağıttı. Tam da üç rakibi de onu pençeleriyle yakalamaya çalışırken...
Siyah ejderha geniş kanatlarının birkaç hareketiyle kendini onların pençelerinden uzaklaştırıp karşı saldırıya geçti. Ön pençelerinin arasında saf enerjiden, kadim güçlerden oluşan bir küre şekillendirip onu karşısındakilerin tam ortasına fırlattı.
Küre üçlüye ulaştığında patlayıp Ysera ve diğerlerinin sarmallar çizerek gerilemesine neden oldu.
Kanatlıölüm meydan okurcasına kükredi. "Aptallar! Bana elinizden ne geliyorsa gönderin! Değişen bir şey olmayacak! Ben gücün vücuda gelmiş haliyim! Sizler geçmişin gölgelerinden başka bir şey değilsiniz!"
"Geçmişten öğrenebileceklerini asla küçümseme, siyah ejderha..."
Kanatlıölüm'ün bir daha uçarken görebileceğini düşünmediği kızıl bir gölge onun görüş alanını doldurarak bir an için siyah ejderhanın bile şaşırmasına neden oldu. "Alexstrasza... Erkeğinin intikamını almaya mı geldin?"
"Eşimin ve yavrularımın intikamını almaya geldim, Kanatlıölüm çünkü bütün bunların sebebinin sen olduğunu gayet iyi biliyorum!"
"Ben mi?" Siyah dev ona bütün dişlerini ortaya çıkaran bir sırıtışla baktı. "Ama ben bile İblis Ruhu'na dokunamam; sen ve
senin soyundan olanlar buna bizzat şahit oldunuz!"
"Ama bir şey orkları, sadece ejderhaların bilebileceği bir yere yönlendirdi... ve bir şey onların diskin gücünü fark etmesini sağladı!"
"Hem zaten ne fark eder ki? Senin zamanın geçti, Alexstrasza, oysa benimki yeni başlıyor!"
Kırmızı ejderha kanatlarını sonuna kadar açtı ve pençelerini gösterdi. Esaretinin ondan alıp götürdüklerine rağmen şu anda hiç de güçsüz görünmüyordu. "Asıl senin zamanın doldu, siyah ejderha!"
"Diğerlerinin çabaları sonucunda zamanın yıkıcılığına, kâbusların lanetine ve büyünün gizemlerine karşı durdum,! Sen hangi silahla geldin?"
Alexstrasza onun uğursuz bakışlarına kendi kararlı, kırpılmayan gözleriyle karşılık verdi. "Yaşam... umut... ve onların getirdikleri..."
Kanatlıölüm onun söylediklerini düşündü... ve sonra yüksek sesle bir kahkaha attı. "O zaman şimdiden öldün demektir!"
îki dev birbirlerine doğru atıldılar.
"Kraliçenin onu yenmesi mümkün değil," diye mırıldandı Rhonin. "Hiçbiri yenemez çünkü hepsi bu lanet diskin onlardan aldığı şeyden mahrumlar!"
"Eğer yapabileceğimiz bir şey yoksa buradan gitmeliyiz, Rhonin."
"Yapamam, Vereesa! Onun için bir şeyler yapmalıyım... Aslında hepimiz için! Onlar da Kanatlıölüm'ü durduramazsa kim durduracak?"
Falstad, İblis Ruhu'na göz attı. "Bu şeyle hiçbir şey yapamaz mısın?"
"Hayır. Kanatlıölüm'e karşı hiçbir şekilde işe yaramıyor."
Cüce sakallı çenesini sıvazladı. Bu şeyin çaldığı büyüyü onlara geri veremememiz ne yazık! O zaman en azından onunla eşit şartlar da dövüşürlerdi..."
Büyücü başını iki yana salladı. "Bu mümkün de..." Birden durdu ve düşünmeye çalıştı. Kırık parmağı, zonklayan başı ve vücudunun her yerindeki çürüklerle ayakta durmakta bile zorlanıyordu. Rhonin dikkatini toplayıp griffon binicisinin az önce söylediklerine odaklandı. "Ama belki de mümkündür!"
Arkadaşları ona aval aval baktılar. Rhonin o an için ork tehlikesinden uzakta olduklarından emin olmak için çabucak etrafa bakındı. Sonra da bulabildiği en sert kayanın yanma gitti.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu Vereesa. Sesinin tonu, büyücünün aklını kaçırıp kaçırmadığını merak ettiğini belli ediyordu.
"Onlara güçlerini geri veriyorum!" İblis Ruhu'nu bir taşın üstüne koydu ve daha önce bulduğu başka bir kayayı havaya kaldırdı.
"Ne halt ettiğini..." diyebildi Falstad ancak.
Rhonin kayayı elinden geldiğince sert bir şekilde diskin üstüne indirdi.
Elindeki kaya ikiye ayrılmıştı.
iblis Ruhu parıldıyordu. Bu darbe onda bir leke bile oluşturmamıştı.
"Kahretsin! Bilmeliydim!" Büyücünün bakışları cüceyi aradı. "Bu şeyi tam isabetle savurabilir misin?"
Falstad alınmış görünüyordu. "Bu belki dandik ork işi ama yine de kullanılabilir bir silah ve hal böyleyken, onu herhangi bir başka silah kadar iyi kullanırım!"
"Onu diske vur! Şimdi!"
Korucu elini kaygı dolu bir dokunuşla büyücünün omzuna koydu. "Rhonin, bunun gerçekten işe yarayacağını düşünüyor musun?"
"Güçlerini onlara geri verecek olan büyücülük hünerim biliyorum! Bağlı olduğum topluluğun üyeleri tarafından başka büyülü eşyalardan güç çekmek için kullanılanın bir çeşidi amaişe yaraması için söz konusu nesnenin parçalanması gerekiyor ki büyüyü içerde tutan güçler yok olsun! Ejderhalara kaybettiklerini geri verebilirim... ama ancak İblis Ruhu'nu açabilirsem!"
"Sebep bu mu yani?" Falstad savaş baltasını kaldırdı. "Geri dur, büyücü! Tam ortadan ikiye ayrılmış halde mi istersin yoksa küçük parçalar halinde mi?"
"Onu yok et de nasıl yapabilirsen yap!"
"Çok basit..." Baltayı iyice yukarı kaldıran cüce derin bir nefes aldı... Sonra baltayı öyle güçlü savurdu ki Rhonin onun kol kaslarının sonuna kadar gerildiğini gördü.
Balta hedefe indi...
Metal parçaları etrafa uçuştu.
"Aerie adına! Baltanın başı mahvoldu!"
Çelikte oluşan büyük bir gedik iblis Ruhu'nun yüzeyinin ne kadar sert olduğunu kanıtlıyordu. Falstad baltayı tiksintiyle kenara atarken baştan savma ork işçiliğine küfürler savuruyordu.
Ancak Rhonin. baltanın kusurlu olmadığını biliyordu. "Bu düşündüğümden de kötü!"
"Büyüyle korunuyor olmalı," diye mırıldandı Vereesa. "Aynı zamanda büyüyle yok edilemez mi?"
"Güçlü bir büyü lazım. Sadece benim büyüm buna yetmez ama eğer başka bir tılsımım olsaydı..." Krasus'un (ya da daha doğrusu Korialstrasz’ın) Vereesa'ya vermiş olduğu madalyonu hatırladı ama o, büyücü ve kızıl ejderha savaş alanına döndüğünde geride kalmıştı. Zaten Rhonin onun işe yarayacağından da kuşkuluydu. Kanatlıölüm'e ait bir şeyi olsaydı daha iyi olurdu ama diğer madalyon dağda kaybolup gitmişti...
Ama taş hâlâ ondaydı! Siyah ejderhanın kendi pullarından birinden yapılmış olan taş!
"İşe yaramak!" diye bağırdı elini cebine atıp.
"Ne o?" diye sordu Falstad.
"İşte bu!" Minik taşı çıkardı cebinden. Diğer ikisi bu cisimden hiç etkilenmemişlerdi. "Kanatlıölürn bunu kendi varlığından yarattı, aynı İblis Ruhu'nu kendi büyüsüyle yarattığı gibi! Bu, başka hiçbir şeyin yapamayacağı şeyi yapabilir!"
Diğer ikisi seyrederken Rhonin taşı diske yaklaştırdı. Büyücü ilk başta onu nasıl kullanması gerektiğinden emin olamasa da sonradan büyücülük öğretisine uymaya karar verdi: İlk önce en basit yolu dene.
Siyah taş avucunun içinde parlıyor gibiydi. Büyücü onun bulabildiği en keskin tarafını çevirdi. Rhonin planının işe yaramayabileceğim elbette biliyordu ama elinde deneyebileceği başka alternatif de yoktu.
Büyük bir dikkatle, taşı kötülük dolu tılsımın ortasına bastırdı.
Kanatlıölüm'ün pulu, İblis Ruhu'nun güçlendirilmiş altın kabuğunu bir bıçağın tereyağını kesmesi gibi kesti.
"Dikkat et!" Katıksız bir ışık huzmesi kesikten fışkırırken Vereesa büyücüyü tam zamanında kenara çekti.
Rhonin hasar görmüş tılsımdan dışarı sızan yoğun büyü-sel enerjiyi sezmişti ve onun gerçek sahiplerinin elinden sonsuza dek kaybolmaması için çabuk hareket etmesi gerektiğinin de farkındaydı.
Büyüyü üstünde gerekli gördüğünü sandığı değiştirmeleri yaparak mırıldanmaya başladı. Bitkin büyücü bütün dikkatini toplamıştı. Bu kadar nazik bir zamanda hata yapına riskine girmek istemiyordu. Bu işe yaramak zorundaydı.
Olağanüstü, parlak bir gökkuşağı yükseldi, yükseldi ve gökyüzüne ulaştı. Rhonin istediği sonuçları elinden geldiğince vurgulayarak büyüyü tekrarladı...
Artık yüzlerce metre yüksekte olan, neredeyse kör edici
parlaklıktaki ışık huzmesi kıvrıldı... ve savaş makta olan ejderhalara yöneldi.
"Basardın mı?" diye sordu korucu nefesi kesilerek.
Rhonin Alexstrasza, Kanatlıölüm ve diğerlerinin uzaklardaki siluetlerine baktı. "Öyle sanıyorum... Öyle umuyorum..."
"Bu kadarı size yetmedi mi? Yenemediğinizle dövüşmeye devam mı edeceksiniz?" Kanatlıölüm düşmanlarına tam bir aşağılama ifadesiyle bakıyordu. Onlara karşı duyduğu azıcık saygı çok önceleri yok olup gitmişti. Aptallar, bir araya gelmiş güçlerinin bile yeterli olmadığını bildikleri halde kafalarını aşılmaz duvara toslamaya devam ediyorlardı.
"Çok fazla acıya, çok fazla dehşete neden oldun, Kanatlıölüm," diye sertçe karşılık verdi Alexstrasza. "Sadece bizim için değil, bu dünyanın fani yaratıkları için de!"
"Onlardan bana ne?... Ya da aynı şekilde sizden de? Bunu hiç anlamıyorum!"
Kırmızı ejderha kafasını olumsuzca salladı. Kanatlıölüm onun yüzünde acıma ifadesi olduğunu fark etti... Ona mı acıyordu? "Hayır... asla anlamayacaksın..."
"Sizinle yeterince oyun oynadım... Hepinizle! Sizi dört yıl önce yok etmiş olmalıydım!"
"Ama yapamadın! İblis Ruhu'nu yaratmak seni bile çok uzun bir süre güçsüz bıraktı..."
Siyah ejderha homurdandı. "Ama artık eski gücüme kavuştum! Bu dünya için olan planlarım sonuca doğru hızla ilerliyor... ve hepinizi geberttikten sonra senin yumurtalarını alıp, Alexstrasza, kendi mükemmel dünyamı yaratacağım!"
Buna karşılık olarak ateş rengi ejderha tekrar saldırıya geçti. Kanatlıölüm, onun şimdi yapacağı büyülerin daha önce yaptıklarından daha etkili olmayacağını bildiğinden güldü. Kendi gücü ve derisine yerleştirilmiş büyülü plakalar bir olunca hiçbir şey ona zarar veremezdi...
"Aaahh!" Kırmızı ejderhanın büyüsel saldırısı ona hayal bile edemeyeceği bir güçle çarpmıştı. Adamantium plakalar korkunç etkiyi azaltmakta pek yararlı olmamıştı. Kanatlıölüm hemen güçlü bir kalkanla savunmaya geçti ama yara almaktan kurtulamamıştı. Bütün vücudu, yüzyıllardır tatmadığı bir acıyla doldu.
"Bana... ne ... yaptın?"
İlk başta Alexstrasza’nın kendisi de şaşırmış görünüyordu; ama sonra ejderhanın yüzüne bilinçli, muzaffer bir gülümseme yayıldı. "Bu, geçen yıllar boyunca yapmayı hayal ettiğim şeyin sadece basit bir başlangıcı, habis yaratık!"
Dişi ejderha şimdi daha heybetli ve güçlü görünüyordu. Aslında dördü de öyle görünüyordu. Siyah ejderhanın içini bir gerginlik kapladı. Kusursuz planında bir şeylerin feci şekilde yanlış gittiğini belli eden bir histi bu.
"Hissediyor musunuz? Hissediyor musunuz?" diye mırıldandı Malygos. "Ben tekrar kendimim! Ne kadar muhteşem bir şey!"
"Ve tam zzzamanında!" diye karşılık verdi Nozdormu, mücevher gözleri olağandışı bir parlaklık ve ışıltıyla kaplıydı. "Evet, tam zzzamanında doğrusssu!"
Ysera büyüleyici gözlerini açtı. Bu sefer gözleri o kadar büyüleyiciydi ki Kanatlıölüm’ün tek yapabildiği kendi bakışlarını onunkilerden kaçırmak oldu. "Bu, kâbusun sonu," diye fısıldadı dişi ejderha. ""Düşlerimiz gerçek oldu!"
Alexstrasza kafasını salladı. "Kaybettiklerimiz bize geri döndü. İblis Ruhu... İblis Ruhu yok oldu."
"İmkansız!" diye kükredi metallerle kaplı dev. "Yalan bunlar! Yalan!"
"Hayır," diye düzeltti onu kırmızı ejderha. ""Şu anda gerçek olmadığı kanıtlanacak tek yalan senin yenilmez olduğun."
"Evet," diye atıldı Nozdormu. "Bu sssaçççma kanının yan-lışşşhğmı kanıtlamayı sssabırsssızzzlıkla bekliyorum..."
Ve Kanatlıölüm kendini, daha önce benzerlerine hiç rastlamadığı dört kuvvetinin saldırısına uğramış buldu. Artık düşmanlarının basit gölgeleriyle değil, her üyesi kendisine eş olan bir dörtlüyle dövüşüyordu... ve o, onların hepsine birden rakip olamazdı.
Malygos gökteki bulutları onun üstüne gönderdi. Siyah ejderhanın ağzını ve burun deliklerini boğarcasına tıkayan bulutlardı bunlar. Nozdormu zamanı sadece Kanatlıölüm için ilerletti. Rakibinin, haftalar, aylar ve yıllar boyunca hiç durmadan acı çekmiş gibi güçten düşmesini sağladı. Bu saldırılarla savunması zaten yara aldığından, Ysera onun zihnini istila edip zırhlı devin düşüncelerini en korkunç kâbuslarına dönüştürmekte hiç zorlanmadı.
İşte o zaman korkunç hasmı Alexstrasza onun karşısına dikildi. Kanatlıölüm'e bakarken yüzünde hâlâ kısmen bir acıma ifadesi vardı. "Benim Görüntü'm yaşamdır, siyah ejderha ve ben, tüm anneler gibi, onun getirdiği acıları ve mucizeleri bilirim! Geçmişte kalan yıllar boyunca yavrularımın savaşlarda kullanılmak üzere yetiştirilmelerini ve yetersiz veya fazlasıyla iradeli bulunmaları halinde katledilmelerini seyrettim! Onlara için hiçbir şey yapamadığım birçoklarının öldüğünü bile bile yaşadım!"
"Sözlerin benim için hiçbir şey ifade etmiyor," diye kükredi Kanatlıölüm, diğerlerinin korkunç saldırılarını geçiştirmek için boş bir çabayla uğraşırken. "Hiçbir şey!"
"Tabii ki büyük olasılıkla bir şey ifade etmiyorlar... Bu yüzden de senin, benim çektiklerimi birinci elden yaşamanı sağlayacağım..."
Ve dediği gibi yaptı.
Diğer bütün saldırılara karşı, hatta Ysera'nm kâbuslarına karşı bile, Kanatlıölüm bir savunma kurabilirdi ama Alexstrasza'nınkine karşı kullanabileceği hiçbir silah yoktu. Kırmızı ejderha acıyla saldırdı ama kendi acısıyla. Kanatlıölüm’ün bildiği türden bir ıstırap değil, sevgi dolu bir annenin kendisin-
den ayrılan her yavrusuyla, dehşetli bir yaratığa dönüştürülen her yavrusuyla duyduğu türden bir ıstıraptı bu.
Katledilen her yavrusuyla duyduğu ıstıraptı.
"Benim çektiklerimin hepsini çekeceksin, siyah ejderha. Bakalım benden daha fazla dayanabilecek misin!"
Ama Kanatlıölüm böylesine bir ıstırabı hiç tatmamıştı. Gaddar pençelerin ya da delici dişlerin vereceği acıların ulaşamayacağı bir yere saldırıyordu bu ıstırap, varlığının tam özüne saldırıyordu.
Ejderhaların en dehşetlisi, hiç kimsenin şimdiye kadar bir ejderhadan duymadığı bir çığlıkla haykırdı.
Belki de onu kurtaran sadece bu olmuştu. Diğerleri buna o kadar şaşırmıştı ki kendi büyülerini yapmakta bir an duraksamalardı. Sonunda kendini oradan söküp ayırabilen Kanatlıölüm, dönüp hızla ve öfkeyle uçarak kaçtı. Gözden hızla uzaklaşırken bütün vücudu titriyor ve çığlıkları yükselmeye devam ediyordu.
"Kaçççıp gitmesssine izzzin vermemeliyizzz!" dedi birden Nozdormu gerçeği fark ederek.
"Takip edelim, takip edelim, gerçekten de!" diye ona katıldı Malygos.
"Katılıyorum," diye sessizce ekledi Düşlerin Leydisi. Ysera, yaptığı şeyle şaşkına dönüp kalakalmış olan Alexstrasza’yı baktı. "Kardeşim?"
"Evet," diye karşılık verdi kırmızı ejderha, kafayla onaylayarak. "Kesinlikle devam edin! Yakında size katılırım..."
"Anlıyorum..."
Diğer üç Görüntü dönüp hızla hainin peşine takıldılar.
Alexstrasza onların uçarak uzaklaşmasını, neredeyse kendi de bu ava katılmaya hazır halde seyretti. Güçleri yerine gelmiş olsa bile Kanatlıölüm'ün yarattığı dehşeti sonsuza dek bitirip bitiremeyeceklerini bilmiyordu; ama siyah ejderhanın mutlaka kontrol altına alınması gerekiyordu. Ancak Alexstrasza’nın daha önce halletmesi gereken işler vardı.
Ejderhakraliçesi gökyüzünü ve yeri arayan gözlerle taradı. Sonunda aradığını bulmuştu.
"Korialstrasz," diye fısıldadı. "En azından, sen Ysera'nm düşlerinden biri değilmiş sin..."
Eğer tek başlarına dövüşselerdi cücelerin akıbeti farklı olabilirdi. Elbette bir süre için onlarla başa çıkabilecek olsalardı da orklar onlardan sadece sayıca üstün değil, aynı zamanda daha iyi durumdaydılar. Yıllarca yer altında sinsi sinsi gezinmek Rom'un ekibini bazı bakımlardan sağlamlaştırmıştı; ama bazı bakımlardan da güçten düşürmüştü.
Bundan dolayı saflarına savaşçı bir büyücünün, yetenekli bir korucunun, ustura keskinliğinde pençeleri ve gagası olan bir griffona binen, deli kuzenlerinden birinin eklenmesi büyük şanstı, iblis Ruhu yok edildikten sonra üçlü marifetlerini, sadık tepe cücelerine yardım etmek ve dengeyi kendi lehlerine değiştirmek için kullanmaya başlamıştı.
Elbette, orklar saflarım her düzenlemeye çalıştığında onları alaşağı eden kırmızı ejderhanın yardımı da göz ardı edilemezdi.
Grim Batol'un ork kuvvetlerinden geriye kalanlar sonunda teslim oldular. Orklar o kadar mahvolmuş durumdaydı ki galip güçlerin önünde diz çökecek kaçınılmaz sonlarını beklemeye başladılar. Bir kolu sargılanmış olan Rom onlara bunu zevkle bahsedebilirdi çünkü kendi halkının ve müttefiklerinin çoğu yok olup gitmişti ve bunlara Gimmel de dahildi. Ancak cücelerin lideri başka birinin emrini yerine getiriyordu... Hem zaten kim bir ejderhayla tartışırdı ki?
"Batıya gönderilecekler. Onları oradan İttifak gemileri alacak ve önceden hazırlanmış olan iskân bölgelerine götürecekler. Bugün için yeterince kan aktı ve kesinlikle kuzey Khaz Modan'da dahası da akacak..." Korialstrasz yorgun görünüyordu, hem de çok yorgun. "Bugün yeterince kan gördüm, teşekkürler..."
Rom'un ejderhanın emrini yerine getirme sözü vermesinden sonra Korialstrasz dikkatini Rhonin'e verdi.
"Senin hakkındaki gerçeği kimseye anlatmayacağım, Krasus," dedi hemen genç büyücü. "Sanırım yapmış olduğun şeyi niye yaptığını anlıyorum."
"Ama ben yanlışlarımdan dolayı kendimi asla affetmeyeceğim. Tek umudum kraliçemin bunu anlaması..." Dev sürüngen adeta bir insanmışçasına omuz silkti. "Kirin Tor'daki mevkiim konusu bir süre için tartışılacaktır. Kalmak isteyip istemediğimden emin olmadığım gibi, olanlar hakkındaki gerçekler de mutlaka ortaya çıkacaktır... en azından kısmen. Seni basit bir keşif görevinden daha fazlası için gönderdiğimi anlayacaklar."
"Şimdi ne olacak?"
"Çok şey... hem de epey çok. Güruh hâlâ Dun Algaz'daki gücünü koruyor ama bu yakında sona erecek. Ondan sonra bu dünyanın yeniden inşa edilmesi gerekecek... Tabii ona bu fırsat verilirse." Bir an durdu. "Ayrıca bugün olanlardan sonra seyri kesinkes değişecek olan bazı politik konular da var." Korialstrasz karşısındaki minik yaratıklara rahatsız denebilecek bir ifadeyle baktı. "Bu değişikliklerden diğer herkes kadar benim ırkımın da sorumlu olduğunu söylemeliyim size."
Rhonin daha fazlasını öğrenmek istiyordu ama Korialstrasz’ın onun soracağı sorulara cevap vermeyeceğim hemen fark etti. Kanatlıölüm’ün ve kırmızı ejderhanın insan kılığına girebildiklerini öğrendikten sonra büyücü, kadim ırkın sadece insanlığın değil, elflerin ve diğerlerinin de tarihine sık sık müdahale ettiğinden emin olmuştu.
"Yaptığın şey kıvrak bir zekânın ürünüydü, Rhonin," diye fikrini açıkladı ejderha. "Sen-her zaman iyi bir öğrenciydin..."
Uçsuz bucaksız bir gölge üstlerini kaplayınca konuşmaları aniden kesiliverdi. Bir an için bitkin büyücü, Kanatlıölüm’ün her nasılsa kendisini takip edenlerden kaçtığım ve yenilgisine sebep olandan öç almak için geri geldiğini korktu.
Ancak tepelerine dikilen ejderha siyah değil, Korialstrasz gibi ateş rengindeydi.
"Siyah ejderha kaçıyor! Kötülükleri eğer tamamen yok edilmediyse bile kesinlikle dizginlendi!"
Korialstrasz bakışlarını yukarı çevirdi. Konuştuğunda sesinde özlem vardı: "Kraliçem..."
"Öldüğünü sanmıştım," diye eşine mırıldandı Alexstrasza. "Uzun süre yasını tuttum..."
Erkeğin yüzünde suçlu bir ifade vardı. "Senin özgürlüğünü kazanma fırsatını elde edebilmem için bu aldatmaca gerekliydi, kraliçem. Sadece sana çektirdiğim acı için değil, bu fanileri kendi amacım doğrultusunda yönlendirme bencilliğim için de özür dilerim. Onların ırklarına karşı nasıl hisler beslediğini biliyorum..."
Kraliçe kafasını salladı. "Onlar seni affederse ben de affederim." Alexstrasza nın kuyruğu aşağı inip erkeğininkiyle birleşti bir an için. "Diğerleri hâlâ siyah ejderhanın peşinden gidiyor ama ben bu takipte onlara katılmadan önce, ikimiz sürümüzden geriye kalanları bir araya getirmeli ve yuvamızı yeniden kurmalıyız. Bence öncelikli olan bu."
"Senin kölenim," diye karşılık verdi Korialstrasz, devasa kafasını öne eğerek. "Şimdi ve sonsuza dek, sevgilim."
Bakışlarını büyücüye ve onun arkadaşlarına çeviren Ejderhakraliçesi ekledi: "Özverileriniz için en azından size eve dönüşünüzü sağlayabiliriz... eğer az bir zaman daha bekleyebilirseniz."
Falstad'ın griffonu biraz zorlanarak onları eninde sonunda evlerine ulaştırabilirdiyse de Rhonin bu teklifi minnetle kabul etti. Korialstrasz’ın geçmişteki hilekârlığına rağmen büyücü iki ejderhadan da hoşlandığını fark etti. Kendisi aynı durumda kalmış olsaydı olası Rhonin de erkek ejderhanın yaptığını yapardı.
"Tepe cüceleri size yemek ve kalmanız için yer verecek. Yarın, yumurtaların hepsi geri alınıp güvenli bir yere gizlen-
dikten sonra sizin için geri döneceğiz. Dişi ejderhanın yüz hatlarına acı bir tebessüm yayıldı. "Yumurtalarımızın yeterince dayanıklı olmasını umalım, yoksa Kanatlıölüm, yenilirken bile bana acı bir darbe indirmiş olacak..."
"Böyle düşünme," diye atıldı erkek. "Gel hadi! Bu işi ne kadar çabuk halledersek o kadar iyi!"
"Evet..." Alexstrasza kafasını üçlüye doğru eğdi. "İnsan Rhonin, elf ve cüce! Bu işe katkılarınızdan dolayı hepinize tek tek teşekkür ederim. Şunu biliyorum ki ben kraliçe olduğum sürece ırkım, sizlerin ırklarınıza asla düşman olmayacaktır..."
Ejderhakraliçesi bunu söyledikten sonra iki ejderha da yükseldi ve Kanatlıölüm'ün ilk yumurtalarla birlikte gittiği yönde hızla uçmaya başladı. Hâlâ konvoyda olanlar, sonunda dağ kalesinin ve bütün Grim Batol'un yine kendilerinin olduğunu iddia edebilecek olan neşe içindeki cücelerin koruması altında olacaktı.
"İkisi görkemli bir manzara oluşturuyor!" diye gürledi Falstad, ejderhalar gözden kaybolunca. Cüce yol arkadaşlarına döndü: "Elf leydim, sen her zaman benim rüyalarımın bi parçası olacaksın!" Şaşkın korucunun elini yakalayıp sıktı ve Rhonin'e döndü. "Büyücü, senin soyundan olanlarla pek işim olmadı ama şunu söyleyebilirim ki en azından bi tanesinde bi savaşçının yüreği var! İleride destansı bi öykü anlatıyor olacağım: Grim Batol'un almışı! Günün birinde bi handa öykünüzü anlatıp hoşça vakit geçiren cücelere rastlarsanız şaşırmayın, tamam mı?"
"Bizden ayrılıyor, musun?" diye sordu Rhonin, tam bir şaşkınlık içinde. Daha savaşı yeni kazanmışlardı. Kendisi daha bütün bu olup bitenlerden nefesleşmeye bile fırsat bulamamıştı.
"En azından sabaha kadar gitmemelisin," diye ısrar etti Vereesa.
Vahşi cüce, seçme şansı olsa seve seve kalacağını belli edercesine omuzlarını kaldırdı. "Kusuruma bakmayın ama bu
havadislerin Aerie'ye bi an önce ulaşması lazım! Ejderhalar kadar çabuk olup onlar Lordaeron'a varmadan ben geri dönmüş olmalıyım! Bu benim sorunluluğum... Ayrıca oradaki bazı dostların benim kaybolmadığımdan haberdar olmasını istiyorum..."
Rhonin, Falstad’ın güçlü elini minnetle sıkarken kendi yaralı elini kullanmak zorunda kalmadığı için şükrediyordu. Yorgun olmasına rağmen griffon binicisinin ezici bir kavrayışı vardı. "Her şey için teşekkür ederim!"
"Hayır, insan, ben teşekkür ederim! Benimkinden daha şanlı bir kahramanlık şarkısı söyleyecek bi griffon binicisi görmeyi çok isterdim! Bütün bayanların bakışları bana çevrilecek, inan bana!"
Onun kadar ölçülü biri için oldukça şaşırtıcı bir hareketle, Vereesa eğilip cüceyi yanağından hafifçe öptü. Falstad kocaman sakalının altında adamakıllı kızardı. Rhonin bir kıskançlık sancısı hissetmekten kendini alamadı.
"Kendine iyi bak," diye griffon binicisini uyardı elf.
"Öyle yapacağım!" Cüce ustalık gerektiren bir atlayışla griffonun sırtına bindi. İkiliye el salladıktan sonra Falstad hayvanı hafifçe topukladı. "Bu savaş tamamen sona erdiğinde belki hepimiz tekrar bi araya gelme şansı buluruz!"
Griffon havalandı ve Falstad onlara tekrar veda ederken bir daire çizdi. Sonra cücenin bineği batıya yöneldi ve kısa boylu savaşçı hızla uzaklaştı.
Rhonin gittikçe küçülmekte olan figüre el sallarken cüceyle ilgili ilk izlenimlerini biraz suçlulukla hatırladı. Ama Rhonin'e göre Falstad kendini büyücüden çok daha fazla kanıtlamıştı.
Nazik bir el büyücünün sakat elini tutup yavaşça yukarı kaldırdı.
"Buna bakım yapılması gereken zaman çoktan geçmiş," diye onu azarladı Vereesa. "Senin güvende olmanı sağlamak için yemin ettim. Bu benim için iyi olmayacak..."
"Yeminin Khaz Modan'a vardığımızda sona ermiyor muydu?" diye karşılık verdi Rhonin, yüzünde hafif bir gülümsemeyle.
"Belki; ama görünüşe göre senin günün her saati kendi kendinden korunman gerekiyor! Bir dahaki sefere kendine kim bilir ne yapacaksın!" Bu defa elfin de yüzünde bir an için bir gülümseme belirmişti.
Rhonin korucunun onun kırık parmağıyla ilgilenmesine izin verdi. Bir yandan da ejderha onları Lordaeron'a geri götürdükten sonra Vereesa'yla olan birlikteliğini sürdürebilmesi için bir yol olup olmadığım merak ediyordu. Elbette çiftin raporlarım birlikte sunması, olanları daha iyi gözden geçirmek adına, üstleri için en iyisi olurdu. Büyücü bunu Vereesa'ya önerip onun bu konuda ne düşündüğünü öğrenmeliydi.
Birden, birinin nasıl olup da garip bir şekilde en başta onun yaptığı gibi neredeyse ölmeye can atarken sonradan dolu dolu yaşamak isteyebildiğim düşündü... Üstelik yakıp kül olmaktan, ezilmekten, doğranmaktan, kellesiz kalmaktan ve tamamen yok edilmekten son anda kurtulduktan sonra. Önceki görevinde olanlar için her zaman pişmanlık duyacaktı ama artık bundan sonra hiçbir hayalet ona musallat olamayacaktı.
"İşte," dedi Vereesa. "Ben daha iyi bir malzeme bulana kadar onu böyle tut. Ondan sonra bir şeyi kalmayacak."
Elf pelerininden şerit halinde bir kumaş koparıp, kırık bir savaş baltasının sapından bir parça tahtayla bir tür destek oluşturmuştu. Rhonin onun eserini inceledi ve olağanüstü buldu.
Büyücü, gücünü yeniden kazandıktan sonra elini tamamen iyileştirebileceğini söyleme zahmetine hiç girmedi. Vereesa ona yardımcı olmak için epey istekli görünüyordu.
"Sağ ol."
Büyücü, ejderhaların işlerinin uzun sürmesini umdu. Oklardan korkmalarına gerek kalmadığına göre Rhonin'in eve dönmek için hiç de acelesi yoktu.
Grim Batol'un düşüşü ve Güruh'un, yok olmakta olan davası için kullandığı ejderhaları kaybettiği haberleri sonunda İttifak'a ulaştığında her yerde kutlamalar başladı. Nihayet savaş artık sona erecekti. Barış artık kesinlikle çok yakındı.
Büyük krallıkların her biri büyücünün ve elfin anlattıklarını bizzat dinlemekte ısrar etmiş ve çifti uzun uzun sorgulamıştı. Aerieli bir griffon binicisinden de onay bildirisi gelmişti, şanlı kahraman Falstad'dan.
Rhonin ve Vereesa krallıktan krallığa gezmeye devam ederken (ve bu arada gittikçe yakınlaşırken) vaktiyle büyücü Krasus kılığında dolaşmış olan da Hava Divanı'na kendi raporunu iletmişti. İlk başta, diğer konsey üyeleri onu düşmanca karşılamıştı, özellikle de onun herkese açıkça yalan söylemiş olduğunu bilenler. Ancak alman sonuçlara kimse itiraz edemezdi ve büyücüler de mesele sonuçlar olunca her şeyden çok başarıya bakarlardı.
Drenden yüzü görünmeyen, büyücüye bakarak başını iki yana sallamıştı. "Uğraşıp didindiğimiz her şeyi mahvedebilirdin!" diye gürledi. Bir an için odayı baştan başa kat eden fırtına onun sözlerinin yankılanmasına neden oldu. "Her şeyi!"
"Bunu anlayabiliyorum. İsterseniz konseyden çekileceğim, hatta cezalandırılmayı ya da azledilmeyi de kabul edeceğim. Eğer istediğiniz buysa."
"Azilden daha fazlasından bahsedenler vardı," diye belirtti Modera. "Çok daha fazlası..."
"Ancak bunu hep beraber tartıştık ve genç Rhonin'in başarısının sadece Dalaran'a itibar kazandırdığına karar verdik. Hatta onun inanılmaz göreviyle ilgili kendilerine bilgi veril-
memesini biraz içerlemiş olan müttefiklerimiz bile iyi niyetlerini bildirdi. Kendilerinden birinin de bu görevde bulunmasından dolayı elfler özellikle memnun kaldılar." Drenden omuz silkti. "Bu konuyu daha fazla tartışmanın gereği yok gibi görünüyor. Kendini resmen kınama almış ama şahsım tarafından tebrik edilmiş say, Krasus."
"Drenden!" diye çıkıştı Modera.
"Burada yalnızız, istediğimi söyleyebilirim." Cüppeli adam ellerini birleştirdi. "Şimdi, başka birinin belirtmek istediği bir şey yoksa şu Lord Prestor konusunu açmak istiyorum. Alterac hükümdarı seçildiği varsayılan kişi... Sanki yer yarıldı da içine girdi!"
"Şatosu bomboş, uşakları kaçmış..." diye ekledi Modera. Hâlâ meslektaşının Krasus'la ilgili az önceki yorumundan rahatsız görünüyordu.
Diğer büyücülerden biri, yapılı olanı, sonunda söze girdi: "Orayı çevreleyen büyüler de dağıldı. Ayrıca bu düzenbaz büyücü için çalışan goblinler olduğuna dair işaretler var!"
Bütün konsey Korialstrasz'a döndü.
Sanki en az diğerleri kadar şaşırmış gibi, kollarını iki yana açtı ejderha büyücü. 'Lord Prestor' kesinlikle bu durumdan en çok çıkar sağlayacak kişiydi. Diğer konsey üyeleri belli ki onun bütün bunları neden bırakıp gittiğini merak ediyordu. "Bu sizin için olduğu kadar benim için de çok kafa karıştırıcı. Belki de eninde sonunda hepimizin bir araya gelen gücünün onu alaşağı edeceğini fark etmiştir. Bu benim en olası bulduğum tahmin. Gerçekten de başka hiçbir şey onun bunca şeyden vazgeçmesini açıklayamaz."
Bu diğer büyücülere de uygun gelmişti. Korialstrasz çoğu yaratık gibi onların da egolarının tatmin edilmesinden hoşlandıklarını biliyordu.
"Etkisi şimdiden azalmakta," diye devam etti. "Elbette hepiniz Genn Griyele'nin Prestor'un tahta çıkışma olan itirazını
yenilediğini ve Amiral Lord Proudmoore'nin de ona katıldığını duymuşsunuzdur. Hatta Kral Terenas sözde soylunun geçmişinin ikinci bir kez kontrolden geçirilmesinin ardından birçok soru işaretiyle karşılaşıldığını duyurdu. Prestor'un yakın zamanda genç prensesle yapacağı evliliğe dair söylentiler de yok olup gitti..,"
"Onun geçmişini araştırıyordun," dedi Modera.
"Evet, o bilgilerin bir kısmının Majestelerinin eline geçmiş olması olası."
Drenden gayet hoşnut, başını salladı. "Rhonin'in görevi bize Terenas’in ve diğerlerinin takdirlerini sağladı. Biz de bu değişiklikten en iyi şekilde faydalanacağız. îki hafta sonra 'Lord Prestor' bütün İttifak'ta nefret edilen biri olacak!"
Korialstrasz uyanda bulunurcasına elini kaldırdı. "Daha kurnazca hareket etmekte fayda var. Zamanımız var. Çok geçmeden onun var olduğunu bile unutacaklar."
"Belki de haklısın." Sakallı büyücü diğerlerine göz attı. Hepsi onaylarcasına başlarını sallıyordu. "O zaman oy birliğiyle kabul edildi. Ne kadar harika." Drenden konseyi dağıtmak üzere elini kaldırdı. "Eh, eğer başka bir şey yoksa..."
"Aslında var," diye müdahale etti ejderha büyücü. Dinmekte olan fırtınadan bir bulut onun üstünden süzüldü.
"Nedir?"
"Her ne kadar beni kuşkulu davranışlarımdan ötürü bağışlamış olsanız da şimdi sizlere konsey faaliyetlerinden bir süre için çekilmek zorunda olduğumu söylemek zorundayım."
Hepsi afallamış görünüyordu. Hiçbiri, onun değil konseyden tamamen çekilmesini, bir toplantıyı kaçırmasını bile beklemezdi.
"Ne kadar süreliğine?" diye sordu Modera.
"Bunu söyleyemem. Biz çok uzun zaman ayrı kaldık ve bir zamanlar sahip olduklarımızı geri kazanmak için epey bir zamana ihtiyacımız olacak." ..'
Korialstrasz gölge büyüsüne rağmen Drenden'in göz kırptığım neredeyse görür gibiydi. "Senin bir... bir eşin mi var? 'Biz'den kastın bu mu?"
"Evet. Size söylemeyi unutmuşsam beni bağışlayın. Dediğim gibi uzun zamandır ayrıydık..." Onlar göremese de gülümsedi. "... ama o şimdi yine benimle."
Diğerleri bakıştılar. Sonunda Drenden karşılık verdi: "O zaman... elbette... yolunda duracak değiliz. Kesinlikle bunu yapmaya hakkın var..."
Ejderha büyücü eğilerek selam verdi. Aslında ejderha geri dönmeyi umuyordu çünkü bu, yüzyıllardır süren hayatının hemen hemen diğer her şey kadar bir parçası olmuştu. Yine de Alexstrasza'sıyla birlikte olmakla kıyaslandığında, o bile sönük kalıyordu. "Teşekkürlerimi sunarım. Elbette bütün önemli havadisleri takip etmeye çalışacağım, söz veriyorum..."
Yaptığı büyü onu Hava Divanı'ndan uzaklaştırırken elini veda etmek için kaldırdı. Korialstrasz’ın ayrılırken söyledikleri diğer büyücülerin tahmin edebileceğinden çok daha doğruydu. Konseyden uzakta da olsa, bir Kirin Tor üyesi olarak, politik hareketlenmeleri kesinlikle izlemeyi planlıyordu. 'Lord Prestor'un ortadan yok olmasına rağmen krallıklar arasında hâlâ felakete yol açabilecek atışmalar yaşanıyordu. En başta gelen konulardan biri de yine Alterac'tı. Dalaran'a karşı sorumluluğu Korialstrasz’ın olan biteni izlemeye devam etmesini gerektiriyordu.
Ve kraliçesi için, kadim ırkı için, o ve onun gibi olanlar izleyecekti... izleyecek ve gerektiğinde olayların seyrini etkileyeceklerdi. Alexstrasza bu genç ırklara inanıyordu, özellikle de Rhonin ve diğerlerinin yaptıklarından sonra. Bu yüzden de Korialstrasz onun inancını daha da sağlamlaştırmak için yapması gereken şeyi yapmalıydı. Bunu hem ona, hem de bu görevin gerçekleşmesinde ona yardım etmiş olanlara borçluydu.
Siyah canavarın çaresiz kaçışından beri Kanatlıölüm'ü gören olmamıştı. Diğerlerinin gözü devamlı onun üzerindeyken siyah ejderhanın bir süre için daha fazla dehşete neden olması pek mümkün görünmüyordu, hatta belki de sonsuza dek... Ancak onun sayesinde diğerleri, hayata ve geleceğe yeniden ve daha güçlü bağlanmışlardı.
Ejderhanın günü sona ermişti ama bu, onların dünyaya izlerini bırakmaya devam etmeyecekleri anlamına gelmiyordu... Hiç kimse asla farkına varmasa bile.
Galeri bölümünden Warcraft ile ilgili herşeye ulaşabilirsiniz yeni paylaşımlar sizi bekliyor
Warcraft Lore
evet arkadaslar kitap çevirileri uzun uğraş sonucu bulunmustur galeri bölümünden Warcraft kitaplarını okuyabilirsiniz
kitaplar
1.Ejderhanın Günü
2.Büyül Şef
3.Son Bekçi
Cataclysm hakkında
Cataclysm de bir sürü yenilik bizi bekliyor kafamızın karışacağı kesin gibi bakalım yenilikler neler
Wrath of the Lich King eklentisinde 80 olan oyuncuların en fazla ulaşabilecekleri seviye sınırı 85'e çıkarılacaktır.# Felaket nedeniyle, Kalimdor ve Eastern Kingdoms kıtalarında bir çok kalıcı değişiklik olacak, yeni şehirler kurulacaktır. Bunun yanında Mount Hyjal (şu an erişimi yasak olan bölge), Uldum gibi bir çok yeni yer erişilebilir hale gelecektir.
Dokuz yeni zindan ve altı raid bölgesi genişleme paketinin çıkışında ve sonraki yamalarda eklenecektir.
Şu an varolan "Deadmines" ve "Shadowfang Keep" zindan bölgelerinin seviye 85 oyuncular için olan heroic modu gelecektir.
İki yeni ırk gelecektir: Alliance için Worgen ve Horde için Goblin
Bir çok yeni ırk/sınıf kombinasyonları oluşturulacaktır.
Uçan binekler artık Azeroth'ta da kullanılabilecektir.
Bazı büyük şehirlerde değişiklikler olacaktır.
Troll ve Gnome sınıfı oyuncular için yeni başlangıç alanları.
Yeni ikincil meslek: Arkeoloji.
Eşyaların sahip olduğu özellik verileri elden geçirilerek kafa karıştırıcı olan özellikler kaldırılıp yetenek ağacındaki bazı yeteneklere eklenecek. Bunun yanında "Mastery" adında yeni bir özellik gelecektir.
3000'e yakın yeni görev.
Karakterlerin seviyelerini daha hızlı ve daha eğlenceli bir şekilde yükseltebilecekleri Path of the Titans yönetim sistemi.
Bir çok yeni PvP alanı ve Wintergrasp'a benzer bir bölge olan Tol Barad.
Takımlara (guilds) ait yetenek ağacı ve başarı sistemleri.
Battle.net'in şu an geliştirilmekte olan sistemiyle diğer Blizzard oyunlarını oynayan oyuncular arasında iletişim kurabilme imkanı.