.
  Warcraft Kitap 3-1.Bölüm
 

click to zoom
bu çevirim tamamen alıntıdır StairwayToHeaven.tr.gg bundan sorumlu tutulamaz

SON BEKÇİ

GİRİS

 

ISSIZ KULE

aksam iki aydan iri olanı once yukselmisti ve berrak, yıldızlarla bezeli bir gokyuzunde dolgun ve

gumusi beyaz bir renkte parlamaktaydı. Titrek bir ısık yayarı ayın altındaki Kızılsırt Dağları'nın

dorukları gokyuzune uzanmaktaydı. Gunduz, gunesin bordo ve pas renklerini ortaya cıkardığı yuce

granit doruklar, ay ısığında sadece uzun boylu ve mağrur birer hayalet halini almıstı. Batıda, ulu

meselerden ve sarı hintağaclarından olusan gur ortusu dağların eteklerindeki tepelerden denize

kadar ulasan Elwynn Ormanı yer almaktaydı. Doğudaysa Karanlık Batak'ın urperti verici bataklığı

uzanıp gitmekteydi. Burası bataklıklar, alcak tepeler, yok olmus yerlesimler ve pusudaki tehlikelerle

dolu bir alandı. Ayın onunden bir an icin bir golge gecti. Kuzgun seklindeki bu golge, dağın kalbindeki

bir gediğe doğru ilerliyordu.

Bu noktada, Kızılsırt Dağları'nın sağlam yapısından buyuk bir kutle kopmus ve geride dairesel bir

vadi bırakmıstı. Bu yer cağlar oncesinde bir gok cisminin carpmasına sahne olmus ya da yeri goğe

katan bir patlamaya tanıklık etmis olabilirdi ama aradan gecen ucsuz bucaksız zaman, canak bicimli

krateri asındırarak onu etrafını cevreleyen sarp dağlarla sarmalanmıs, dik yamaclı yuvarlak tepecikler

haline getirmisti.

 

Elwynn'in kadim ağaclarından hicbiri onun vardığı yuksekliklere varamıyordu. Etrafı sarılmıs tepelerin

ic kısmında yabani otlar ve birbirine girmis sarmasıklardan baska bir sey yetismiyordu.

Tepelerin tam ortasında cıplak bir kayalık vardı. Bu kayalık, bir Kul Tiras tuccar lordunun

kafası kadar keldi. Gercekten de tepeciğin dik bir sekilde yukselip sonra da zirvesine doğru hafif

bir kavis cizerek, neredeyse dumduz hale gelmesi, bir insan kafatasını anımsatıyordu. Yıllar

boyunca bircokları bunu fark etmis; ancak bunu oranın sahibine soyleyecek kadar cesur, kudretli

ya da densiz olan cok az kisi cıkmıstı.

Kayalığın yassı doruğunda kadim bir kule yukseliyordu. , Beyaz tas ve siyah harctan yapılma

kaim, devasa cıkıntı, goklere kadar varan insan yapımı bir dikitti. Etrafını saran tepelerden daha

yukseğe cıkıyor ve ay ısığında bir isaret feneri gibi parlıyordu. Kulenin temelinde, yapının ic kısmını

cevreleyen alcak bir sur, bu surların icinde de harap bir ahır ve demirhane vardı ama butun

tepelerin bulunduğu alana hakim olan, kulenin kendisiydi.

Bir zamanlar bu yerin adı Karazhan'dı. Bir zamanlar burası gizemli ve ketum Tirisfal

Bekcileri'nin sonuncusunun eviydi. Bir zamanlar burası yasam dolu bir yerdi. Simdiyse sadece terk

edilmis ve zamansız bir mekandı.

Kule sessizdi ama hareketsiz değildi. Gecenin sardığı binanın pencerelerinde sessiz sekiller

ucusuyor, balkonlarda ve mazgallarda hayaller dans ediyordu. Hayaletlerden daha somut,

hatıralardan daha soyut olan bu seyler zamanın akısından kurtulmus, gecmise ait parcalardan

baska bir sey değildiler. Bu gecmise ait golgeler, kulenin sahibinin deliliğiyle serbest kalmıs ve

simdi terk edilmis kulenin sessizliğinde tarihlerini tekrar tekrar oynamaya mahkum edilmislerdi.

Oyunlarını oynamaya mahkumdular ama onları takdir edecek seyircilerden mahrumdular.

Sonra sessizlikte bir cizmenin tasa değdiğinde cıkardığı hafif surtunme sesi duyuldu, sonra bir

diğeri... Titrek ay ısığında bir kıpırtı; beyaz zemine dusen bir golge; kırmızı tonlarında, yırtık pırtık bir

pelerinin gecenin serinliğinde dalgalanması... Bir siluet en tepedeki mazgallar boyunca ve kulenin

yıllar once bir gozlemevi olarak kullanılmıs olan, burclu, sivri tepesinde ilerledi.

Gozlemevine acılan parmaklıklı kapı, kadim menteselerinden gıcırtı sesi cıkararak aralandı,

sonra zamanın akısı ve ustundeki pasın etkisiyle durup kaldı. Pelerinli adam bir an durdu, sonra

parmağını mentesenin ustune yerlestirdi ve ozenle secilmis sozcukleri mırıldandı. Kapı hic ses

cıkarmadan acıldı. Menteseler sanki yenilenmisti. Đzinsiz yolcu kendi kendine gulumsedi.

Gozlemevi simdi bostu. Geride kalan aletler darmadağın olmus ve olduğu yerde bırakılmıstı.

Neredeyse bir hayalet kadar sessiz olan, izinsiz yolcu kırık bir usturlabı eline aldı. Aletin olceği,

artık unutulmus olan bir hiddetle carpılmıstı. Bu, artık sadece adamın ellerinde duran hareketsiz,

ise yaramaz, ağır bir altın parcasıydı.

Gozlemevinde baska hareketlenmeler oldu ve izinsiz yolcu bakıslarını o yone cevirdi. Simdi

hayalete benzer bir adam onun yakınında, pencerelerden birinin onunde duruyordu.

Hayalet/hayalet olmayan kisi, sakalı ve sacı bir zamanlar siyahken, artık kenarlarında yaslılığını

belli eden gri telleri olan, genis omuzlu bir adamdı. Bu adam da gecmisin parcalarından biriydi.

Olması gereken zamandan kopmustu ve simdi onu seyreden olsa da, olmasa da vazifesini tekrar

tekrar yerine getiriyordu. O sırada siyah saclı adam, davetsiz misafirin elindekinin esi olan, sağlam

bir usturlabı elinde tutarken bir yandan da kucuk, yuvarlak bir parcayla uğrasıyordu. Bir an gecti

ve adam kontrolunu yapıp yuvarlak parcayı oynattı. Hayaletlere ozgu, yesil gozlerinin ustundeki

siyah kaşları catıldı. Bir an daha gecti, adam tekrar kontrolunu yapıp parcayı tekrar oynattı. Sonunda uzun

boylu, heybetli adam derin bir ic gecirip usturlabı artık orada olmayan bir masaya bıraktı ve gozden

kayboldu.

Davetsiz misafir basıyla onayladı. Boyle hayaller, Karazhan'da yasayanlar olduğu zamanlarda

bile sıradan seylerdi. Ancak simdi efendilerinin kontrolunden (ve de deliliğinden) kurtulmuslar ve

daha arsız bir hal almıslardı. Yine de bu gecmis parcaları buraya aitken o değildi. O, burada

olmaması gereken davetsiz bir misafirdi, onlar değil.

Davetsiz misafir odayı bastan basa gecip asağı inen merdivenlere vardı. O sırada yaslı adam

arkasında tekrar belirmisti ve hareketlerini tekrarlamaktaydı. Usturlabını, simdi coktan uzayın

baska bir noktasına varmıs olan bir gezegene doğrultmustu.

Davetsiz misafir kulenin asağılarına indi. Katları asıp baska merdivenlere ve baska koridorlara

vardı. Hicbir kapı onunde kapalı durmuyordu, hatta kilitli ve surgulu olanlar ya da pas ve zamanın

etkisiyle muhurlenmis olanlar bile. Mırıldanılan birkac sozcuk, bir dokunus ve bir el hareketiyle butun

zincirler ucup gidiyor, pas kırmızı kumeler halinde eriyor ve menteseler yenileniyordu. Bir-iki

yerde, yıllardır var olmalarına rağmen hala etkili olan, kadim koruma buyuleri parıldıyorlardı.

Davetsiz misafir onların onunde bir an icin durup doğru olan karsı buyuyu dusunmek ve bulmak

icin hafızasını kurcaladı. Gerekli sozcuğu soyledi ve elleriyle gerekli hareketi yaptı. Geriye kalan

zayıf buyuyu dağıtıp yoluna devam etti.

O, kulede ilerlemeye devam ederken gecmise ait hayaller daha hırcın ve daha hareketli bir hal

almıslardı. Simdi onları seyredebilecek bir seyircileri olduğu icin bu gecmise ait parcalar kendilerini

sergileme isteği duyuyormus gibi gorunuyorlardı. Belki de tek amacları bu yerden azat edilmekti.

Bir

 

zamanlar sahip oldukları butun o sesler coktan yok olup gitmis, geriye sadece koridorlarda gezen

goruntulerini bırakmıslardı.

Burada olmaması gereken adam, koyu" renk uniformalı, cok yaslı bir kahyanın yanından gecti.

Zayıf ve yaslı kahya, elinde gumus bir tepsi ve kafasında at gozluğuyle bos koridoru yavas adımlarla

geciyordu. Adam kutuphaneyi gecti. Orada yesil derili, genc bir kadın ona arkası donuk halde, kadim

bir cilde gomulmustu. Adam bir solen salonundan gecti. Salonun bir yanında muzisyenler sessizce

muzik calıyor, dans edenlerse done done bir gavot yapıyorlardı. Diğer tarafta buyuk bir sehir yanıyor,

yukselen alevler tas duvarlara ve curumekte olan duvar halılarına bos bir cabayla saldırıyorlardı.

Davetsiz misafir sessiz alevlerin icinden gecti ama gorkemli Stormwind sehrinin etrafında yanısına bir

kez daha sahit olduğu icin yuzu asılmıs ve gerginlesmisti.

Odalardan birinde uc genc adam bir masanın etrafında toplanmıs, artık bilinmeyen yalanlar

soyluyorlardı. Kulplu metal kupalar masanın ustune ve yerlere sacılmıstı. Davetsiz misafir uzun

sure durup bu goruntuyu seyretti. Sonunda bir garson kız hayali yeni ickileri getirdi ve adam.

basını iki yana sallayarak yoluna devam etti.

Neredeyse zemin kata varmıstı. Bir esekarısı kovanı gibi ana .giristeki duvara eğreti bir sekilde

asılı duran, yere yakın bir balkona cıktı. Orada, kulenin onundeki genis alanda, ana girisle sur

icindeki, artık yıkılmıs ahırların arasında, hayalete benzer tek bir goruntu durmaktaydı. Bu goruntu

yalnız ve farklıydı. Diğerleri gibi hareket etmiyor; oylece, kararsızca bekliyordu. O, gecmise ait

hala serbest kalmamıs bir parcaydı. Onu bekleyen bir parcaydı.

Hareketsiz goruntu genc bir adama aitti. Dağınık siyah saclarında bir kokarcanın deseni gibi,

tek bir beyaz cizgi vardı. Yeni uzamıs bir sakalın duzensiz parcaları yuzunde asılı

 

duruyordu. Genc adamın ayağının dibinde bir sırt cantası vardı. Olu eline benzer elindeyse kırmızı

muhurlu bir mektubu sıkı sıkı tutuyordu.

Her ne kadar bu goruntunun sahibi olmus, yabancı bir gunes altında savasırken hayatını

kaybetmis de olsa, davetsiz misafir karsısındakinin kesinlikle bir hayalet olmadığını biliyordu. O bir

anıydı, gecmisten bir parcaydı. Kehribarın icinde hapsolmus bir bocek gibi kurtarılmayı bekliyordu.

Onun gelisini bekliyordu.

Davetsiz misafir, balkonun tastan tırabzanına oturup uzaklara, sur icinin, tepeciğin ve etrafı cevrili

tepelerin otesine baktı. Ay ısığı sessizliğe burunmustu. Sanki dağlar bile nefeslerini tutmus, onu

bekliyordu.

Davetsiz misafir bir elini kaldırdı ve bir dizi ezgili sozcuk mırıldandı. Kafiyeler ve ritimler ağzından

once kısık sesle, daha sonraysa gittikce yukselerek, sonundaysa butun sakinliği parcalayarak

dokulduler. Uzaklardaki kurtlar bu ezgiyi duyup ona uluyarak karsılık verdiler."

Ve ayakları camura saplanmıs gibi duran, hayalet benzeri gencin goruntusu derin bir nefes aldı,

sırlarla dolu sırt cantasını yuklendi ve ağır adımlarla Medivh'in Kulesi'nin ana girisine doğru ilerlemeye

basladı.

 

BİR

KARAZHAN

Khadgar kırmızı muhurlu takdim mektubunu sıkıca kavramıs, kendi ismini hatırlayabilmek icin

caresizce cabalıyordu. Gunlerdir bircok kervanla birlikte yol alıp sonunda Elwynn'in ucsuz bucaksız,

yabanıl bitkilerle kaplı ormanlarını tek basına asarak Karazhan'a varmıstı. Sonra dağların tepelerine

doğru uzun bir tırmanısın ardından bu sessiz, bos, ıssız yere ulasmıstı. Burada hava bile soğuk ve

farklıydı. Simdi yorgun ve halsiz durumdaki pis sakallı genc adam avlunun ortasında, ucusan toz

toprağın icinde durmus, yapması gereken isin dusuncesiyle tas kesilmisti.

Kendini Azeroth'un en guclu buyucusune takdim edecekti. Kirin Tor'daki eğitmenleri bunun icin,

buyuk bir seref, demislerdi. Kacırılmaması gereken bir fırsat, diye ısrar etmislerdi. Nufuzlu eğitmenler

ve buyuculerden olusan bir topluluk olan Khadgar'ın bilge akıl hocaları ona, Karazhan Kulesi'ne,

onlara yakın birini yerlestirmek icin yıllardır uğrastıklarını soylemislerdi. Kirin Tor, bu topraklardaki en

guclu buyucunun, kutuphanesinde hangi bilgileri gizlediğini oğrenmek istiyordu. Onun nasıl bir

arastırmanın arkasında olduğunu bilmek ve en cok da bağımsız calısan buyucunun mirası konusunda

karar vermesini istiyorlardı. Yuce ve kudretli Mewww.

 

divh'in ne zaman bir varis yetistirmeye karar vereceğini bilmek istiyorlardı.

Gorunduğu kadarıyla Yuce Medivh ve Kirin Tor cesitli konularda yıllardır bir uzlasmazlık icindeydi

ve buyucu ancak simdi onların ricalarına karsı biraz yumusamıstı. Ancak simdi kendine bir cırak

almayı kabul etmisti. Bunun sebebi, buyucunun oldukca katı olduğu soylenen yureğinin yumusaması

mı, sadece diplomatik imtiyazlar mı, yoksa buyucunun ilerlemekte olan kendi faniliğini sezmesi miydi,

bunlar Khad-gar'ın efendilerini ilgilendirmiyordu. Basit gercek, bu guclu bağımsız (ve Khadgar icin

aynı zamanda gizemli) buyucunun bir yardımcı istemis olduğu ve buyulu Dalaran Krallığı'na

hukmeden Kirin Tor'un da bu isteği yerine getirmeye dunden razı olduğuydu.

Boylece genc Khadgar secilmis ve talimatlardan, emirlerden, karsı emirlerden, isteklerden,

onerilerden, nasihatlerden ve buyucu ustatlarının diğer taleplerden olusan bir listeyle yola

cıkarılmıstı. Medivh'e annesinin iblislerle olan savaslarını sor, demisti ilk eğitmeni olan Guzbah.

Leydi Delth, buyucunun kutuphanesinden elf tarihcesiyle ilgili bulabildiğin her seyi bul, demisti.

Kendi elindeki kitaplarda kaydı henuz bulunmayan, besinci bir troll cinsi olduğu konusunda emin

olan Alonda, buyucunun elindeki kitapların yaratıklarla ilgili olanlarının hepsini kontrol et, diye

emretmisti. Bas Kalıtcı Norlan, doğru, acık sozlu ve icten ol, diye nasihat etmisti. Anlasılan Yuce

Magus Medivh bu ozelliklere değer veriyordu. Gayretli ol ve sana soyleneni yap. Miskinlik yapma.

Her zaman ilgili gorun. Dimdik dur. Ve hepsinden onemlisi gozlerini ve kulaklarını dort ac.

Kirin Tor'dakilerin hırsları Khadgar'ı pek de rahatsız etmiyordu. Dalaran'da yetismis olması ve

cıraklığının ilk donemlerinde Kirin Tor Meclisi'nde bulunmus olması onun, akıl hocalarının buyunun

her turlusune karsı dinmek bilmez

 

bir meraka sahip olduğunu anlamasını sağlamıstı. Onların devamlı buyuyle ilgili bilgi biriktirmeleri,

sıralamaları ve tanımlamaları genc oğrencilerin zihninde daha kucukten yer edinirdi ve Khadgar da

diğer oğrencilerin coğundan farklı değildi.

Aslında bu icinde bulunduğu durumun bir sebebinin de kendi merakı olduğunu fark etti.

Dalaran'daki Menekse Hisar'ın koridorlarında yaptığı gece gezmelerinden, Meclis'in baskalarına

duyurmak istemeyeceği cok sey oğrenmisti. Mesela Bas Kalıtcı 'nın alev sarabına olan duskunluğunu

ya da Leydi Delth'in yasma pek de uymayan bir sekilde genc erkekleri tercih etmesini ya da

Kutuphaneci Korrigan'ın gecmisteki iblislere tapanların ayinlerini (oldukca canlı tasvirlerle) anlatan

kitapcıklardan olusan koleksiyonunu.

Ayrıca Dalaran'ın buyuk bilgelerinden biri olan, diğerlerinin bile hurmet ettiği itibarlı kisilik,

saygıdeğer Arrexis'le ilgili bir sey de oğrenmisti. Bilge ya ortadan kaybolmus ya olmustu ya da basına

korkunc bir sey gelmisti. Diğerleri bundan bahsetmek istemiyorlardı. Hatta bunu, Arrexis'in adını

kayıtlardan cıkarmaya ve onunla ilgili bir daha konusmamaya kadar vardırmıslardı. Ancak Khadgar

yine de gerceğe ulasmıstı. Khadgar gerekli kaynağı bulmayı, gerekli bağlantıyı kurmayı ya da doğru

kisiyle doğru zamanda gorusmeyi bilirdi. Bu ona doğustan gelen bir armağandı ama aynı zamanda

bir lanete de donusebilirdi.

Bu kesiflerinden herhangi biri kendisinin bu itibarlı (ve butun o planlar, uyarılar goz onune

alınırsa, muhtemelen olumcul) vazifeye getirilmesine neden olmus olabilirdi. Belki de genc Khadgar'ın

gercekleri ortaya cıkarma konusunda gereğinden fazla iyi olduğu dusunmuslerdi. Onu merakı Kirin

Tor yararına kullanılabileceği bir yere gondermek Meclis icin daha yararlı olacaktı... ya da en azından

onu, Menekse Hisar'ın baska sakinleriyle ilgili bazı seyleri acığa cıkarmaya kalkmadan yeterince uzak bir yere

gondermek istemislerdi.

Khadgar durup dinlenmeden kulak kabartarak bu teoriyi de duymustu.

Boylece Khadgar notlarla dolu bir sırt cantası, gizemlerle dolu bir kalple beraber ısrarcı

talepler ve gereksiz nasihatlerle dolu bir kafayla yola cıkmıstı. Dalaran'dan ayrılmadan onceki

son haftasında Meclis uyelerinin neredeyse her birinden Medivh'le ilgili merak ettikleri bir seyler

duymustu. Dunyanın en ucra kosesinin en sonunda, ağaclar ve uğursuz doruklarla sarılı bir

yerde yasayan bir buyucu hakkında bilgi sahibi olmak icin Kirin Tor uyeleri asırı derecede merak

sahibi ve hatta ısrarcıydılar...

Derin bir nefes alan (ve boylece hala ahırların cok yakınında olduğunu fark eden) Khadgar

kuleye doğru ilerlemeye basladı. Ayaklarında, sanki bileklerine bağlanmıs bir yuk midillisini

cekiyormus gibi bir his vardı.

Ana giris bir mağara ağzı gibi acık duruyordu. Ne bir kapı, ne de parmaklık vardı. Bu gayet

mantıklıydı. Hangi ordu, Magus Medivh'le savasmak icin Elwynn Ormanı'nı asıp kraterin kavisli

yamacını tırmanırdı ki? Herhangi birinin ya da herhangi bir seyin Karazhan'ı kusatma girisiminde

bulunduğuna dair bile bir kayıt bulunmuyordu.

Golgeler icindeki giris, bir filin bile gecebileceği kadar yuksekti. Girisin hemen ustunde beyaz

tas parmaklıklı, genis bir balkon vardı. Orada duran bir insan cevredeki tepelerle aynı yukseklikte

olur ve onların otesindeki dağları gorebilirdi. Bir an icin parmaklığın yanında bir hareketlenme

oldu. Bu, Khadgar’ın gormekten cok hissettiği bir kıpırtıydı. Galiba cuppeli bir adam balkonu gecip

kuleye geri giriyordu. Genc buyucu su anda bile gozlenmekte miydi? Onu karsılayacak kimse yok

muydu? Yoksa ondan kuleye tek basına girme cesaretini mi bekliyorlardı?

 

"Sen Yeni Genc Adam mısın?" dedi kısık, neredeyse bir mezardan cıkıyormus gibi gelen bir ses.

Hala boynunu uzatmıs yukarı bakmakta olan Khadgar’ın yureği ağzına geldi. Donup baktığında ince

yapılı, kambur bir siluetin, giristeki golgelerin icinden cıkmakta olduğunu gordu.

Kambur sey ancak en uc hatlarıyla bir insan olabilirdi. Khadgar bir an icin, Medivh'in kendisine

usaklık etmeleri icin orman hayvanlarını donusume uğratıp uğratmadığını merak etti. Bu sey tuysuz

bir gelinciği andırıyordu. Uzun yuzunun iki yanında, iki siyah dikdortgen gibi duran bir seyler vardı.

Khadgar bir karsılık verdiğini hatırlamasa da gelincik yuzlu kisi golgelerden biraz daha cıkarak,

soylediklerini tekrarladı.

"Sen Yeni Genc Adam mısın?" dedi. Her sozcuk kendi nefesiyle telaffuz edilen, kendine ait kucuk

kutunun icine hapsolmus, diğerlerinden ayrı bir vurgu ve tona sahip bir sesti. Siluet golgelerin

icinden tamamen cıktı ve genc buyucu onun sadece, koyu renk "yunlu uniforma giymis, dal gibi ince,

yaslı bir adam olduğunu fark etti. Usak kıyafetli bir insandı ama neticede insandı. O seyin ya da daha

doğrusu, adamın basının iki yanında hala siyah dikdortgenler vardı. Bunlar bir cift kulaklığa

benziyordu ama adamın fazlaca cıkık burnuna kadar uzanıyorlardı.

Genc buyucu, bakıslarım yaslı adama dikmis olduğunu fark etti. "Khadgar," dedi ve bir an sonra,

sıkıca tutmakta olduğu takdim mektubunu uzattı. "Dalaran'dan. Lordaeron Krallığı'ndaki Dalaran'dan

Khadgar. Kirin Tor tarafından gonderildim. Menekse Hisar'dan. Ben Kirin Tor'dan Khadgar'ım.

Menekse Hisar'dan. Dalaran'dan. Lordaeron'daki." Kendini, bir diyalog olusturacak olan tasları buyuk,

bos bir duvarın bosluklarına tıkıyormus gibi hissetti ve yaslı adamın bunlardan herhangi birine karsılık

vermesini umut etti.

 

"Elbette oylesin, Khadgar," dedi yaslı adam. "Kirin Tor'dan. Menekse Hisar'dan. Dalaran'dan.

Lordaeron'dan." Usak kendisine uzatılan mektubu sanki canlı bir surungeni tutuyormus gibi aldı ve

kırısmıs kenarlarını duzeltip acmadan uniformasının yeleğinin icine tıktı. Kilometrelerce yol boyunca

onu tasıyıp korumus olan Khadgar bu kayıptan dolayı bir acı duydu. Takdim mektubu genc adamın

geleceğini temsil ediyordu. Khadgar onun kısa bir sure icin bile olsa ortadan kaybolmasından

hoslanmamıstı.

"Kirin Tor beni Medivh'e yardım etmem icin gonderdi. Lord Medivh'e. Buyucu Medivh'e.

Karazhanlı Medivh'e." Khadgar sacma sapan bir gevezeliğin sadece bir adım gerisinde olduğunu

fark etti. Cenesini, zorlukla da olsa, sıkıca kapattı.

"Eminim oyledir," dedi usak. "Yani, seni gondermislerdir." Mektubun ustundeki muhru

yoklayıp ince elini yeleğinin altındaki ic giysisine goturdu ve ince bir metal seritle birbirine

tutturulmus bir cift siyah dikdortgen cıkarttı. "Gozluk?"

Khadgar gozlerini kıstı. "Hayır. Yani; hayır, tesekkur ederim."

"Moroes," dedi usak.

Khadgar basını iki yana salladı.

"Ben Moroes'im," dedi usak. "Kulenin kahyası. Medivh'in hizmetlisi. Gozluk?" Tekrar

yuzundekilerin bir esi olan siyah dikdortgenleri uzattı.

"Hayır, tesekkur ederim... Moroes," dedi Khadgar. Yuzune, meraktan kaynaklanan carpık bir

ifade yerlesmisti.

Usak arkasına dondu ve kolunun ufak bir hareketiyle Khadgar'a, kendisini takip etmesini

isaret etti.

Khadgar sırt cantasını yerden alıp usağa yetismek icin ileri atıldı. Narin gorunumune rağmen

usak gayet hızlı hareket ediyordu.

 

"Kulede yalnız mısın?" demeye curet edebildi Khadgar. Kıvrılan, genis, alcak bir merdiveni

tırmanmaya baslamıslardı. Tasın orta kısmı, ustune basmıs olan sayısız usak ve 'konuğun ayağıyla

asınıp oyulmustu.

"Ha?" diye karsılık verdi usak.

"Yalnız mısın?" diye sorusunu tekrarladı Khadgar. Anlasılabilmek icin onun da Moroes gibi

konusması gerekip gerekmediğini merak etmeye baslamıstı. "Burada tek basına mı yasıyorsun?"

"Magus burada," diye cevap verdi Moroes. Mezar toprağı kadar solgun ve olumlu cıkan sesi

hırıldıyordu.

"Evet, elbette," dedi Khadgar.

"O olmasaydı senin burada olman icin pek bir neden olmazdı," diye devam etti kahya. "Yani,

burada olmasaydı." Khadgar, yaslı adamın sesinin pek sık kullanılmadığı icin mi boyle cıktığını merak

etti.

"Elbette," diye yaslı adama katıldı Khadgar. "Peki baskası?"

"Simdi sen varsın," diye devam etti Moroes. "Đki kisiyle ilgilenmek bir kisiyle ilgilenmekten daha

fazla is demek. Bana danısan olmadı."

"Yani normalde sadece sen ve Buyucu, oyle mi?" dedi Khadgar. Kahyanın, bu sessiz kisiliğinden

dolayı mı tutulduğunu (ya da yaratıldığını) merak ediyordu.

"Bir de Ascı," dedi Moroes. "Gerci Ascı pek konusmaz. Yine de sorduğun icin sağ ol."

Khadgar gozlerini devirmemeye calıstı ama kendine hakim olamadı. Kahyanın yuzunun iki

yanındaki at gozluğunun, adamın onun yaptığı hareketi gormesini engellediğini umuyordu.

Merdivenleri gecip mesalelerin aydınlattığı dort yol ağzı bir koridora vardılar. Moroes hemen,

karsılarındaki eyer seklinde asınmıs, kıvrılan bir merdivene yoneldi. Khadgar bir an durup mesaleleri

inceledi. Elini titresen alevlerin birkac sanwww.

 

tim yukarısına kaldırdı ama sıcaklık hissetmedi. Khadgar soğuk alevlerin butun kulede gorulen bir sey

olup olmadığını merak etti. Dalaran'da devamlı ve sabit bir pırıltıyla yanan fosforlu kristaller

kullanırlardı. Gerci arastırmalarında ısık sacan aynalara, fenerlerin icine hapsedilen elementsel

yaratıklara ve bir seferinde de esir edilmis dev atesboceklerine rastlamıstı. Ancak bu alevler sanki

oldukları yerde donmus gibi gorunuyorlardı.

Bir sonraki merdivenleri yarılamıs olan Moroes yavasca donup nefesi kesilerek oksurmeye

basladı. Khadgar ona yetismek icin hızlandı. Anlasılan gozluk yaslı kahyayı cok fazla etkilemiyordu.

"Gozluk neden?" diye sordu Khadgar.

"Ha?" dedi Moroes.

Khadgar parmağıyla basının yanını isaret etti. "Gozluk. Neden?"

Moroes'in yuzune, Khadgar’ın bir gulumseme olarak yorumladığı carpık bir ifade yerlesti.

"Burada buyu gucludur. Guclu ve bazen de sorunludur. Buralarda... bazı seyler... gorursun. Tabii

dikkatli olmazsan. Ben dikkatliyimdir. Diğer ziyaretciler, senden oncekiler, daha az dikkatliydiler.

Onlar artık burada değiller."

Khadgar balkonda gorduğu ya da belki de gormediği hayali dusunup basıyla onayladı.

"Ascının bir cift kızıl cakmaktasından gozluk camı var," diye ekledi Moroes. "Onlardan destek

alıyor." Bir an durup sonra ekledi: "Ascı bu bakımdan biraz aptaldır."

Khadgar, Moroes'in ilgisini ceken konularda daha konuskan olduğunu umdu. "Demek uzun

zamandır Magus'un yanında kalıyorsun, oyle mi?"

"Ha?" dedi Moroes, yine.

"Uzun zamandır mı Medivh'lesin?" dedi Khadgar. Sabırsızlığını sesine yansıtmamaya

calısıyordu.

 

"Haha," dedi kahya. "Epey uzun zamandır. Cok uzun. Yıllar gibi geliyor. Burada zaman boyledir."

Yılların etkisiyle yıpranmıs olan kahyanın sesi kaybolup gitti ve ikisi sessizce merdivenleri tırmanmaya

devam ettiler.

"Onun hakkında ne biliyorsun?" diye sonunda sormaya cesaret edebildi Khadgar. "Magus

hakkında yani."

"Asıl sorulması gereken soru..." dedi Moroes, baska bir merdivene acılan "baska bir kapıyı

acarken, "sen ne biliyorsun?"

Bu konuda Khadgar’ın yaptığı arastırma pek verimli olmamıstı ve sonuclar da rahatsız edici

bicimde dağınıktı. Menekse Hisar'ın Buyuk Kutuphanesini kullanmıs olmasına (ve birkac ozel

kutuphaneyle gizli koleksiyonu da herkesten habersiz kullanmasına) rağmen bu yuce ve kudretli

Medivh hakkında cok cok az bilgi- edinebilmisti. Dalaran'daki butun yaslı buyuculerin Medivh'e karsı

bir hayranlık duyduğu ve ondan oyle ya da boyle bir sey istedikleri dusunulurse bu iki kat tuhaftı.

Bazıları bir iyilik, bazıları bir ihsan, bazıları da bir parca bilgi pesindeydi.

Buyuculer dusunulduğunde, Medivh genc bir adam sayılırdı. Sadece kırklarındaydı ve bu yasa

gelene kadar gecen zamanın buyuk kısmında cevresine bir etkisi olmamıs gibi gorunuyordu. Bu,

Khadgar'ı sasırtmıstı. Duyduğu ve okuduğu coğu oyku, bağımsız buyuculerin asırı gosterisli,

insanoğlunun bilmemesi gereken sırları eselemekten korkmayan ve coğunlukla da algılamalarını asan

guc ve enerjilerle uğrasırken olmus, sakat kalmıs ya da lanetlenmis kisiler olduğunu anlatıyordu.

Cocukken Dalaran'dan olmayan buyuculerle ilgili oğrendiği derslerin coğu aynı sekilde sona eriyordu:

Sınırlanmamıs, kontrolsuz ve dusuncesiz olan vahsi, eğitimsiz ve kendi kendini yetistirmis buyuculerin

sonları (her zaman olmasa da bazen, kendileriyle birlikte doğanın buyuk bir boluwww.

 

munu de yok etmeleri de dahil olmak uzere) kotu noktalanırdı.

Medivh'in bir kaleyi basma yıkmamıs, atomlarım Carpık Ote Diyar'da dağıtmamıs ya da nasıl idare

edeceğini bilmeden bir ejderha cağırmamıs olması, onun ya cok iradeli ya da cok buyuk bir guce

sahip olduğunu gosteriyordu. Kendisinin gorevlendirilmesinden sonra eğitmenlerinin yaptığı velvele

ve genc buyucunun aldığı talimat listesi, Khadgar’ın ikinci seceneğin doğru olduğunu dusunmesine

neden oluyordu.

Yine de butun arastırmalarına rağmen bir sebep bulamamıstı. Hicbir sey, Kirin Tor'un bu

bağımsız buyucuye duyduğu bariz hayranlığa bir acıklama getirecek Medivh'in, buyuk bir

arastırmasını, cığır acan bir kesfini ya da ortalığı sarsacak bir basarısını acıklamıyordu. Ne

muazzam savaslar, ne buyuk fetihler, ne de bildik hasmetli muharebeler vardı. Konu Medivh

olunca ozanlar bunu ustunkoru gecistiriyorlar, baska zamanlarda oldukca gayretli olan hanedan

habercileri onun basarılarıyla ilgili konularda baslarıyla onaylamakla yetiniyorlardı.

Ama Khadgar yine de onemli bir sey olması gerektiğini fark etti. Eğitmenlerde korku, saygı ve

kıskanclık yaratan bir sey... Kirin Tor baska buyuculeri buyu bilgisi konusunda kendilerine es

tutmazdı, aslında Menekse Hisar'a bağlılığı olmayan buyuculeri engellemeye calısırlardı. Ama

Medivh'e saygıda kusur etmiyorlardı. Neden?

Khadgar cok cok az bir bilgiye sahipti... Bu da onun soyuyla ilgili bilgileri (Guzbah, Medivh'in

annesiyle ozellikle ilgilenmisti), icinde isminin zikredildiği bir buyu kitabındaki bazı kenar notlarım

ve ara sıra Dalaran'a yaptığı ziyaretlerin bahsini iceriyordu. Butun bu ziyaretler son bes yıl icinde

olmustu ve anlasılan Medivh sadece, su anda kayıp olan Arrexis gibi, ileri gelen buyuculerle

gorusmustu.

 

Kısacası Khadgar, yanında calısmak icin gorevlendirildiği, bu buyuk kabul edilen buyucu hakkında

cok az sey biliyordu. Her zaman bilgiyi zırhı ve kılıcı olarak gorduğunden yaklasmakta olan karsılasma

icin kendini cok donanımsız hissediyordu.

"Fazla bir sey değil," dedi yuksek sesle.

"Ha?" diye karsılık verdi, merdivende yarım yamalak ona donen Moroes.

"Cok fazla bir sey bilmiyorum diyorum," dedi sesi amacladığından daha yuksek cıkan

Khadgar. Sesi merdivenin bos duvarlarında yankılanıp uzaklastı. Basamaklar simdi kıvrılmıstı ve

Khadgar kulenin gorunduğu kadar yuksek olup olmadığını merak etmeye baslamıstı. Tırmanıstan

simdiden uylukları ağrıyordu.

"Elbette," dedi Moroes. "Yani, bilmiyorsun. Gencler asla cok fazla sey bilmezler. Herhalde

onları genc yapan da bu."

"Demek istediğim..." diye basladı sinirlenmeye baslayan Khadgar. Bir an durup derin bir nefes

aldı. "Demek istediğim, Medivh hakkında cok fazla bir sey bilmiyorum. Sormustun ya."

Moroes ayağını sonraki basamağa atıp bir an durdu. "Herhalde sormusumdur," dedi sonunda.

"O nasıl biridir?" diye sordu sesi neredeyse yalvarır gibi cıkan Khadgar.

"Herhalde diğer herkes gibi," dedi Moroes. "Kendi tercihleri vardır. Kendine gore ruh halleri

vardır. Đyi gunleri ve kotu gunleri vardır. Diğer herkes gibi iste."

"Pantolonunu, bacaklarını tek tek gecirerek giyer," dedi Khadgar, ic cekerek.

"Hayır, ucarak icine girer," dedi Moroes. Yaslı usak Khadgar'a baktı ve genc adam onun

yuzunde minnacık bir gulumseme izi gorur gibi oldu. "Bir merdiven kaldı."

 

Son merdivenler dar bir sekilde kıvrılıyordu ve Khadgar kulenin en yuksekteki sivri bolumune

yaklasmakta olduklarını tahmin etmisti. Yaslı usak onden gitmeye devam ediyordu.

Merdiven, genis bir mazgalla cevrili kucuk, yuvarlak bir odaya acıldı. Khadgar’ın tahmin etmis

olduğu gibi kulenin, icinde bir gozlemevi olan, en tepe kısmındaydılar. Duvarlarla tavanda temiz

ve buğusuz, billur pencereler vardı. Onlar tırmanırken gece iyice cokmus ve gokyuzu kararıp

yıldızlarla dolmustu.

Gozlemevinin kendisi de lostu. Odayı aydınlatan, her yerde bulunan kıpırtısız ısığın aynısıydı.

Ancak buradakilerin ustu kapalıydı, gece goğunu inceleyebilmek icin lambalarının onune

muhafaza koyulmustu. Sonuk bir ocak odanın ortasında, sabah yaklastıkca dusecek olan hava

sıcaklığına karsı onlem olarak duruyordu.

Ustlerinde cesitli aletler olan birkac iri, yuvarlak bicimli masa, gozlemevinin dıs duvarının

yakınma yayılmıslardı. Gumus duzecler ve altın usturlaplar, masadaki buyuk kağıtlar icin kağıt

ağırlığı ya da kadim kitapların belli sayfalarını acık tutmak icin ayrac gorevi goruyordu.

Gokkubbedeki gezegen hareketlerini gosteren yarısı dağılmıs bir maket masalardan birinde, ince

teller ve fazladan boncuklarsa onun yanındaki hassas aletlerin arasında duruyordu. Defterler

duvarlardan birine istif halinde yaslanmıs, diğerleriyse masaların altındaki sandıklara tıkılmıstı.

Kıtanın, Azeroth'un guney topraklarını ve Khadgar’ın geldiği Lordaeron'u, diğer ırklardan ayrı

yasayan cuce ve elf krallıkları Khaz Modan ve Quel'Thalas'ı gosteren haritası bir cerceveye

gerilmisti. Sayısız kucuk harita iğnesi haritayı susluyor, anlamını sadece Medivh'in cozebileceği

bir takımyıldız olusturuyorlardı.

Medivh de oradaydı. Khadgar'a gore bu ondan baskası olamazdı. Orta yaslardaki adamın

uzun sacları arkasında

 

atkuyruğu seklinde toplanmıstı. Gencliğinde katran karası olması gereken sacları simdiden sakalında

ve sakaklarında kırlasmaya baslamıstı. Khadgar bunun, sahip oldukları buyusel enerjinin yarattığı

stres nedeniyle bircok buyucude olduğunu biliyordu.

Medivh bir buyucu icin basit sayılabilecek cuppeler icindeydi: Duzgun kesimliydiler ve genis

vucuduna tam oturuyorlardı. Sade ve gosterissiz, kısa bir zırh cuppesi, kendisine buyuk gelen

cizmelerin icine sokulmus pantolonun ustunden beline geliyordu. Kukuletası geride, kestane

rengi, ağır bir pelerin genis omuzlarında asılıydı.

Khadgar’ın gozleri karanlığa alıstıkca genc adam, buyucunun giysisinin sussuz olduğu

konusunda yanıldığını fark etti. Aslında giysi, ilk bakısta fark edilmeyecek kadar ince yapılı gumus

bir telkariyle islenmisti. Buyucunun sırtına bakmakta olan Khadgar, kadim ve efsanevi bir iblisin

cizilmis yuzune bakmakta olduğunu fark etti. Genc buyucu gozlerini kırpıstırdı ve o arada isleme,

spiraller olusturacak sekilde bukulmus bir ejderhaya ve sonra da karanlık bir gokyuzune donustu.

Medivh yaslı usak ve genc adama arkası donuk oturuyordu. Onları tamamen gormezden gelen

bir hali vardı. Bir elinde altın bir usturlap, diğerinde bir defterle masalardan birinde oturuyordu.

Sanki dusuncelere, dalıp kaybolmus gibi bir hali vardı ve Khadgar bunun Moroes'in kendisini

uyardığı 'seyler'den biri olup olmadığını merak etti.

Khadgar boğazını temizleyip one bir adım attı ama Moroes elini kaldırdı. Khadgar, buyulu bir

etkinin altındaymıs gibi olduğu yerde donup kaldı.

Yaslı usak, sessizce buyu ustadının yanma gidip Medivh'in kendisinin varlığını fark etmesini

bekledi. Bir dakika gecti. Bir dakika daha gecti. Sonra Khadgar’ın sonsuz olduğuna yemin

edebileceği bir sure daha gecti.

 

Sonunda cuppeli adam usturlabını kenara koydu, defterine hızlı hızlı uc kayıt ekledi ve defteri sert

bir hareketle kapatıp bakıslarını Moroes'e cevirdi.

Onun yuzunu ilk defa goren Khadgar, Medivh'in tahmin edilen kırklı yaslarından daha yaslı

olduğunu dusundu. Yuzunde derin cizgiler ve kırısıklıklar vardı. Khadgar, Medivh'in yuzune boyle

derin bir tarih islemis olan buyusel gucleri merak etti.

Moroes elini yeleğinin derinliklerine atıp kırısık takdim mektubunu cıkardı. Kırmızı muhur simdi

hareketsiz, titresmeyen mesale ısığının altında kan kırmızıydı. Medivh donup bakıslarını genc adama

dikti.

Buyucunun gozleri siyah, kaim kaslarının altında gomu-luymus gibi duruyordu ama Khadgar o

gozlerin icindeki gucu hemen fark etti. Bu koyu yesil gozlerin icinde bir sey titreserek dans

etmekteydi, guclu bir sey ve belki de kontrolsuz bir sey... tehlikeli bir sey... Buyu ustadı Khadgar'ı bir

an suzdu ve genc adam, buyucunun onun butun varlığım ozumseyip bu varlığı bir bocek ya da

pireden daha ilgi cekici bulmadığını dusundu.

Medivh bakıslarını Khadgar'dan, hala acılmamıs takdim mektubuna cevirdi. Khadgar, sanki iri ve

ac bir yırtıcı ona bir daha bakma gereği duymadan yanından gecip gitmis gibi hemen rahatladığını

hissetti.

Rahatlaması kısa surmustu. Medivh mektubu acmadı. Onun yerine kasları hafifce catıldı ve

parsomen ani bir patlamayla alev aldı. Alevler, Medivh'in mektubu tuttuğu yerden diğer uca kadar

yayılıp yoğun, mavi bir ısıkla titrestiler.

Medivh konusmaya basladığında sesi hem, pes hem de neseliydi.

"Evet," dedi Medivh. Khadgar’ın geleceğini alev alev bir halde elinde tutmakta olduğundan

habersiz gibiydi. "Anlasılan genc casusumuz sonunda gelmis."

 

İKİ

MAGUS'LA GORUSME

Bir sorun mu var?" diye sordu Medivh ve Khadgar’ın birden Buyu Ustadı'nın bakıslarını tekrar

ustunde hissetti. Kendini yine bir bocek gibi hissediyordu ama bu sefer yanlıslıkla bir bocek

koleksiyoncusunun masasına dusmus bir bocek gibiydi. Alevler takdim mektubunun yarısını yutmustu

bile ve balmumundan muhur erimeye baslamıs, gozlemevinin yer dosemesine damlamaktaydı.

Khadgar gozlerinin fal tası gibi acıldığını, yuzundeki kanının cekilip solduğunu ve ağzının bir karıs

acık kaldığını biliyordu. Havanın ciğerlerinden cıkması icin cabalasa da ağzından cıkan tek sey boğuk

bir tıslama sesi oldu.

Medivh'in siyah ve kalın kasları, kafasının karıstığını belli eden bir sekilde kıvrıldılar. "Rahatsız

mısın? Moroes, bu cocuk rahatsız mı?"

"Belki nefessiz kalmıstır," dedi Moroes, olculu bir sesle. "Uzun bir tırmanıs oldu."

Sonunda Khadgar konusabilecek kadar kendini toparlayabildi: "Mektup!"

"Ah," dedi Medivh. "Evet. Tesekkur ederim, az kalsın unutuyordum." Ocağın yanma gidip

yanmakta olan parsomeni komurlerin ustune attı. Mavi alev topu olağanustu bir goruntu sergileyerek

omuz yuksekliğine kadar yukseldi ve

 

sonra ufalarak odayı sıcak, kırmızımsı bir parıltıyla dolduran, normal gorunumlu bir aleve donustu.

Kirin Tor'un sembolunu tasıyan/parsomen takdim mektubundan geriye hicbir sey kalmamıstı.

"Ama onu okumadınız!" dedi Khadgar. Sonra kendine hakim oldu. "Yani, efendim, affınıza

sığınarak..."

Buyu Ustadı kıkırdayarak kendini, koyu renk, cadır bezi ve oyma tahtadan, buyukce bir koltuğa

bıraktı. Ocak yuzunu aydınlatıyor, bir gulumsemeye donusen derin cizgileri belirginlestiriyordu. Buna

rağmen Khadgar rahatlamıs değildi.

Medivh koltuğunda one eğilip konusmaya basladı: '"Ey Karazhan'ın Buyu Ustadı, Yuce ve

Saygıdeğer Magus Medivh, sana buyu akademilerinin, loncaların, toplulukların, kral danısmanlarının,

bilgelerin hocalarının, sırları ifsa edenlerin en bilgili ve en kudretlisi olan Kirin Tor'un selamlarını

getirdim.' Yaklasık bu sekilde devam ediyorlar ve her cumlede kendilerini biraz daha pohpohluyorlar.

Simdiye kadar nasıl gidiyorum?"

"Bilemiyorum," dedi Khadgar. "Aldığım talimat..."

"Mektubu acmamanı soyluyordu," diye onun sozunu tamamladı Medivh. "Ama yine de bunu

yaptın."

Buyu Ustadı basını kaldırıp genc adama baktı. Khadgar’ın nefesi boğazında duğumlendi. Medivh'in

gozlerinde bir sey titresti. Khadgar, Buyu Ustadı'nın kimse gormeden buyu yapabilecek gucu olup

olmadığını merak etti.

Genc buyucu karsılık verebilmek icin kendini toparlayıp yavasca basıyla onayladı.

Medivh yuksek sesle kıkırdadı. "Ne zaman?"

"Yol... deniz yolculuğunda, Lordaeron'dan Kul Tiras'a giderken," dedi Khadgar. Soylediklerinin,

akıl hocası olabilecek adamı eğlendireceğini mi, yoksa sinirlendireceğini mi bilemiyordu.

"Ruzgarsızlıktan iki gun boyunca hareket edemedik ve..."

 

"Merakın baskın geldi," diye tekrar onun sozunu tamamladı Medivh. Buyucu gulumsedi. Bu,

kırlasmaya baslamıs sakalların altında bembeyaz gorunen bir gulumsemeydi. "Ben olsam herhalde

Dalaran’ın Menekse Hisar'ından uzaklasır uzaklasmaz mektubu acardım."

Khadgar derin bir nefes alıp: "Bunu dusundum," dedi. "Ama islerlikte olan kehanet buyuleri

olduğunu tahmin ediyordum, en azından o mesafe icerisinde."

"Ve de mektubu actığın icin gorevden olmana neden olabilecek herhangi bir buyu ya da

mesajdan yeterince uzak olmak istedin. Sonra da mektubu, ustunkoru yapılacak bir incelemeyi

atlatabilecek sekilde cabucak duzelttin. Elbette ben hemen muhru kıracak ve senin yaptığın

oynamayı fark etmeyecektim." Medivh kıkırdadı ama yuzu gergin ve dikkatli bir ifadeye

burunmustu. "Bunu nasıl yaptım?" diye sordu.

Khadgar gozlerini kırpıstırdı. "Neyi nasıl yaptınız, efendim?"

"Mektupta ne yazdığını nereden bildim?" dedi Medivh. Dudaklarının kenarları asağı doğru

bukulmustu. "Az once yaktığım mektupta genc Khadgar'ı cıkarımları ve zekası konusunda cok

etkileyici bulacağım yazıyordu. Etkile beni."

Khadgar, Medivh'e baktığında birkac saniye onceki dostane gulumsemenin ucup gitmis

olduğunu gordu. Simdi gulumseyen yuz, eski cağlara ait tastan bir tanrının yargılayıcı,

bağıslamaz yuzuydu. Daha once nesenin izlerinin bulunduğu gozler simdi sadece gizli bir ofke

saklıyor gibiydi. Kasları, patlamaya hazır, siskin bir fırtına bulutu gibi birlesmisti.

Khadgar bir an kekeledikten sonra konusabildi: "Zihnimi okudunuz."

"Olası," dedi Medivh. "Ama yanlıs. Su anda sinirlerin yay gibi gergin ve bu da zihin okumayı

engeller. Birinci yanlıs."

"Daha once de bu tarzda mektuplar aldınız," dedi

 

Khadgar. Kirin Tor dan... Ne tarz mektuplar yazdıklarını biliyorsunuz."

"Bu da olası," dedi buyu ustadı. "Gercekten de boyle mektuplar aldım ve hepsi de kendilerini

goklere cıkaran bir usluba sahipti ama yazılanları kelimesi kelimesine benim kadar sen de biliyorsun.

iyi denemeydi ve de gayet mantıklıydı ama yine de doğru değil. Đkinci yanlıs."

Khadgar’ın ağzı ince bir cizgi halini aldı. Zihni kabarıp kalbi goğsunun icinde gumburdedi.

"Etkilesim," dedi genc buyucu, sonunda.

Medivh'in gozlerinde hala anlasılmaz bir ifade vardı ve sesi olculuydu. "Acıkla."

Khadgar derin bir nefes aldı. "Buyusel yasalardan biri. Birisi bir nesneye dokunduğunda kendi

buyusel etki ya da titresimini nesnenin ustunde bırakır. Etkiler kisiden kisiye değistiği icin birini

etkileyerek diğerine ulasmak mumkundur. Bu sekilde, bir bukle sac ask buyusu yapmada kullanılabilir

ya da bir bozuk para takip edilerek sahibine ulasılabilir."

Medivh'in gozleri hafifce kısıldı. Buyu Ustadı bir parmağını sakallı cenesinde gezdirdi. "Devam et."

Medivh'in bakıslarının ezici baskısını ustunde hisseden Khadgar bir an bekledi. Bu, derslerden

oğrendikleriydi. Neredeyse sonuca varacaktı. Ama Medivh bunu nasıl kullanmıstı da...

"Bir kisi bir esyayı ne kadar cok kullanırsa titresim de o kadar kuvvetli olur," dedi Khadgar,

hemen. "Bu yuzden de daha cok el değen ya da ilgi goren nesneler daha cok etkilesime sahiptir."

Simdi sozcukler ağzından daha sık ve daha cabuk dokuluyordu. "Boylece birisi tarafından uzerine bir

seyler yazılan bir belge, bos bir parsomenden daha cok etkiye sahiptir. Kisi de yazdığı seye konsantre

olur, yani..." Khadgar bir an durup dusuncelerinin konusmasına yetismesine izin verdi. "Zihin

okuyordunuz ama benimkini değil... Mektubu

www.e-kitap.us

yazan katibin o sırada dusunduklerini okuyordunuz.... Onun sozcukleri olusturmus olan

dusuncelerini okuyordunuz."

"Belgeyi fiziksel olarak acmaya gerek kalmadan," dedi Medivh. Gozlerinin icinde tekrar ısıklar

dans etti. "Peki bu numara bir eğitimcinin ne isine yarayabilir?"

Khadgar bir an gozlerini kısıp bakıslarım Buyu Ustadı n-dan baska yone cevirdi. Onun delici

bakıslarından sakınmaya calısıyordu. "Kitapları gercekten okumadan okuyabilirsin."

"Bir arastırmacı icin oldukca yararlı," dedi Medivh. "Sen eğitimcilerin olduğu bir topluluktansın.

Bunu neden yapmıyorsunuz?"

"Cunku... cunku..." Khadgar kutuphanede her seyi, en kucuk notları bile bulabilen yaslı

Korrigan'ı dusundu. "Sanırım yapıyoruz ama bu yaslı Meclis uyeleri icin gecerli."

Medivh basını salladı. "Cunku..."

Khadgar bir an dusundu, sonra basını iki yana salladı.

"Zihinsel bir carpılma ya da buyusel bir patlama butun bilgileri emebilseydi kim yazardı ki?"

diye yardımcı oldu Medivh. Buyu Ustadı gulumsedi ve Khadgar nefesini tutmakla olduğunu fark

etti. "Fena değil. Hic fena değil. Karsı buyuleri biliyor musun?"

"Besinci sıraya kadar," dedi Khadgar.

"Buyusel bir enerji kumesi meydana getirebiliyor musun?" diye cabucak sordu Medivh.

"Bir ya da iki tane ama beni halsiz bırakıyor," diye cevap verdi genc adam. Birden

konusmanın tekrar ciddi bir sekil aldığını fark etmisti.

"Temel elementlerin?"

"En guclusu alev ama hepsini biliyorum."

"Ya doğa buyusu?" diye sordu Medivh. "Olgunlastırma, eleme, hasat yapma? Bir tohumu alıp

icindeki korpeliği cicek olana kadar cekebilir misin?"

"Hayır, efendim. Ben bir sehirde eğitim aldım." .

 

"Bir insan yapabilir misin?"

"Oğreti bunu onaylamaz ama gerekli esasları anlıyorum,"

dedi Khadgar. "Eğer bilmek isterseniz..."

Medivh'in gozleri bir an icin parıldadı. "Lordaeron'dan

buraya deniz yoluyla mı geldin? Ne tarz bir gemiyle?"

Khadgar konunun aniden değisivermesiyle allak bulak olduğunu hissetti. "Evet. Aa... Bir

Tirassian yelkenlisi: Ilık Meltem," diye karsılık verdi.

"Kul Tiras'tan," diye onun sozunu tamamladı Medivh. "Murettebat insan mıydı?"

"Evet."

"Peki, butun murettebatla gorustun mu?" Khadgar bir kez daha sohbetin bir sorguya

donusmeye basladığını hissetti.

"Cok az," dedi Khadgar. "Sanırım aksanım onların komiğine gitti."

"Kul Tiras gemilerinin murettebatları her seyi komik bulurlar," dedi Medivh. "Murettebatta

insan dısında bir ırk var mıydı?"

"Hayır, efendim," dedi Khadgar. "Tirassianlılar balık adamlarla ilgili hikayeler anlattılar. Onlara

Murloc diyorlardı. Onlar gercek mi?" .

"Gercekler," dedi Magus. "Baska hangi ırklara rastladın? Đnsan cesitleri dısında."

"Bir keresinde Dalaran'da birkac gnome vardı," dedi Khadgar. "Menekse Hisar'da de cuce

kalıtcılarla karsılasmıstım. Ejderhaları efsanelerden biliyorum. Bir keresinde akademilerden

birinde ejderha kafatası gormustum."

"Ya troller ve goblinler?" dedi Medivh.

"Troller..." dedi Khadgar. "Trollerin bilinen dort cesidi var. Bir besincisi olabilir."

"Bu, Alonda'nın oğrettiği sacmalık olmalı," diye mırıldandı Medivh ama Khadgar'a devam

etmesini isaret etti.

"Troller vahsidirler, insanlardan iri, oldukca uzun boylu, ince ve kaslıdırlar. Aaa..." Bir an

dusundu. "Kabileler halinde yasarlar. Uygarlıktan neredeyse tamamen uzak kalmıslardır. Lordaeron'da nesilleri neredeyse tukenmistir."

"Goblinler?"

"Cok daha kucuk, daha cok cuce boyutlarındadırlar. Onlar kadar yaratıcıdırlar ama bu yaratıcılığı

daha yok etmeye yonelik bir sekilde kullanırlar. Korkusuzdurlar. Irk olarak tamamının catlak

olduğunu okumustum."

"Sadece zeki olanları," dedi Medivh. "Đblisler hakkında bilgin var mı?"

"Elbette, efendim," dedi Khadgar, hemen. "Yani efsanelerden demek istedim, efendim.

Gerekli geri dondurmeleri ve korunmaları biliyorum. Eğitimimizin ilk gununden itibaren

Dalaran'daki butun buyuculere bu oğretilmistir."

"Ama hic iblis cağırmadın," dedi Medivh. "Ya da biri cağırırken yanında bulunmadın."

Khadgar gozlerini kısıp bunun sasırtmacalı bir soru olup olmadığını anlamaya calıstı. "Hayır,

efendim. Bunu aklımdan bile gecirmem."

"Oyle olduğundan kuskum yok," dedi Magus. Sesinde cok hafif bir keskinlik vardı. "Yani,

aklından gecirmediğinden. Bekci nedir biliyor musun?"

"Bekci mi?" Khadgar birden konusmanın yonunun tekrar ters bir donus yaptığını hissetti. "Bir

gozcu mu? Bir muhafız? Yoksa baska bir ırk mı? Bir cesit canavar mı? Ya da canavarlara karsı bir

koruyucu mu?"

Medivh gulumsedi ve basını iki yana salladı. "Telaslanma. Bunu bilmen gerekmiyor. Bekci bu

numaranın bir parcası." Sonra bakıslarını kaldırıp konusmaya devam etti: "Pekala. Benim

hakkımda ne biliyorsun?"

Khadgar, Kahya Moroes'e bir bakıs attı ve birden usağın golgelerin icine dalıp gozden

kaybolduğunu fark etti. Genc adam bir an kekeledi. "Kirin Tor buyuculeri size buyuk bir saygı

duyuyor," diyebildi en sonunda, diplomatik bir cevap vererek.

 

Bu ortada olan bir sey, dedi Medivh, kaba bir sekilde,

"Guclu bir bağımsız buyucusunuz. Soylenene gore Aze-roth kralı Kral Llane'nin danısmanısınız."

"Kendisiyle gecmisimiz eskilere dayanır," dedi Medivh, genci basıyla onaylayarak.

"Bunun dısında..." Khadgar duraksadı. Buyucunun gercekten de onun zihnini okuyup

okuyamayacağını merak etti.

"Evet?"

"Bu yuksek itibarı acıklayabilecek belli bir sey yok..." dedi Khadgar.

"Ve korkuyu," diye ekledi Medivh.

"Ve kıskanclığı," diye bitirdi Khadgar. Birden, nasıl cevap vereceğini bilemediği soruların ustune

geldiğini hissetti. Hemen ekledi: "Kirin Tor'un size duyduğu yuksek saygının sebebini acıklayacak

doğrudan bir sey yok."

"Oyle olması gerekir," diye cıkıstı Medivh, ellerini ocağın ustunde ovustururken. "Oyle olması

gerekir." Khadgar, Buyu Ustadı’nın nasıl olup da usuduğunu anlayamıyordu. Kendisi rahatsız edici ter

damlalarının sırtından suzulduğunu hissedebiliyordu.

Bir sure sonra Medivh bakıslarını kaldırdı. Gozlerinde yine yaklasmakta olan bir fırtına vardı. "Peki

benim hakkımda ne biliyorsun?"

"Hicbir sey, efendim."

"Hicbir sey mi?" Medivh'in sesi yukselmisti ve sanki gozlemevinin icinde yankılanıyordu. "Hicbir

sey mi? Bunca yolu bir hic icin mi geldin? Kontrol etme zahmetine bile girmedin mi? Belki de ben

sadece seni baslarından defetmek icin oğretmenlerinin uydurduğu bir mazerettim. Belki senin yolda

olup gideceğini umdular. Bu ilk kez denenmis bir sey değil."

"Kontrol edecek cok fazla sey yoktu. O kadar fazla sey yapmamıssınız," diye karsılık verdi

Khadgar, hararetli bir sekilde. Sonra derin bir nefes alıp kimle konustuğunu ve neler soylediğini fark etti. "Yani,

bulabildiğim pek fazla sey demek istemistim, yani..."

Yasca buyuk olan buyucunun bir anda patlamasını bekliyordu ama Medivh sadece kıkırdadı. "Peki

bulduğun nedir?" diye, sordu.

Khadgar ic cekip anlatmaya basladı: "Bir buyucu soyundan geliyorsunuz. Babanız Azerothlu

bir buyucu olan Nielas Aran. Anneniz Aegwynn. Bu bir ad değil unvan olabilir. En azından sekiz

yuz yıl geriye giden bir unvan... Azeroth'ta buyudunuz, Kral Llane ve Lord Lothar'ı

cocukluğunuzdan beri tanıyorsunuz. Bunun dısında..." Khadgar’ın sesi yavas yavas sonup gitti,

"...hicbir sey yok."

Medivh bakıslarını ocağa dikip basını salladı. "Eh, bu da bir sey. Coğu kisinin bulabildiğinden

daha fazlası."

"Ayrıca adınız 'Sırların Koruyucusu' anlamına geliyor," diye ekledi Khadgar. "Yuksek elf

dilinde. Arastırmalarımda bunu da oğrendim."

"Hepsi fazlasıyla doğru," dedi birden cok yorgun gorunen Medivh. Bir sure ocağa dalıp gitti.

"Aegwynn bir unvan değil," dedi sonunda. "Sadece annemin adı."

"O zaman birden fazla Aegwynn vardı. Belki bir soyadı-dır," diye oneride bulundu Khadgar.

"Sadece bir tane..." dedi Medivh, ciddi bir sekilde.

Khadgar gergin bir sesle guldu. "Ama bu onun..."

"Ben doğduğumda yedi yuz. elli yasının ustunde olduğu a ulamına gelir," dedi Medivh,

rahatsız bir homurtuyla. "O bundan da yaslıdır. Ben onun icin gecikmis bir evlattım. Bu da Kirin

Tor'un benim kutuphanemde olanlarla ilgilenmesi icin bir sebep olabilir. Seni buraya bunu ortaya

cıkarman icin gondermis olabilirler."

"Efendim," diye soze girdi Khadgar. Sesinin elinden geldiğince ağır baslı cıkması icin

cabalıyordu. "Durust olmam

 

gerekirse, Kirin Tor'daki buyuculerden, en yuksek mevkideki haric hepsi

kutuphanenizden bir sey bulmamı istedi. Onları elimden geldiğince tedarik edeceğim

ama eğer gizli ya da sahsınıza mahsus kalmasını istediğiniz bir malzeme varsa bunu

kesinlikle anla..."

"Boyle bir sey dusunmus olsaydım ormanı asıp buraya varamazdın," dedi birden

ciddilesen Medivh. "Baslangıc icin kutuphanemdeki kitapları sıralayıp duzene

sokacak birine ihtiyacım var. Daha sonra laboratuarda simya calısmalarına geceriz.

Evet, bunu yapman gayet iyi olacak. Goruyorsun ya, senin benim adımın anlamını

bildiğin gibi ben de seninkinin anlamını biliyorum. Moroes!"

"Buradayım, efendim," dedi usak, birden golgelerin arasından cıkarak. Khadgar

kendine hakim olamayarak olduğu yerde sıcar di. "Genci odasına indir ve bir seyler

yemesini sağla. Bu onun icin uzun bir gun oldu."

"Elbette, efendim," dedi Moroes.

"Bir tek sorum var, Ustat," dedi Khadgar. Bir an durup dusundu. "Yani, Lord

Magus, efendim."

"Simdilik bana Medivh de. Ayrıca Sırların Koruyucusu ve coğu bilinmeyen diğer

birkac isme de karsılık veririm."

"Adımı bildiğinizi soylediğinizde ne demek istediniz?" diye sordu Khadgar.

Medivh gulumsedi, oda sanki birden tekrar sıcak ve rahat bir gorunum aldı.

"Cuce dili bilmiyorsun," dedi.

Khadgar basını iki yana salladı.

"Benim adım yuksek elf dilinde 'Sırların Koruyucusu' demek. Senin adınsa eski

cuce dilinde 'Guven' demek. Ben de seni adınla değerlendireceğim, genc Khadgar.

Genc Guven."

Moroes genc adamı kulenin ortasındaki odasına ağır adımlarla gotururken

bir yandan da o hayaletlere ozgu, farklı sesiyle acıklamalar yapıyordu. Medivh'in kulesindeki oğunler basit yiyeceklerdi: kahvaltıda yulaf

lapası ve sosis, soğuk oğle yemeği ve genelde yahni ya da sebzeli kızarmıs etten olusan, bol ve

doyurucu bir aksam yemeği... Ascının isi aksam oğununden sonra biterdi ama soğuk odada her

zaman artan yemekler bulunurdu. Medivh'in calısma saatleri olumlu bir yaklasımla 'duzensiz' olarak

nitelenebilirdi. Moroes ve Ascı ona kendileri adına, en az gucluk cıkararak nasıl hizmet edeceklerini

cok onceleri oğrenmislerdi.

Moroes genc Khadgar'a, kendisi bir usak değil yardımcı olduğu icin bu lukse sahip olmadığını

acıkladı. Genc adam, Buyu Ustadı ne zaman isterse ona yardım etmek uzere yanında bulunmak

zorundaydı.

"Bir cırak olarak bunu beklerdim," dedi Khadgar.

Kabul salonu ya da balo salonu olabilecek bir odaya ustten bakan bir koridorda ilerliyorlarken

Moroes adımını atmadan arkasına dondu. "Henuz bir cırak değilsin, Evlat," dedi hırıltılı bir sekilde

soluyan Moroes. "Bunun yakınında bile değilsin."

"Ama Medivh dedi ki..."

"Kutuphaneyi duzenleyebileceğim soyledi," dedi Moroes. "Yardımcının isi, cırağın değil. Otekiler

yardımcıydı. Hicbiri cırak olamadı."

Khadgar’ın kasları catıldı ve genc adam yuzune sıcak bir kırmızılığın yayıldığını hissetti. Burada

buyucunun hiyerarsisinde cıraktan bir onceki asamada olmayı beklememisti. "Ne kadar zamanda..."

' "Doğrusu bir sey soyleyemem," diye inledi usak. "Daha once kimse bu kadar ileri gidemedi."

Khadgar’ın aklına bir anda iki soru birden geldi. Bir an duraksadıktan sonra sordu: "Buraya kac

tane daha 'yardımcı' gelmisti?"

Moroes asılı duran koridorun parmaklıklarından ileriye baktı ve bakısları bulanıklastı. Khadgar,

usak dusunuyor

 

muydu, yoksa soruya dalıp gitmis miydi, anlayamadı. Asağıdaki bolumdeki az sayıda esya, ortadaki

ağır bir masa ve sandalyelerden ibaretti. Oda sasırtıcı bir bicimde derli topluydu. Khadgar,

Medivh'in pek fazla solen duzenlemediğini varsaydı.

"Duzinelerce," dedi sonunda Moroes. "En azından. Coğu Azeroth'tan. Genc bir elf. Hayır, iki

tane genc elf. Sen Kirin I Tor'dan gelen ilk kisisin."

"Duzinelerce," diye tekrarladı Khadgar. Medivh'in, kac ' genc buyucu adayını yanma kabul

etmis olduğunu dusununce cesareti kırıldı.

Aklındaki diğer soruyu sordu: "Ne kadar sure dayandılar?"

Moroes bu kez homurdanarak konusmaya basladı: "Birkac gun. Bazen saatlerce. Bir elf

kulenin merdivenlerini bile cıkamamıstı." Derileri burusmus yuzunun iki yanındaki at gozluğune

hafifce vurdu. "Bazı seyler goruyorlar iste."

Khadgar ana giristeki silueti dusunup basını salladı.

Sonunda Khadgar’ın odasına vardılar. Oda solen salonuna pek uzak olmayan bir yan

koridordaydı. "Kendine cekiduzen ver," dedi Moroes, feneri Khadgar’ın eline tutusturarak.

"Ayakyolu salonun sonunda. Yatağın altında bir oturak var. Asağıya, mutfağa gel. Ascı senin

icin sıcak bir seyler hazırlayacak."

Khadgar’ın odası kulenin icinde dar bir kesitti. Bir buyucuden cok inzivaya cekilmis bir

kesisin derin dusunmesine uygundu. Bir duvar boyunca dar bir yatak, diğeri boyunca da aynı

darlıkta masa ve onun ustunde de bos bir raf vardı. Elbiseler icin sabit bir gomme dolap

bulunuyordu. Khadgar sırt cantasını acmadan dolaba fırlattı ve odadaki ince pencereye doğru

yurudu.

Pencere, kursunla tutturulmus camlardan olusan ince bir cizgiden ibaretti ve merkezdeki

bir eksene diklemesine oturulmustu. Khadgar onun bir yarısını itti. ve pencere yavasca acıldı. Pencere ekseni etrafında

dondukce alt cercevedeki katılasmakta olan yağ yayıldı.

Manzara, kulenin cephesindeki yine de epey yuksek olan bir noktadan gorunuyordu. Kuleyi

cevreleyen yuvarlak tepeler iki ayın ısığında gri ve cıplaktı. Khadgar bu yukseklikten, tepelerin bir

zamanlar bir krater olduğundan emin oldu. Krater aradan gecen yıllarla dıs etkilere maruz kalıp

asınmıstı. Bu noktadan curuk bir dis ceker gibi bir dağ mı cekilip alınmıstı? Ya da belki de sıralı

tepeler hic yukselmemis, onların etrafındaki dağlarsa hızla yukselip sadece bu guc dolu yeri olduğu

yerde koklestirmislerdi.

Bu topraklar yukseldiğinde, alcaldığında ya da gokten bir parca buraya carptığında, Medivh'in

annesinin burada olup olmadığını merak etti Khadgar. Sekiz yuz yıl bir buyucu icin bile cok uzun

bir zamandı. Đki yuzyılda gecmisten cıkarılmıs derslerin coğu oğretilmis, insan buyuculerin coğu

olumcul sekilde gucten dusmus ve zayıflamıs olurdu. Yedi yuz elli yasında olup cocuk doğurmak!

Khadgar basını iki yana sallayıp Medivh'in kendisiyle alay edip etmediğini dusundu.

Khadgar seyahat pelerinini ustunden sıyırıp attı ve salonun sonundaki banyoya gitti. Sade bir

yerdi ama icinde soğuk su bulunan bir ibrik, bir kuvet ve temiz, sağlam bir, ayna vardı. Khadgar

suyu ısıtmak icin basit bir buyu yapmayı dusundu, sonra da buna katlanmaya karar verdi.

Su insanı canlandırıcıydı. Khadgar ustundekileri daha az kirli giysilerle değistirince kendim

daha iyi hissetti. Calısma kıyafetleri neredeyse dizlerine varan rahat bir gomlek ve sağlam

kumastan bir pantolondu. Cuvalından dar bir yemek bıcağı cıkardı ve bir an dusundukten sonra

onu cizmelerinden birinin astarına yerlestirdi.

Yeniden hole cıktığında mutfağın tam olarak nerede olduğu hakkında bir fikri olmadığını fark

etti. Ahırların orada yemek pisirilecek bir baraka yoktu, yani bunun icin duzenlenmis bir yer varsa orası kulenin icinde

olmalıydı. Muhtemelen zemin seviyesinde ya da zemine yakın, icinde kuyudan gelen bir pompa olan

bir yerdi burası. Solen salonu her zaman kullanılmasa da mutfağın salona doğrudan acılan bir yol

ustunde olması gerekirdi.

Khadgar solen salonunun ustundeki koridoru en olası yer olarak gordu. Ancak oraya varan

dar ve done done inen merdiveni bulması gerekiyordu. Solen salonundan birden fazla cıkıs

vardı. Khadgar onların icinde en muhtemel olanı denedi ve her tarafında kendisininki gibi bos

odalar olan, cıkmaz bir koridora vardı. Đkinci secimi de benzer bir sonuc getirdi.

Ucuncusuyse genc adamı bir savasın tam icine soktu.

Bunu beklemiyordu. Bir an, kulede yonunu bulabilmek icin bir harita, bir can ya da bir av

borusuna ihtiyacı olup olmadığını dusunerek tas basamakları inerken, bir sonraki an tepesindeki

tavan taze kan renginde parlak bir gokyuzune acılmıs ve etrafı savasa hazır, zırhlı adamlarla

cevrilmisti.

Khadgar geri cekildi ama arkasındaki koridor yok olmus, geride corak, eğri buğru, genc

buyucunun hic tanımadığı bir manzara bırakmıstı. Adamlar bağırıp cağırıyor ve ileriyi isaret

ediyorlardı ama her ne kadar Khadgar’ın hemen yanında olsalar da sesleri anlasılmaz ve

boğuktu. Sanki Khadgar onları suyun altında dinliyordu.

Bu bir dus mu, diye dusundu Khadgar. Belki bir an icin uzanmıs ve uyuya kalmıstı ve bunların

hepsi kendi kaygılarının yarattığı bir kabustu. Ama hayır, neredeyse batmakta olan iri gunesin

tenindeki sıcaklığını, meltemi ve etrafında dolanarak bağırıp cağıran adamları hissedebiliyordu.

Sanki Khadgar dunyanın geri kalanından ayrılmıs, etrafındaki gerceklikle sadece ufacık bir

bağlantısı olan, kendi kucuk adasına yerlesmisti. Sanki genc adam bir hayalete donusmustu.

 

Gercekten de askerler sanki Khadgar bir ruhmus gibi onu gormezden geliyorlardı. Khadgar

iclerinden birine uzanıp onun omzunu yakalamayı denedi ve eli mahvolmus durumdaki omuz zırhının

icinden gecip gitmeyince rahatladı. Bir direnc vardı ama bu en soyut bicimdeydi; Zırhın katılığını ve

konsantre olursa, girintili metalin kaba kabartılarını hissedebiliyordu.

Bu adamlar yakın bir zamanda ve siddetli bir carpısmaya girmis, diye dusundu Khadgar.

Sadece uc kisiden birinde kabaca yapılmıs bir sargı yoktu. Bu bandajlar kirli zırhların ve hasar

gormus miğferlerin altından gorunen, savasın kanla lekelenmis izleriydi. Adamların silahları da

centiklerle dolu ve ustlerine sıcramıs olan kurumus kızıllıkla susluyduler. Khadgar bir savas

meydanının ortasına dusmustu.

Genc buyucu bulundukları konumu inceledi. Kucuk bir tepeciğin ustundeydiler. Burası,

etraflarım sarıyormus gibi gorunen yukselip alcalan ovadaki tek cıkıntıydı. Daha once var olmus

olan bitki ortusu kesilerek yuzleri kasvetle dolu adamlar tarafından korunmakta olan kaba saba

koruganlara donusturulmustu. Burası guvenli bir tabya, kale ya da istihkam değildi. Savasmak

icin burayı secmislerdi cunku ellerinde baska bir imkan yoktu.

Liderleri olduğu anlasılan iriyarı, ak sakallı, genis omuzlu bir adam ilerlerken askerler kenara

cekildi. Liderlerinin zırhı da diğerlerininki kadar mahvolmus durumdaydı ama goğus zırhı, Kirin

Tor'un salonlarında gorulmesi garip kacmayacak koyu kırmızı buyu oğretmeni cuppelerinden

olusan bir takımın ustune yerlestirilmisti. Bu koyu kırmızı cuppenin kenarları, kolları ve yeleği gizli

gucler tasıyan runlerle susluydu. Khadgar bunlardan bazılarını tanımlayabiliyordu ama diğerleri

ona yabancı geldi. Liderin kar gibi sakalı neredeyse beline varıyor ve ardındaki zırhı gizliyordu.

Adam alın kısmında tek bir mucevher olan kırmızı bir miğfer takıyordu. Bir elinwww.

 

de, ucunda bir mucevher olan bir asa, diğerindeyse koyu kırmızı bir kılıc vardı.

Lider, askerlere Khadgar’ın kulağına kopuren bir denizin sesi gibi gelen bir sesle boğuruyordu. Ancak

savascılar onun ne dediğini anlıyormus gibi gorunuyorlardı cunku bir kısmı barikatlar boyunca duzenli

bir sekilde dizilirken, diğerleri de sıradaki boslukları doldurdu.

Kar sakallı komutan Khadgar’ın yanından gecerken ona hafifce değdi. Genc buyucu kendine

hakim olamayıp yalpalayarak yoldan cekildi. Kana bulanmıs savascılar gibi komutan' da onu fark

etmemis olmalıydı.

Ancak komutan fark etmisti. Sesi bir an alcalıp kekeledi, ayağı kayalık tepenin engebeli

toprağına ters bir sekilde basıp neredeyse dengesini yitirmesine neden oldu ama adam

dusmeden donup bakıslarını Khadgar'a dikti.

Evet, o Khadgar'a bakıyordu ve cırak adayı genc, kadim buyucu-savascının kendisini

gorduğunun, hem de net bir sekilde gorduğunun kesinlikle farkındaydı. Komutanın gozleri Khadgar'ınkilerin

icine delici bir sekilde bakıyordu. Khadgar bir an icin kendini daha once Medivh'in

dondurucu bakıslarının altındayken hissettiği gibi hissetti. Aralarında bir fark vardıysa, bu

bakıslar daha yoğundu. Khadgar komutanın gozlerine baktı.

Ve orada gorduğu sey soluksuz kalmasına neden oldu. Kendine hakim olamayarak dondu ve

buyucu-savascıyla birbirine kilitlenmis olan bakıslarını ayırdı.

Khadgar bakıslarını bir kez daha kaldırdığında komutan ona bakarak basıyla onaylıyordu. Bu

kısa, neredeyse aldırıssız bir hareketti ve yaslı adamın ağzı bir hosnutsuzluk ifadesiyle sıkı sıkı

kapalıydı. Sonra kar sakallı lider tekrar eski halini aldı ve savascılara avazı cıktığı kadar bağırıp

kendilerini savunmalarını emretti.

Khadgar onun pesinden gitmek, onu asağıya kadar takip etmek, diğerleri goremediği halde

onun kendisini nasıl gordugunu ve onun kendisine ne soyleyebileceğini oğrenmek istedi ama etrafında bir haykırıs koptu. Bu,

son bir kez vazife basına cağırılan yorgun adamların boğuk haykırısıydı. Kılıclar ve mızraklar,

pıhtılasmıs kandan bir golge olan gokyuzune kaldırılmıstı. Kollar, sellerin pas rengi toprağı soyup

morun tonlarına donusturduğu yakındaki dağ sırasına isaret ediyordu.

Khadgar adamların isaret ettiği yere baktığında siyah ve yesil renkli bir dalga en yakındaki dağ

sırtını kapladı. Khadgar bunun bir nehir ya da esrarengiz ve renkli bir toprak kayması olduğunu

dusundu ama sonra bu dalganın yaklasmakta olan bir ordu olduğunu fark etti. Siyah zırhlarının,

yesilse derilerinin rengiydi.

Bunlar kabus yaratıklarıydı, insan vucudunun carpık taklitleriydiler. Yesil derili yuzlerinin

coğunu uzun ve sivri dislerle dolu, cıkık, koseli ceneleri kaplıyordu. Burunları yassıydılar ve bir

kopeğinki gibi havayı kokluyorlardı. Gozleriyse kucuk, kanlı ve nefretle doluydu. Kara silahları ve

suslu zırhları bu dunyanın ebediyen solgun olan gunesinin altında parlıyordu. Yaratıklar bayırı

kapladıklarında, askerlerin altındaki yeri sarsan bir boğurtu kopardılar.

Khadgar’ın etrafındaki askerler de kendi naralarım attılar ve yesil yaratıklar tepeye olan

mesafeyi kaparken kırmızı tuylu oklarını yaylım atesi seklinde yağdırmaya basladılar. Canavar

mahlukların on saffı sendeleyip dustu ve hemen, arkalarından gelenlerin ayaklarının altında

ezildiler. Đkinci bir ok sağanağında insanlıkdısı canavarların bir sırası daha devrildi ama onların

dususu arkalarından gelmekte olan kitle halindeki dalganın altında kaybolup gitti.

' Khadgar’ın sağında, yerin yuzeyinde dans eden simsekler vardı. Mahluklar, etleri kemiklerinden

kaynayarak ayrıldığında cığlıklar attılar. Khadgar’ın aklına savascı-buyucu komutan geldi; aynı

zamanda bu yıldırımların yaklasmakta olan guruhta fazla bir azalmaya neden olmadığının

farkındaydı.

 

Sonra birden, yesil derili mahluklar onun ustundeydiler. Siyah ve yesilden olusan dalga kaba saba

tahta citlere carptı. Devrilen tahta parcaları bir fırtınanın onundeki ince dallar gibiydi. Khadgar sıranın

goctuğunu hissedebiliyordu. Genc buyucunun hemen yanındaki bir asker iri, kara bir mızrak yiyerek

yere devrildi. Artık savascının yerinde duran, yesil deriden ve siyah zırhtan bir kabus, hızla onun

ustune ilerlerken uluyordu.

Khadgar kendine hakim olamayarak geriye doğru iki adım • attı ve sonra kosmak icin

arkasına dondu.

Ve neredeyse, ustu kemerli giriste durmakta olan Moroes'e carpıyordu.

"Gec kaldın," dedi hırıltılı bir sesle Moroes, sakince. "Kaybolmus olabilirsin diye dusundum."

Khadgar tekrar arkasına donduğunde ardında koyu kırmızı bir gok ve yesil mahluklardan

olusan bir dunya değil; sominesi bos, sandalyeleri ortuyle kaplı, terk edilmis bir oturma odası

olduğunu gordu. Toz icindeki hava artık ona rahatsız edici geliyordu.

"Ben..." diye inledi Khadgar. "Gorduğum... ben..."

"Yeri mi sasırdın?" diye ona yardımcı oldu Moroes.

Khadgar yutkunarak etrafına bakındı ve sonra sessizce basıyla onayladı.

"Aksamın son yemeği hazır," dedi Moroes, iniltili bir sesle. "Artık bir daha yeri sasırma."

Koyu renk giysilere burunmus usak dondu ve sessizce suzulerek odadan cıktı.

Khadgar icine dalıvermis olduğu cıkmaz koridora son bir bakıs attı. Burada gizemli gecitler ya

da buyulu kapılar yoktu. Goru (tabii eğer bu bir goruyse) basladığı kadar ani bir bicimde sona

ermisti.

Etrafta hic asker yoktu. Yesil derili canavarlar yoktu. Yok olmak uzere olan bir ordu yoktu.

Sadece Khadgar'ı butun

 

benliğiyle korkutan bir hatıra vardı. Bu gercekti. Khadgar bu gercekmis gibi bir hisse sahipti.

Doğru olduğuna dair bir hisse sahipti.

Khadgar'ı korkutan canavarlar ya da kan ve yıkım değildi. Onu korkutan, onu gorebiliyormus gibi

duran buyucu-savascı, kar gibi sacları olan komutandı. Sanki onun yureğine bakan ve ondaki

yetersizliği goren adamdı...

En kotusu de, zırhlara ve cuppelere burunmus ak sakallı adam, Khadgar’ın gozlerine sahipti.

Yuzu yaslanmıs, sacı kar gibi beyazlamıs, gorunusu gucluydu ama komutanın gozleri, Khadgar’ın

sadece birkac dakika (yoksa bir omur muydu?) once temiz aynada gorduğu gozlerle aynıydı.

Khadgar oturma odasından ayrılırken bir cift gozluk almak icin cok gec olup olmadığını

dusunuyordu.

 

üç

YERLESME

Seninle isimiz baslangıcta yavas ilerleyecek," dedi masanın diğer ucundaki yaslı buyucu.

"Kutuphaneyi gozden gecir. Onu nasıl duzenleyeceğine karar ver."

Yulaf lapası ve sosislerin ustunden bakmakta olan Khadgar basıyla onayladı. Kahvaltı

muhabbetinin coğu genelde Dalaran'la ilgiliydi. Dalaran'da gundemde olan ne vardı ve Lordaeron'daki

yeni akımlar nelerdi? Kirin Tor'un salonlarında neler tartısılıyordu? Khadgar, kendisi

ayrıldığında son felsefi sorunun, buyuyle bir alev yaratıldığında, bunun yoktan var mı edildiği, yoksa

paralel bir varolustan mı cağrıldığı olduğunu soyledi.

Medivh kahvaltısına devam ederken bir of cekti. "Aptallar. Alternatif boyut gelip de bir taraflarını

ısırmadan ondan haberleri bile olmaz... Peki sen ne dusunuyorsun?"

"Bence..." Khadgar bir kez daha butun dikkatin kendisinin ustunde olduğunu fark etti. "Bence bu

tamamen bambaska bir sey olabilir."

"Mukemmel," dedi gulumseyen Medivh. "Eğer sana iki secenek verilmisse ucuncuyu sec. Tabii

demek istediğin, bir ates yarattığında tek yaptığın seyin cevredeki alanın icinde

 

hep var olan atesin doğasını tek bir konuma odaklamak ve onu var etmek olduğu, oyle değil mi?"

"Ah evet," dedi Khadgar. Sonra ekledi: "Ben de bunu dusunmustum. Bir sure once. Birkac yıl

kadar."

"Guzel," dedi Medivh, bir peceteyle sakalını, silerken. "Kıvrak bir zekaya sahipsin ve kendini

değerlendirirken durust davranıyorsun. Bakalım kutuphanede neler yapacaksın. Moroes sana yolu

gosterecek."

Kutuphane iki katı kapsıyordu ve kuleden yukarı cıkarken ucuncu kata yerlestirilmisti. Kulenin bu

kısmındaki merdivenler, yapının dıs kenarına bitisik yukselerek ortada iki kat yukseklikte genis bir oda

bırakıyordu. Dovme demirden bir cıkıntı ikinci katta asılı duran bir koridor olusturuyordu. Odanın dar

pencereleri capraz yerlestirilmis demir cubuklarla kaplanmıstı. Bu odanın doğal ısığını, korumalı

mesalelerin sağladığı ısıktan birazcık daha aydınlık hale indirgemisti. Đlk kattaki ulu mese

ağaclarından yapılmıs masaların ustunde, kaim bir toz ortusu altındaki kristal kureler mavi-yesil bir

parıltıyla parlıyordu.

Odanın ici bir felaket alanıydı. Kitaplar rasgele sayfaları acık halde etrafa dağılmıs, parsomen

tomarları sandalyelerin ustune yayılmıs, ince ve tozlu bir kağıt tabakası her seyin ustunu yaprakların

orman zeminim kapladığı gibi kaplamıstı. Hala kitap raflarına zincirli halde duran daha bircok kadim

kitap raflardan dısarı fırlamıs ve bağlantılarından zindandaki mahkumlar gibi sarkıyorlardı.

Khadgar hasara goz attı ve derin bir ic gecirdi. "Đsimiz baslangıcta yavas ilerleyecek," dedi.

"Esyalarını bir saat icinde toplayabilirim," dedi Moroes, koridordan. Usak kutuphaneye doğru

duzgun girmemisti bile.

Khadgar ayağının dibinde duran bir parsomen parcasını aldı. Bir tarafı Kirin Tor'un buyu

ustadından son mesajlarına karsılık vermesi isteğiydi. Diğer tarafındaysa koyu kırmızı bir

 

leke vardı. Khadgar ilk basta bunun kan olduğunu dusundu ama sonra onun erimis bir balmumu

muhurden baska bir sey olmadığını fark etti.

"Hayır," dedi Khadgar. Eliyle katiplik araclarının durduğu kucuk keseye hafifce vurdu. "Sadece ilk

basta dusunduğumden biraz daha zahmetli bir is olacak."

"Bunu daha once de duydum," dedi Moroes.

Khadgar ona donup soylediği sozle ilgili bir sey soracaktı ki usak coktan koridordan uzaklasmıstı.

Khadgar bir hırsız kadar ozenle bu enkazın icinde ilerlemeye basladı. Sanki kutuphanede bir

catısma cıkmıstı. Kitap sırtları kırılmıs, kaplar yarı yarıya yırtılmıs, sayfalar kendi ustlerine katlanmıs,

ciltlerdeki imzalar tamamen sokulmustu. Butun bunlar geneli hala sağlam olan kitaplar icin gecerliydi.

Cok daha fazla dokuman kapsız kalmıs, masadaki toz kağıtlardan ve yazısmalardan olusan bir demeti

kaplamıstı. Bu yazısmalardan bazıları acık durumdaydı ama bazıları gorunduğu kadarıyla hala

okunmamıstı. Đclerindeki bilgiler balmumundan muhurlerinin altında saklı duruyordu.

"Magus'un yardımcıya ihtiyacı yok," diye mırıldandı Khadgar. Masalardan birinin kenarında yer

acıp oraya bir sandalye cekti. "Bir hizmetkara ihtiyacı var." Girise doğru bir bakıs atıp kahyanın

tamamen ve kesinkes gittiğinden emin oldu.

Khadgar oturduğunda sandalye feci sekilde sarsıldı. Genc buyucu tekrar ayağa kalkınca

sandalyenin eğri buğru ayaklarının metalik renkte kapağı olan, kaim bir kitabın kenara kaymasına

neden olduğunu gordu. Kitabın on kapağı susluydu ve sayfa kenarları gumusle kaplanmıstı.

Khadgar kitabı actı ve bunu yapar yapmaz kitabın icinde bir hareket hissetti. Sanki bir surgu metal

bir cubuğun ustunde kaymıs ya da cam bir tupun icinde bir damla cıva hareket etmisti. Cildin sırt

kısmında metalik bir sey serbest kalmıstı.

 

Kitap tıkırdamaya basladı.

Khadgar kapağı cabucak kapadığında kitap, mekanizması bir vınlama ve saklama sesiyle yeniden

kurulduktan sonra sessizliğe burundu. Genc adam kitabı ozenle masanın ustune geri bıraktı.

O zaman, ustunde oturduğu sandalyedeki ve onun altındaki zemindeki yanık izlerini fark etti.

"Bu kadar cok yardımcı değistirmeni anlayabiliyorum," dedi yavas hareketlerle odada dolanan

Khadgar.

Durum daha iyiye gitmemisti. Acık kitaplar sandalye kollarından ve metal parmaklıklardan

sarkıyorlardı. Odanın iclerine doğru ilerledikce benzer goruntuler de artıyordu. Bir sey kitap

raflarının bir kosesinde yuva yapmıstı. Khadgar onu raftan cekince, kucuk bir sivri burunlu

farenin kafatası raftan dısarı fırladı ve yere carpar carpmaz paramparca dağıldı. Ust kat

neredeyse bir depodan farksızdı. Rafların yanına bile yaklasmayan kitaplar oylece, eteklerdeki

tepelerden dağlara, oradan da ulasılmaz zirvelere varacak gibi istif edilmisti.

Bir tane de bos alan vardı ama bu, sanki birisi etraftaki kağıt miktarını azaltmak icin gozu

donmus bir sekilde bir yangın cıkarmıs gibi duruyordu. Khadgar oraya goz atıp basını iki yana

salladı: Burada baska bir sey daha yanmıstı cunku etrafta muhtemelen bir buyu oğrencisinin

cuppesine ait olan, kucuk kumas parcaları da vardı.

Khadgar tekrar basını iki yana sallayıp katiplik araclarını bıraktığı yere geri dondu. Đnce, tahta

bir kalem, bir avuc dolusu metal kalem ucu, ucları bilemek ve sekle sokmak icin bir tas,

parsomenleri kazımak icin metal kısmı ayarlanabilir bir bıcak, bir hokka ahtapot murekkebi, icinde

murekkep eritmek icin kucuk bir tabak, ince, yassı anahtarlardan bir demet, bir buyutec ve ilk

bakısta metal bir cırcırboceği gibi duran bir sey cıkardı.

 

Cırcırboceğini kaldırıp ters cevirdi ve ozel tasarını bir kalem ucuyla cevirerek kurdu. Bir katip

olarak ilk eğitimini tamamladığında Guzbah bunu Khadgar'a hediye etmisti. Bu hediye, genc adamın

Kirin Tor salonlarındaki arastırmalarında sayısız fayda sağlamıstı. Đcinde basit ama etkili bir buyu

vardı ve ortada bir tuzak olduğunda uyarıda bulunuyordu.

Bir devir kurulduktan sonra metal cırcırboceği yuksek bir tonda ayaklamaya basladı. Khadgar

sasaladı, neredeyse denetleme boceğini elinden dusuruyordu. Sonra aletin sadece gizli

tehlikenin yoğunluğu konusunda uyarıda bulunduğunu fark etti.

Khadgar etrafındaki kitap yığınlarına bakıp alcak sesle bir kufur mırıldandı. Girise geri donup

cırcırboceğini cevirmeyi tamamladı. Đlk almıs olduğu tıkırdayan kitabı alıp kapı aralığına getirdi.

Cırcırboceği hafifce otmeye basladı. Khadgar tuzaklı kitabı kapı aralığının bir tarafına bıraktı.

Đkinci bir kitabı alıp aynı yere tasıdı. Cırcırboceği sessiz kaldı.

Khadgar nefesini tuttu ve cırcırboceğinin buyulu ya da değil her turlu tuzakla bas edebilecek

sekilde buyulendiğini umarak kitabı actı. Bu, ince bir kadın elince yazılmıs, elflerin uc yuzyıl

onceki politikalarıyla ilgili bir arastırma yazısıydı.

Khadgar elle yazılmıs kitabı kapı aralığının diğer tarafına bırakıp baska bir kitap almak icin

geri dondu.

"Seni tanıyorum," dedi sosis ve yulaf lapasının ustunden bakan Medivh, ertesi sabah.

"Khadgar, efendim," dedi genc adam.

"Yeni yardımcı," dedi yasca buyuk olan buyucu. "Elbette ya. Kusuruma bakma, hafızam artık

eskiden olduğu gibi değil. Sanırım olan biten cok fazla sey var."

"Yardıma ihtiyacınız olan bir sey var mı, efendim?" diye sordu Khadgar.

 

Kıdemli buyucu bir an bunu dusunur gibi gorundu, sonra konusmaya basladı: "Kutuphane, Genc

Guven. Kutuphane no alemde?"

"Đyi," dedi Khadgar. "Gayet iyi. Kitapları ve kağıtları sıralamakla mesgulum."

"Ah, konuya gore mi? Yoksa yazara gore mi?" diye sordu buyu ustadı.

Olumcul olmasına ya da olmamasına gore, diye dusundu Khadgar. "Konu sıralaması dusunuyorum.

Coğunun yazarı belli değil."

"Hımmmm," dedi Medivh. "Bir adamın itibarını ve adını vermediği hicbir seye guvenme. O halde

devam et. Soyle bakalım, Kirin Tor buyuculerinin Kral Llane hakkındaki gorusu nedir? Ondan hic

bahsettiler mi?"

Đs, bir buzulun hareketi gibi ağır ağır ilerlemekteydi ama Medivh aradan gecen zamanın farkında

değil gibiydi. Aslında her sabah, Khadgar’ın hala orada olduğunu gorduğunde hosnutluğunu belli

eden hafif bir saskınlık yasıyordu. Sonra islerin gidisatıyla ilgili kısa bir ozetin ardından konusma baska

bir yon alıyordu:

"Kutuphanelerden bahsetmisken," diyordu Medivh. "Kirin Tor'un kutuphanecisi Korrigan neyle

uğrasıyor?"

"Lordaeron'daki halk elfler hakkında ne dusunuyor? Hatırlanabilecek kadar yakın bir zamanda hic

elf gorulmus mu?"

"Menekse Hisar’ın salonlarında boğa kafalı adamlarla ilgili efsaneler anlatılıyor mu?"

Ve bir sabah, Khadgar’ın gelisinden yaklasık bir hafta kadar sonra, Medivh ortadan kayboldu.

"Gitti," diye cevap verdi Moroes, Khadgar sorduğunda.

"Nereye gitti?" diye sordu Khadgar.

Yaslı hizmetli omuz silkti. Khadgar neredeyse onun vucudundaki kemiklerin tıngırtısını

duyabiliyordu. "Soylemedi."

"Ne yapıyor?" diye usteledi Khadgar.

"Soylemedi."

"Ne zaman donecek?"

"Soylemedi."

"Beni kulesinde tek basıma mı bırakacak?" diye sordu Khadgar. "Kimsenin gozetiminde olmadan,

butun gizemli belgeleriyle bas basa?"

"Basında nobet bekleyebilirim," diye gonullu oldu Moroes. "Tabii eğer istediğin buysa."

Khadgar basını iki yana salladı ama sonra tekrar soze girdi: "Moroes?"

"Buyrun, genc efendim?"

"Bu goruler..." diye basladı buyucu.

"Gozluk?" diye oneride bulundu usak.

Khadgar basını tekrar salladı. "Geleceği mi, gecmisi mi gosteriyorlar?"

"Đkisini de... Eğer fark edersem ama genelde etmem," dedi Moroes. "Yani, fark etmem."

"Peki, gelecekle ilgili olanlar doğru cıkar mı?" dedi genc adam.

Moroes, Khadgar’ın ancak derin bir ic gecirme, kemiklerini cınlatan bir nefes verme olarak

değerlendirebildiği bir ses cıkardı. "Benim deneyimime gore evet, genc efendim. Bir gorude Ascı beni

bir kristali kırarken gormustu; onları sakladı. Aylar gecti ve sonunda Efendi o kristal parcasını istedi.

Ascı onu sakladığı yerden cıkardı ve iki dakika icinde onu kırdım. Tamamen kasıtsız olarak." Tekrar ic

gecirdi. "Ertesi gun kızıl cakmaktasından gozluğunu edindi. Baska soru var mı?"

Khadgar, olmadığını soyledi ama kutuphaneye cıkan merdivenleri tırmanırken bir huzursuzluk

hissediyordu. Duzenlemesinde cesaret edebildiği kadar ilerlemisti ve Medivh'in aniden ortadan

kaybolmasıyla baska bir hedefi olmaksızın ortada kalıvermisti.

Genc cırak adayı kutuphaneye girdi. Odanın bir tarafında cırcırboceğinin 'guvenli' bulduğu kitaplar

(ve kitaplardan geriye kalanlar) vardı. Odanın diğer tarafıysa (genelde daha tek parca olan) tuzaklı olduğu fark

edilmis kitaplarla doluydu.

Buyuk masalar kopmus sayfalar ve acılmamıs yazısmalardan olusan, yarım yamalak duzeltilmis

haldeki iki yığınla kaplanmıstı. Raflar tamamen bostu. Zincirler, mahkumları olmaksızın sallanıyordu.

Khadgar kağıtları sıralamakla uğrasabilirdi ama kitapları raflara yerlestirmeyi tercih etti. Ancak

coğu kitap isimsizdi ya da ismi varsa bile kapağı oyle eskimis, cizilmis ve yırtılmıs durumdaydı ki

okunması mumkun değildi. Đcindekileri anlamanın tek yolu kitabı acmaktı.

Bu da tuzaklı olanları-harekete gecirecekti. Khadgar yerdeki yanık izine bakıp basını iki yana

salladı.

Sonra bakınmaya basladı. Once tuzaklı kitaplara, sonra da tuzaksız olanlara baktı. Sonunda

aradığını buldu: Ustunde anahtar isareti olan bir kitap.

Kitap kilitliydi. Onu tutan kaim, metal serit bir kilitle korunuyordu. Khadgar arastırması

sırasında hic gercek bir anahtara rastlamamıstı. Odanın durumu goz onune alındığında bu onu

sasırtmamıstı da. Kitap sağlamdı ve kapağın kendisi de kırmızı deriyle sarılmıs metal bir plakaydı.

Khadgar kesesinden yassı anahtarları cıkardı ama bunların hicbiri genis kilit icin yeterli

değildi. Sonunda kazıma bıcağının ucunu kullanan Khadgar ince metali kilitten gecirmeyi basardı

ve onu yuvasında dondurduğunde tatmin edici bir 'ciling' sesi duyuldu.

Khadgar masaya bıraktığı cırcırboceğine baktı. Bocek hala sessizdi.

Nefesini tutan genc buyucu ağır kitabı actı. Yıllanmıs kağıdın rahatsız edici kokusu burun

deliklerine doldu-.

"Tuzaklar ve Kilitler," dedi yuksek sesle. Dudakları kadim metni abartılı bir sekilde

bicimlendiriyor ve sesli harfleri uzatıyordu. "Aracların Guvenliğini Sağlama Konusunda Bir Tez."

 

Khadgar bir sandalye cekti (dengeli olması icin uc uzun bacağı testereyle kısalttığından sandalye

birazcık kısalmıstı) ve okumaya basladı.

Medivh tam iki haftadır yoktu ve Khadgar bu zaman icinde kutuphaneyi sahiplenmisti. Her sabah

kalkıp kahvaltı ediyor, Moroes'e ne kadar ilerleme kaydettiğiyle ilgili yarım yamalak bir bilgi veriyor

(ne kahya, ne de Ascı bu konuda bir merak belirtisi gosteriyordu), sonra da kendini lahde gomuyordu.

Oğleyle aksam yemekleri ona getiriliyor ve coğunlukla yumusak mavi bir ısıkla parıldayan

kurelerin yardımıyla gece boyunca calısmaya devam ediyordu.

Kuleye de alısmaya baslamıstı. Sık sık gozunun ucuna takılan goruntuler oluyor, yırtık pırtık

cuppeler icindeki birinin bir anlık goruntusu o donup bakar bakmaz kayboluyordu. Tamamlanmamıs

bir sozcuk boslukta suzuluyordu. Sanki bir kapı ya da pencere acık bırakılmıs gibi bir anda hava soğuyor

ya da sanki bir anda gizli bir gecit ortaya cıkmıs gibi anlık bir basınc değisimi oluyordu. Bazen

kule ruzgarla inliyor, kadim taslar yuzyıllardır suren yerlesmeyle birbirlerinin ustunde kıpırdanıyordu.

Kutuphanedeki kitapların, iclerinde tam olarak ne olduğunu değilse de, ozelliklerini ve en değerli

kitaplara yerlestirilmis tuzakları nasıl etkisiz kılacağını yavas yavas oğrenmisti. Bu tuzaklar konusunda

arastırmaları cok isine yaramıstı. Kısa zamanda, Dalaran'daki kilitli kapılar ve gizli bilgiler konusundaki

uzmanlığım buyu mekanizmalarını ve zorlu tuzakları etkisiz hale getirme alanına tasımıstı. Coğu icin

gecerli olan numara (buyulu ya da mekanik olan) kilit mekanizmasını, gercekte etkisiz hale gelen

kilidin etkisiz hale gelmediğine ikna etmekti. Ele alınan tuzağı, ağırlığın mı, hareket eden bir parca

metalin mi ya da gunese veya acık havaya maruz kalmanın mı harekete gecirdiğine karar vermek,

onu yenmenin yarısı demekti.

 

Khadgar'ı asan kitaplar vardı. Bunların kilitleri onun uzerlerinde oynama yaptığı maymuncuklarını

ve hunerli bıcağını bile bos cıkarıyordu. Bu kitapları en yukseğe, en geriye yerlestiriyordu. Khadgar

onların icinde ne olduğunu ya kendi cabasıyla oğrenmeyi ya da bu bilgiyi Medivh'den dikkatlice

almayı kafasına koymustu.

Đkinci secenek ona kuskulu geliyordu. Buyu Ustadı’nın kutuphaneyi, kendisine miras kalan

kitapları ve eski mektupları attığı bir copluk vazifesi dısında bir amacla kullanıp kullanmadığını

merak ediyordu. Kirin Tor'daki coğu buyucu iclerinde en değerli kitaplarının saklı olduğu

arsivlerini en azından duzenliliğe yakın bir halde muhafaza ederlerdi. Ancak Medivh her seyi

corba etmisti. Sanki aslında kutuphaneye ihtiyac duymuyordu.

Tabii eğer bu bir sınav değilse, diye dusundu Khadgar. Cırak adayını zora sokacak bir sınav...

Simdi kitaplar raflara yerlestirilmis; en değerlileri (ve okunamayanları) ust katta zincirlenmis,

daha sıradan askeri tarih kitapları, almanaklar ve gunluklerse alt kata konmustu. Burada

parsomen tomarları da vardı. Bunlar Stormwind'de alınıp satılan gundelik seylerin listesinden

kahramanlık siirlerinin kayıtlarına kadar değisiyordu. Bu siirler ayrı bir ilgincliğe sahipti cunku

birkac tanesi Medivh'in annesi olduğu soylenen Aegwynn'e aitti.

Eğer sekiz yuz yıldan fazla yasamıssa gercekten guclu bir buyucu olmalı, diye dusundu Khadgar. Onunla

ilgili diğer bilgiler muhtemelen arkadaki korumalı kitaplarda olmalıydı. Bu kitaplar su ana kadar,

kilitlerini veya tuzaklarını atlatmaya yarayacak fiziksel cabaların ve sıradan girisimlerin hepsine

direnmisti. Denetleme boceği de Khadgar onların kilidini acmayı her denediğinde tam manasıyla

dehsetle inildiyordu.

Yine de hala yapılacak bir suru is vardı. Dağınık parcaları sınıflandırmak, gecen yılların

neredeyse yok ettiği kitapları

 

birlestirmek ve yazısmaların coğunu sıralamak (ya da en azından okumak) gerekiyordu. Yazısmaların

bazıları elf harfleriyle yazılmıs, bircok farklı kaynaktan gelen, daha da fazlasındaysa bir cesit sifre

kullanılmıstı. Mektuplar ustlerindeki muhurlerin cesitlerine gore ayrılıyordu. Azeroth'tan, Khaz

Modan'dan, Lordaeron'dan ve hatta Khadgar’ın haritada bulamadığı yerlerden gelenler vardı. Genis

bir grup, birbirleriyle ve de Medivh'le sifreli iletisim kuruyordu.

Kodlarla ilgili bircok kadim buyu kitabı vardı. Coğu, harf değisimlerini ve gizli anlamları ele

alıyordu. Hicbiri bu sifrelerde kullanılan koda benzer seyler değildiler. Belki de kendi sifrelerini

yaratmak icin yontemlerin bir kombinasyonunu olusturmuslardı.

Sonucta Khadgar, Medivh'in birden kuleye geri donduğu aksam, hem kodlarla ilgili buyu

kitaplarını, hem de elf ve cuce dillerinde yazılmıs alfabe kitaplarını masanın uzerine yaymıstı.

Khadgar onu duymaktan cok onun birden beliren varlığını, bir duzlukte esip gecen fırtına

dalgası gibi havada olusan değisimi hissetti. Genc buyucu sandalyesinde dondu ve Medivh'le

karsılastı. Buyucunun genis omuzları girisi kaplıyor, cuppeleri kendi iradeleriyle kabarıp

dalgalanıyorlardı..

"Efendim, ben..." diye basladı soze Khadgar, gulumseyerek ve sandalyesinden yarım

yamalak kalkarak. Sonra Buyu Ustadı’nın saclarının darmadağın ve titrek yesil gozlerinin sonuna

kadar acık ve ofke dolu olduğunu gordu.

"Hırsız!" diye bağırdı Medivh, Khadgar'ı gostererek. "Soyguncu!" Yaslı buyucu eliyle genc

adamı isaret etti ve bir dizi yabancı heceyi, insan gırtlağı icin yaratılmamıs sozcukleri

seslendirmeye basladı.

Khadgar icgudusel olarak bir elini kaldırdı ve onundeki bosluğa bir korunma sembolu cizdi

ama Medivh'in buyusune karsı bu yaptığı, kaba bir el hareketinden baska bir sey'sayılmazdı. Maddelesmis havadan olusan bir duvar genc adama carptı ve hem onu hem de oturduğu

sandalyeyi yere yuvarladı. Buyu kitapları ve diğerleri masanın ustunde, aniden patlayan boraya

yakalanmıs bir sandal gibi suruklendi ve notlar havada done done dans ederek uzaklastı.

Sasıran Khadgar geriye doğru itilmis, arkasındaki kitap raflarından birine yapıstırılmıstı.

Darbenin kuvvetiyle raf da sarsıldı. Genc buyucu onun, sağlam temelinin yerinden oynayıp

devrileceğinden korktu. Kitaplık olduğu yerde kaldı ama saldırının kuvvetinin Khadgar’ın goğsune

yaptığı baskı yoğunlasmıstı.

"Kimsin sen?" diye gurledi Medivh. "Burada ne yapıyorsun?"

Genc buyucu goğsundeki ağırlıkla mucadele ederek konusmayı basardı: "Khadgar," diye

inledi. "Yardımcı. Kutuphaneyi temizliyordum. Sizin emriniz." Bir yandan da zihninde bir yerde,

Moroes'in boyle kesik kesik konusmasının sebebinin bu olup olmadığını dusunuyordu.

Medivh, Khadgar’ın sozleri uzerine gozlerim kıstı ve derin bir uykudan yeni kalkmıs biri gibi

doğruldu. Elini hafifce oynattı ve maddelesmis hava dalgası birden yok oluverdi. Dizlerinin ustune

dusen Khadgar nefes almaya calısıyordu.

Medivh ona doğru ilerledi ve genc adamın ayağa kalkmasına yardım etti. "Ozur dilerim, evlat,"

diye basladı. "Hala burada olduğunu unutmusum. Senin bir hırsız olduğunu dusundum."

"Girdiği odayı bulduğundan daha duzenli bir halde bırakan bir hırsız..." dedi Khadgar. Nefes

aldığında hafif bir acı hissediyordu.

"Evet," dedi Medivh, odaya bakınarak. Kendi saldırısının neden olduğu karısıklığa rağmen

basını salladı. "Evet. Daha once baska birinin bu kadar ilerleme kaydettiğini sanmıyorum."

 

"Cesitlerine gore sıraladım," dedi Khadgar. Hala eğilmis durumdaydı ve sıkı sıkı dizlerini

tutuyordu. "Kahramanlık siirlerini de iceren tarihceler sağınızda. Doğa bilimleri solunuzda. Efsanelerle

ilgili malzemeler, dil ve kaynakca kitaplarıyla birlikte ortada. Daha guclu malzemeler... simya notları,

buyu tanımları ve kuramlar balkon kısmında. Orada epey guclu gorunen, tanımlayamadığım bazı

kitaplar da var. Onlara sizin bakmanız gerekecek."

"Evet," dedi Medivh, gence aldırıs etmeden gozleriyle odayı tarayarak. "Mukemmel. Mukemmel bir

is. Cok iyi." Etrafına bakınırken nerede olduğunu anlamaya calısan birine benziyordu. "Gercekten cok

iyi. Đyi is cıkarmıssın. Simdi benimle gel."

Khadgar sanki baska bir buyusel darbeye maruz kalmıs gibi hissetti. "Geleyim mi? Nereye

gidiyoruz?"

"Tepeye," dedi Medivh, kısaca. "Hemen gelmezsen cok gec kalacağız. Zamanımız cok kıymetli!"

Medivh yaslı bir adam icin merdivenleri buyuk bir hızla cıkıyor, cevik hareketlerle basamakları

ikiser ikiser atlıyordu.

"Tepede ne var?" diye inledi Khadgar. Sonunda tepeye yakın bir yerde Medivh'e yetisebilmisti.

"Tasıt," dedi sertce Medivh. Sonra bir an duraksadı. Olduğu yerde dondu ve omuzları dustu. Bir

an sanki ates gozlerinden dısarı tasıyor gibi gorundu. "Senden ozur dilemeliyim. Orada olanlar icin."

"Efendim?" dedi Khadgar. Bu yeni donusum aklını karıstırmıstı.

"Hafızam artık bir zamanlar olduğu gibi değil, Genc Guven," dedi Magus. "Kulede olduğunu

hatırlamam gerekirdi. Aslında senin bir..."

"Efendim?" diye mudahale etti Khadgar. "Zamanımız cok kıymetliydi, değil mi?"

"Zaman," dedi Medivh ve basını salladığında yuzune tekrar buyuk bir ciddiyet yayıldı. "Evet, oyle.

Hadi yuru, sallanma!" Bunu soyledikten sonra yaslı adam tekrar ayaklandı ve basamakları ikiser ikiser cıkmaya

basladı.

Khadgar, baskalarının Medivh'in yanındaki yerlerini terk etmelerinin tek sebebinin tekinsiz kule ve

dağınık kutuphane olmadığını dusundu ve Buyu Ustadı 'nın pesinden aceleyle merdivenleri tırmandı.

Yaslı kahya onları kulenin gozlemevinde bekliyordu.

"Moroes," diye gurledi Medivh, kulenin tepesine varır varmaz. "Altın duduk, lutfen."

• "Haha," dedi usak ve ince bir silindir cıkardı. Silindirin yanlarına islenmis cuce runleri odanın

lambalarının ısığım yansıtıyordu. "Coktan yola cıktılar, efendim. Onlar buradalar. "

"Onlar mı?" diye soze girdi Khadgar. Yukarıdan iri kanatların hısırtısı duyuldu. Medivh mazgallara

doğru ilerlerken Khadgar bakıslarını yukarı cevirdi.

Gokyuzunden kocaman kuslar inmekteydi. Kanatları ay ısığında parıldıyordu. Hayır, bunlar kus

değil, diye dusundu Khadgar, griffonlar. Vucutları buyuk kedilerinki gibiydi ama kafaları ve on

penceleri deniz kartallarınınkine benziyordu. Ayrıca kanatları da altın rengiydi.

Medivh bir gem ve yular uzattı. "Kendi griffonunu bağla da gidelim."

Khadgar iri hayvana baktı. En yakındaki griffon acı bir cığlık attı ve penceli on ayaklarıyla yere

kondu.

"Ben hic..." diye basladı genc buyucu. "Ben nasıl..."

Medivh kaslarını cattı. "Kirin Tor'da hicbir sey oğretmiyorlar mı? Bunun icin zamanım yok." Buyu

Ustadı parmağını kaldırdı ve Khadgar’ın alnına dokunarak birkac sozcuk mırıldandı.

Khadgar geriye doğru sendeledi ve saskınlıkla bağırdı. Kıdemli buyucunun dokunusunun verdiği

his, beyninin sıcak bir demirle dağlanması gibiydi.

 

"Artık biliyorsun," dedi Medivh. "Simdi gem ve yuları tak. '

Khadgar alnına dokundu ve saskın bir halde inledi. Artık bir griffonun takımlarını nasıl

yerlestireceğini biliyordu. Ayrıca onu nasıl sureceğini de biliyordu, hem eyerli, hem de cuceler gibi

eyersiz olarak. Nasıl donus yapacağını, nasıl havada bekleyeceğini ve en onemlisi de ani bir inis icin

nasıl hazırlanacağını biliyordu.

Khadgar griffonunun takımlarını yerlestirdi. Basında hafif bir zonklama hissediyordu. Sanki bilgi,

kendine yer acmak icin kafatasının icindekileri itip kakıyordu.

"Hazır mısın? Pesimden gel!" dedi Medivh, bir karsılık beklemeden.

Đkili bosluğa atıldılar. Đri hayvanlar onları daha yukseğe tasımak icin geriliyor ve havayı

dovuyorlardı. Bu iri yaratıklar zırhlı cuceleri yukseklere tasıyabiliyordu ama cuppeler icindeki bir

insan, onların kapasitesini neredeyse zorlamıstı.

Khadgar hızla asağı inmekte olan griffonuna ustalıkla donus yaptırdı ve karanlık ağac tepelerine

doğru alcalmakta olan kıdemli buyucuyu takip etti. Basındaki acı Medivh'in dokunduğu yerden

yayılmıstı. Simdi alnı ağırlasmıs ve dusunceleri karısıktı. Yine de dikkatini toplayıp sanki hayatı

boyunca griffon surmus gibi Buyu Ustadı’nın hareketlerini bire bir uyguluyordu.

Genc buyucu, Medivh'e yetisip nereye gittiklerini ve amaclarının ne olduğunu sormak istedi ama

onu yakalayamadı. Zaten yakalasaydı da hızla esen ruzgarın en gur bağırısları bile boğacağını fark

etti. Boylece, tepelerinde dağlar belirip iki buyucu doğu istikametinde ucarken Khadgar Buyu

Ustadı'nın pesinden gitmeye devam etti.

Khadgar ne kadar zaman uctuklarını bilemiyordu. Griffonun sırtında duzensiz aralıklarla sızmıs

olabilirdi ama elleri dizginleri sıkı sıkı tutmus, griffon da aynı soydan olan diğer yaratıktan

uzaklasmamıstı. Khadgar sadece, Medivh griffonuna ahi bir hareketle sağa donus yaptırınca sarsılarak uyuklama halinden cıkmıs (tabii eğer bu bir

uyuklamaydıysa) ve yonunu guneye ceviren Buyu Ustadı 'm takip etmisti. Khadgar’ın muhtemelen

buyunun etkisiyle olusmus olan bas ağrısı, neredeyse tamamen dağılmıs, varlığım hatırlatmak icin

geride sadece duzensiz bir ağrı bırakmıstı.

Dağ sırasını asmıslardı ve Khadgar simdi acık arazide ucmakta olduklarını fark etmisti. Altlarında,

ay ısığı sayısız su birikintilerinden kırılıp yansıyordu. Buyuk bir bataklık alan, diye dusundu Khadgar.

Su anda sabahın erken saatleri olmalıydı. Sağ taraflarındaki ufuk cizgisi sonunda gunu mujdeleyen

ısıklarla aydınlanmaya baslamıstı.

Medivh alcaldı ve iki elini birden basının ustune kaldırdı. Khadgar onun griffon sırtında buyu

yapmakta olduğunu fark etti. Zihni her ne kadar bunu nasıl yapacağını kendisinin de bildiğini soylese

de, genc buyucu iri hayvana dizleriyle yon verirken, kendini asla boyle bir hareketi yapacak kadar

rahat hissetmeyeceğini kalbinin derinliklerinde biliyordu.

Đki yaratık daha da alcaldı ve Medivh birden bir ısık topuyla sarıldı. Bu ısık, hem onun net bir

sekilde gorunmesini sağlıyor, hem de Khadgar’ın griffonunun onun pesindeki bir golge gibi

gorunmesine neden oluyordu. Genc buyucu asağıya baktığında, etrafını saran bataklıkta cıkıntı

olusturan kucuk bir yukseltinin ustundeki askeri kamp alanını gordu. Kamp alanının ustunden

gecerlerken alcaktan ucuyorlardı ve Khadgar bağırısları, aceleyle kusanılan zırhlarla silahların

tıngırtısını duyabiliyordu. Medivh ne yapıyordu boyle?

Kamp alanını gectiler ve Medivh yuksekten, yana doğru bir donus yaptı. Khadgar onun

hareketlerini bire bir takip ediyordu. Kamp alanına geri donduklerinde alan daha aydınlıktı; daha once

kuflenmis halde olan kamp atesleri tazelen-misti ve gecenin karanlığında alev alev yanıyorlardı.

Khadgar bunun buyuk bir devriye birliği, hatta bir boluk olduğunu fark etti. Komutanın cadırı buyukce ve

susluydu. Khadgar cadırın ustunde dalgalanan Azeroth bayrağını tanıdı. Demek ki muttefiklerdi

cunku Medivh hem Azeroth Kralı Llane, hem de krallığın Buyuk Sovalyesi Lothar'la yakın bir ! bağa

sahip olarak bilinirdi. Khadgar, Medivh'in inmesini bekliyordu ama buyucu bunun yerine bineğini

mahmuzladı ve griffonun kafasını cekip yukarı kaldırdı. Hayvanın iri kanatları karanlık havayı dovdu

ve biniciler tekrar yukselmeye basladı. Bu kez kuzeye doğru hızla ilerliyorlardı. Medivh'in ısığı solar

ve Buyu Ustadı dizginleri tekrar ellerine alırken, Khadgar’ın onu takip etmekten baska yapabileceği

bir sey yoktu.

Tekrar bataklık arazi ustunde ucmaya baslamıslardı. Khadgar asağıda ince bir serit gordu.

Bu bir nehir icin fazla duz, bir sulama kanalı icin fazla genisti. Anlasılan bataklıkta acılmıs bir

yoldu. Bataklık araziden ayrılan birkac kuru toprak parcasını birlestiriyordu.

Sonra arazi baska bir yukseltiye, baska bir kuru toprak parcasına ve baska bir kamp

alanına vardı. Bu kamp alanından da alevler yukseliyordu ama buradakiler ordu

kuvvetlerininki gibi parlak ve kontrollu atesler değildi. Bu alevler bos alana dağılmıslardı.

Griffonlar yaklasınca Khadgar bunların atese verilmis at arabaları olduğunu fark etti.

Đclerindekiler, kamp alanının kumluk zeminine oyuncak bebekler gibi savrulmus olan karanlık

insan sekilleri arasına yayılmıstı.

Medivh daha once yaptığı gibi kamp alanının ustunden gecti. Sonra yuksekten, geri donus

sağlayacak sekilde yan bir donus yaptı. Khadgar onu takip etti. Genc buyucu daha iyi

gorebilmek icin bineğinin yanından sarkmıstı. Bir kervan | yağmalanmıs ve atese verilmis gibi

gorunuyordu ama esyalar etrafa sacılmıstı. Haydutlar ganimetleri ve arabaları almaz mıydı?

Acaba hayatta kalan olmus muydu?

Bu son sorunun cevabı, bir bağırıs ve kamp alanının etrafındaki calılardan kavis cizerek

yukselen oklardan olusan bir yaylım atesiyle geldi.

Medivh rahat bir hareketle dizginlerine asıldığında ondeki griffon bir cığlık attı. Buyu Ustadı,

yaratığı yana eğerek oklardan uzaklastırdı. Khadgar aynı manevrayı yapmaya calıstı. Zihnindeki sıcak,

sahte, rahatlatıcı anı bunun doğru donus sekli olduğunu soyluyordu. Ancak Medivh'den farklı olarak

Khadgar bineğinin ustunde fazlaca onde oturuyordu ve dizginlere yeterince hakim değildi.

Griffon yan dondu ama okların hepsinden kurtulabilecek kadar donememisti. Kancalı bir ok

ucu sağ kanadın tuylerini deldi ve iri hayvan inleyerek haykırdı. Griffon havada kasılan vucudunu

okların yukarısına cıkarabilmek icin caresizce kanat cırpmaya calıstı.

Khadgar dengesini yitirmisti ve bunu telafi edebilecek durumda değildi. Bir anda elleri

dizginlerden kurtuldu ve dizleri griffonun iki yanından kaydı. Artık sağlamca kontrol altında

olmayan griffon sarsılarak Khadgar'ı sırtından tamamen attı.

Khadgar dizginleri yakalamak icin atıldı. Deri kayıslar parmak uclarına carptı ve sonra

bineğiyle birlikte gecenin icinde kayboldu.

Ve Khadgar asağıdaki silahlarla dolu karanlığa doğru hızla yuvarlanmaya basladı.

 

DORT

SAVAS VE SONRASI .

Khadgar yere carptığında nefesi kesildi. Elinin altındaki cakıllı zeminden, asınmıs toprakların tepenin

bir:, tarafında toplanarak olusturduğu alcak bir kum tepeciğinin ustune inmis olduğunu anladı.

Genc buyucu zorlukla ayağa kalktı. Havadan yanan bir ormana benzeyen tepe, yerden

cehennemin ta kendisine acılan bir gecit gibi gorunuyordu.

Arabalar simdi neredeyse tamamen yok olmuslardı. Đclerindekiler etrafa sacılmıs ve tepenin her

tarafında alev alev yanmaktaydılar. Acılmıs kumas topları camura bulanmıs halde duruyor, delinmis

fıcıların icindekiler sızıyordu, yağma edilmis yiyecekler ezilmis halde etrafa dağılmıstı. Khadgar’ın

etrafında cesetler de vardı. Bunlar ince zırhlar icindeki insanlardı. Orada burada bir miğferin ya da

kılıcın parıltısı goze carpıyordu. Bu cesetler gorevlerinde basarısız olan kervan muhafızları olmalıydı.

Khadgar omzunu acıyla silkti ama omzu kırılmıs değil de curumus gibiydi. Kuma rağmen daha

sert dusmus olabilirdi. Basını hızla sağa sola salladı. Medivh'in yaptığı buyuden geriye kalan butun

ağrılar, simdi diğer daha buyuk ağrıların golgesinde kalmıstı.

 

Yıkıntıların arasında bir hareketlenme oldu. Khadgar oldu-|u yerde comeldi. Bilinmeyen bir dilde

karsılıklı bağrısmalar duyuldu. Kullanılan dil Khadgar’ın kulaklarına hem gırtlak-ı.m, hem de kafirce

geldi. Onlar genc adamı arıyorlardı. Bineğinden dustuğunu gormuslerdi ve simdi onu arıyorlardı.

Khadgar baktığı yonde, vucutları one eğilmis varlıkların ayaklarını suruyerek yıkıntıların icinden

cıktığını gordu. Alevlerin icinden gecerlerken kambur siluetleri gorunuyordu.

Khadgar’ın zihninde bir kıpırdanma oldu ama genc buyucu bunun sebebini cıkaramadı. Bunun

yerine acıklıktan geriye cekilerek, karanlığın kendisini bu yaratıklardan gizlemesini umdu.

Ama oyle olmadı. Khadgar’ın arkasında bir dal catırdadı ya da cizmeli bir ayak yapraklarla dolu

bir cukura bastı ya da bir deri zırh bir an icin calılara takıldı. Her halukarda Khadgar yalnız

olmadığım biliyordu. Hemen donup baktı...

Ve gorusundeki bir ucubeyle karsılastı. Bu, bir insan vucudunun yesil ve siyah renkli, cirkin bir

taklidiydi.

Karsısındaki, gorusundeki yaratık kadar iri ya da enli değildi ama yine de kabuslardan fırlamıs

bir yaratıktı. Kuvvetli cenesinde yukarı donuk, iri, uzun disler dikkat cekiyordu. Di-Ber hatları

kucuk ve uğursuzdu. Khadgar ilk defa olarak onun, dimdik kulaklarını fark etti. Yaratık

muhtemelen genc buyucuyu gormeden once sesini duymustu.

Yaratığın zırhı siyahtı ama Khadgar’ın dusundeki gibi melal, değil, deriydi. Yaratığın elindeki

mesale onun derin yuz hatlarını belirginlestiriyor, onu daha da fazla canavarlastırıyordu. Diğer

elinde tasıdığı mızrak kucuk, beyaz nesnelerin dizildiği bir iple susluydu. Khadgar irkilerek bu

nesnelerin insan kulakları olduğunu fark etti. Bunlar etraflarında yasanmıs olan katliamın

ganimetleriydi.

Khadgar butun bunları bir an icerisinde idrak etmisti. Đnsanla canavarın karsılastığı o bir an

icinde... Yaratık, urpertici suslerle donanmıs mızrağını genc adama doğrulttu ve meydan okuyarak boğurdu.

Meydan okuma, genc buyucunun gizli guclerle dolu sozcukleri mırıldanıp bir elini kaldırarak

yaratığın karnını delip gecen kucuk, buyulu bir ok gondermesiyle sona erdi. Yaratık yere devrilip kaldı

ve boğurtusu kesildi.

Khadgar’ın zihninin bir yanı az once yaptığı sey karsısın-da sersemlemisti ama diğer yanı bu

yaratıkların neler yapabileceğini Karazhan'daki gorude gormus olduğunu biliyordu.

Yaratık, birliğinin diğer uyelerini uyarmıstı ve simdi buna karsılık olarak kamp alanının cevresinde

savas ulumaları duyuluyordu. Bu mahrukatların ikisi, dordu, hatta bir duzinesi onun bulunduğu yere

doğru yaklasmaktaydı. Daha da beteri, bataklıktan da uluma sesleri geliyordu.

Khadgar onların hepsini geri puskurtecek gucu olmadığını biliyordu. Buyulu enerjiyi olusturmak

onu gucten dusurmeye yetmisti. Bir tane daha yapması, onu cok buyuk bir tehlikenin icine sokarak

bayılmasına neden olabilirdi. Acaba kacmayı mı denemeliydi?

Ancak bu canavarlar etraflarım saran karanlık bataklığı buyuk ihtimalle ondan daha iyi

biliyorlardı. Eğer kumluk tepede kalırsa onu bulurlardı. Eğer bataklığa kacarsa Medivh bile yerini

belirleyemeyebilirdi.

Khadgar bakıslarını gokyuzune cevirdi ama ne Magus'tan, ne de griffonlardan bir iz yoktu.

Medivh bir yerlere inis yapmıs, canavarları gafil avlamak uzere miydi? Yoksa guneydeki insan

kuvvetlerine donmus, onları buraya mı getiriyordu?

Yoksa, diye kara kara dusundu Khadgar, Medivh'in oynak ruh hali yine değisiverdi ve kıdemli

buyucu bu ucusta yanında baska biri daha olduğunu unuttu mu?

Khadgar hızla karanlığın icine goz attı, sonra bakıslarım tekrar baskın yerine cevirdi. Simdi

atesin etrafında dolanan golgeler ve kulağına varan uluma sesleri artmıstı.

 

Khadgar urperti veren ganimet mızrağı yerden alıp kararlılıkla atese doğru seğirtti. Bir-iki

buyulu oktan daha fazlasını atamazdı ama canavarlar bunu bilmiyorlardı. Belki de gorundukleri

kadar aptaldılar. Ayrıca belki buyuculer hakkında bilgileri, kendisinin onlar hakkında bildikleri

kadar azdı.

Bunun bir onemi olsa da olmasa da Khadgar onları sasırtmayı basarmıstı. Bekledikleri son sey

avlarının, ucan bineğinden indirdikleri kurbanlarının, birden elinde onların muhafızlarından birinin

ganimeti olan mızrakla kamp atesinin kenarında belirmesiydi.

Khadgar mızrağı yanlamasına atese fırlattı ve silah dustuğunde havaya bir kıvılcım sağanağı

sactı.

Genc buyucu biraz alev olusturup onu kucuk bir alev topu halinde elinde tuttu. Khadgar bu

alevin kendisinin yuz batlarını, mesalenin muhafızın yuz hatlarını ortaya cıkardığı gibi

belirginlestirmesini umdu. Oyle olsa iyi olurdu.

"Buradan gidin," diye boğurdu Khadgar. Gergin sesinin catlak cıkmaması icin icinden dua

ediyordu. "Buradan gidin ya da olun."

Hayvani yaratıklardan iri bir tanesi one doğru iki adım attı ve Khadgar gizli guclerle dolu bir

sozcuk mırıldandı. Alevlerle kaplı elinin etrafında gizemli gucler yoğunlastı ve yesil derili

insanlıkdısı yaratığın yuzunde patladı. Hayvani yaratık devrilmeden once penceli ellerinden birini

mahvolmus yuzune goturmeyi ancak basarabildi.

"Kacın," diye haykırdı Khadgar. Sesini elinden geldiğince ayarlamaya calısıyordu. "Kacın ya da

aynı kaderi paylasın." Midesi buz kesmisti ve bakıslarını yanmakta olan yaratığa cevirmemeye

calısıyordu.

Karanlığın icinden bir mızrak fırladı. Khadgar son gucuyle ancak onu tamamen kenara

itebilecek kadar bir hava aklını olusturdu. Bunu yapar yapmaz da bilincini yitirmek uzewww.

 

re olduğunu fark etti. Bu yapabileceği son seydi. Tamamen gucsuz ve dermansız kalmıstı. Yaptığı

blofun ise yaraması icin en uygun zaman buydu.

Gorunurde bir duzine kadar olan etraftaki yaratıklar geriye doğru once bir adım, sonra bir adım

daha attılar. Khad-gar bir kez daha bağırırsa bataklığa geri kacıp kendisinin kacıp, kurtulmasına

yetecek zamanı sağlayacaklarını tahmin etti. Guney yonunde, ordugaha doğru kacmaya karar

vermisti bile.

Ancak beklenmedik bir sekilde, Khadgar’ın kanım donduran yuksek tonda ve kıkırtılı bir kahkaha

duyuldu. Yesil savascıların safları birbirinden ayrıldı ve baska bir yaratık ayağını suruyerek one cıktı.

Bu, diğerlerine gore daha ince yapılı ve kamburdu. Ustunde kurumus kan renginde bir cuppe vardı.

Khadgar’ın gorusundeki goğun renginde bir cuppe... Hatları diğerlerininki kadar yesil ve bicimsizdi

ama bu yaratığın gozlerinde yabanıl bir zekanın parıltısı vardı.

Yaratık avucu yukarı donuk elini ileri uzatıp diğer eline aldığı bir hancerin ucuyla bu avucu yardı.

Kırmızı tonlarındaki kan onun penceli avucuna yayıldı.

Cuppeli mahluk Khadgar’ın hic duymadığı, kulak tırmalayan bir sozcuk soyledi ve kan birden alev

aldı.

"Đnsan oyun istiyor?" dedi cuppeli canavar, insan dilini kaba bir sekilde taklit ederek. "Buyulerle

oynamak istiyor? Nothgrin oynayabilir!"

"Hemen git," diye karsı koymaya cabaladı Khadgar. "Hemen git ya da ol!"

Ancak genc buyucunun sesi artık gucsuzlesmisti ve cuppeli ucube bu sozlere sadece gulmekle

yetindi. Khadgar etrafındaki alana goz attı. Kosabileceği en iyi yeri bulmaya calısıyor, yerde yatmakta

olan muhafız kılıclarından birini alıp alamayacağını merak ediyordu. Bu Nothgrin'in, kendisi gibi blof

yapmakta olup olmadığını merak etti.

 

Nothgrin, Khadgar'a doğru bir adım attı ve buyucunun sağındaki iki hayvani mahluk birden alevler

icinde kaldı. Bu, Khadgar dahil herkesi soke eden bir hızla oluvermisti. Nothgrin tutusan yaratıklara

donmustu ki iki tanesi daha onlara katılıp kuru dallar gibi alev aldılar. Onlar da cığlık attılar ve dizleri

bukulerek yere devrildiler.

Yaratıkların az once durduğu- yerde simdi Medivh duruyordu. Sanki kendi varlığıyla parlıyor;

her tarafı saran atesi, alev alev yanmakta olan arabaları ve yerdeki yanan cesetleri '.iliklestiriyor;

onların sactığı ısığı emiyordu. Keyifli ve sakin gorunuyordu. Toplanmıs olan yaratıklara

gulumsedi. Bu vahsi, hayvani bir gulumsemeydi.

"Cırağım gitmenizi soyledi," dedi Medivh. "Onun emirlerine itaat etmeliydiniz."

Yaratıklardan biri boğurdu ve hiddetli Magus elinin bir hareketiyle onun sesini kesti. Sert ve

gorunmez bir sey yaratığın tam yuzune indi ve yaratığın kellesi bedeninden bir catırtı sesiyle

ayrılıp geriye dustu. Kopuk kafa, yaratığın bedeninin kuma dusmesinden sadece bir an once yere

carptı.

Yaratıkların geri kalanı bir adım gerilediler, sonra da hep beraber gecenin karanlığına doğru

kactılar. Sadece liderleri olan cuppeli Nothgrin olduğu yerde kaldı. Yaratığın asırı genis cenesi

saskınlıkla acılmıstı.

"Nothgrin seni tanıyor, insan," diye tısladı yaratık. "Sen su..."

Yaratığın ağzından cıkan diğer sozcukler bir cığlıkla yok oldu. Medivh bir elini sallamıs,

yaratığın ayakları bir hava ve alev patlaması esliğinde yerden kesilmisti. Canavar hızla yukseldi,

ciğerleri baskıdan iflas edene kadar cığlık attı ve sonunda yanmıs cesedinden arta kalanlar siyah

kar taneleri gibi havada suzulerek asağı indi.

Khadgar, Medivh'e baktığında buyucunun yuzunde dislerini acığa cıkaran, tatminkar bir

gulumseme gordu. Bu gulumseme, kıdemli buyucu Khadgar’ın kul rengindeki yuzunu gorunce silindi.

"iyi misin, evlat?" diye sordu.

"iyiyim," dedi Khadgar. Genc buyucu bitkinliğinin ağırlığının ustune coktuğunu hissediyordu.

Oturmaya calıstı ama I sonucta ancak dizlerinin ustune cokebildi. Zihni yorgun ve bostu.

Medivh bir anda yanında belirmis, acık avucunu gencin alnına bastırıyordu. Khadgar bu eli

kendinden uzaklastırmaya calıstı ama vucudunda bunu yapabilecek kadar enerji kalmadığını fark

etti.

"Dinlen," dedi Medivh. "Gucunu topla. isin en kotu bolumu sona erdi."

Khadgar gozlerini kırpıp basıyla onayladı. Atesin etrafındaki cesetlere baktı. Medivh, genc

buyucuyu kutuphanede bu kadar kolay bir sekilde oldurebilirdi. Peki o halde onu ne durdurmustu?

Khadgar'ı bir sekilde tanımıs olması mı? Bir hafıza ya da insanlık kırıntısı mı?

Genc buyucu zorlukla konustu: "Bu seyler..." Ağzından cıkanlar guclukle anlasılabiliyordu. "Onlar

ne..."

"Ork..." dedi Magus. "Onlar orktu. Artık su an icin baska soru yok."

Doğuda gokyuzu aydınlanmaktaydı. Guneydeyse parlak boruların ve guclu toynakların sesleri

yukseliyordu.

"Suvariler sonunda geliyorlar," dedi Medivh, ic cekerek. "Cok gurultulu bir sekilde ve cok gec bir

zamanda ama bunu onlara soyleme. Onlar etrafa dağılanları toplayabilir. Simdi dinlen."

Devriye ekibi kamp alanına hızla girdi. Yarısı atlarından inerken geri kalanı yola devam ettiler.

Atlılar cesetleri kontrol etmeye basladılar. Bir grup askere kervandakilerin cesetlerini gomme gorevi

verildi. Medivh'in atese vermemis oldu

ğu birkac olu ork toplanarak ortadaki atese atıldı. Cesetlerin etleri kule donerken vucutları

komurlesti.

Khadgar, Medivh'in yanından ayrıldığını hatırlamıyordu ama yaslı buyucu devriye komutanıyla

beraber geri donmustu. Komutan yapılı, yaslıca bir adamdı. Yuzu savas ve mucadeleler sonucunda

yıpranmıstı. Sakalındaki kırlar simdiden siyahları asmıs, saclarının bittiği nokta basının gerisine kadar

gerilemisti. Zaten muazzam olculerde olan vucudu, zırhı ve ustundeki koca pelerinle daha da

etkileyici bir hal almıstı. Khadgar, adamın omzunun ustunden kocaman bir kılıcın kabzasını

gorebiliyordu. Silahın artı seklindeki parcası oldukca iriydi ve mucevherlerle susluydu.

"Khadgar, bu Lord Anduin Lothar," dedi Medivh. "Lothar bu benim cırağım, Kirin Torlu

Khadgar."

Khadgar’ın zihninde bir simsek caktı ve once isim belirginlesti: Lord Lothar. Kralın Buyuk

Savascısı, hem Kral Llane'in, hem de Medivh'in cocukluk arkadası. Sırtındaki kılıc Buyuk Kraliyet

Kılıcı olmalıydı, Azeroth'u savunmaya adanmıs olan silah ve...

Medivh az once Khadgar’ın kendisinin cırağı olduğunu mu soylemisti?

Lothar genc adamla,aynı seviyeye gelmek icin bir dizinin ustune coktu ve Khadgar'a bakıp

gulumsedi. "Demek sonunda bir cırak buldun. Bir cırak bulabilmek icin Menekse Hisar'a gitmen

gerekti demek, ha, Medivh?"

"Uygun meziyetlere sahip birini bulmak icin, evet," dedi Medivh.

"Cevredeki buyucu ahalisinin ic camasırlarını paketleyebilirse fena olmaz, değil mi? Ah, bana

oyle bakma, Medivh. Bu cocuk seni etkilemek icin ne yaptı?"

"Ah, her zamanki isler," dedi yabanıl bir gulumsemeyle dislerini gosteren Medivh.

"Kutuphanemi duzenledi. Bir griffonu ilk denemede ehlilestirdi. Su orklarla tek basına kapıstı; bir

savas buyusu de dahil."

 

Lothar'ın ağzından kısık sesli bir ıslık cıktı. "Senin kutuphaneni mi duzenledi? Ben de etkilendim."

Kırlasmıs bıyığının altında bir gulumseme belirdi.

"Lord Lothar," diyebildi Khadgar. "Yetenekleriniz Dalaran'da bile bilinir."

"Sen dinlenmene bak, evlat," dedi Lothar, genc buyucunun omzuna ağır, zırh eldivenini koyarak.

"Biz o yaratıkların geri kalanını bulacağız."

Khadgar basını iki yana salladı. "Bulamazsınız. Yolda ararsanız onları bulamazsınız."

Kralın Buyuk Savascısı'nın gozleri saskınlıkla kısıldı. Khadgar bunun sebebinin kendisi kustahlığı mı,

yoksa sozleri mi olduğundan emin değildi.

"Korkarım genc adam haklı," dedi Medivh. "Orklar bataklığa kactılar. Onlar Karanlık Batak'ı bizden

daha iyi biliyor gibi gorunuyorlar. Onların burada bu kadar etkili olmasını, sağlayan sey de bu. Biz

yolda kaldığımız surece onlar etrafımızda cember cizebilir."

Lothar basının gerisini eldiveniyle sıvazladı. "Belki kesif icin sizin griffonlardan bazılarını odunc

alabiliriz."

"Onları eğiten cuceler griffonlarını odunc vermeyi dusunebilir," dedi Medivh. "Ama onlarla

konusman gerekecek ve ayrıca gnomelarla. Onlarda kesif icin daha uygun olabilecek birkac sudagezen

ve gok-makineleri var."

Lothar kafasıyla onaylayıp cenesini sıvazladı. "Burada olduklarım nereden bildin?"

"Benim diyarınım yakınlarında oncu izcilerinden birine rastladım," dedi Medivh. Sesi havanın

durumundan bahsediyormuscasına sakin cıkıyordu. "Onu konusturarak, Morass Yolu'nda baskın

hazırlığında olan buyuk bir grubun varlığını oğrenmeyi basardım. Buraya zamanında varıp onları

uyarabilmeyi ummustum." Buyucu cevredeki kalıntılara goz gezdirdi.

 

Gun ısığı alanının goruntusune pek fazla bir katkı sağla-yamıyordu. Ufak tefek atesler

sondurulmustu ve havada yanık ork eti kokusu vardı. Baskın yerinin ustunde soluk bir bulut asılı

duruyordu.

Yasca Khadgar'dan cok az daha buyuk olan genc bir asker kosarak yanlarına geldi. Hayatta kalan

birini bulmuslardı. Durumu cok kotuydu ama hala yasıyordu. Acaba Magus hemen gelebilir miydi?

"Delikanlının yanında kal," dedi Medivh. "Olup bitenlerden dolayı hala biraz sersem durumda."

Bunu soyledikten sonra Buyu Ustadı, yanmıs ve kanla kaplanmıs alanı hızlı adımlarla uzun cuppesi

arkasında bir bayrak gibi sallanarak astı.

Khadgar ayağa kalkıp onun pesinden gitmeye calıstı ama Kralın Buyuk Savascısı zırh eldivenini

onun omzuna koyup genc buyucunun ayağa kalkmasını engelledi. Khadgar sadece bir an mucadele

etti ve sonra tekrar yerine oturdu.

Lothar, Khadgar'a gulumseyerek baktı. "Demek ihtiyar bunak sonunda bir yardımcı edindi."

"Cırak," dedi Khadgar, gucsuzce ama hissettiği gurur goğsunu dolduruyordu. Bu his zihnini ve

bedenini yepyeni bir gucle doldurmustu. "Daha once bircok yardımcısı olmus. Hicbiri devam

edememis. Ya da en azından benim duyduğum bu."

"Ah, evet," dedi Lothar. "O yardımcılardan bazılarını ben onerdim. Geri donduklerinde perili bir

kule ve istekleri bitmeyen catlak bir buyucuden bahsediyorlardı. Sen onun hakkında ne

dusunuyorsun?"

Khadgar bir an icin gozlerini kıstı. Son on iki saat icinde Medivh ona saldırmıs, kafasına bilgiler

doldurmus, onu griffon sırtında ulke boyunca suruklemis ve aniden ortaya cıkıp onu kurtarmadan

once genc buyucuyu birkac orkla bas etmek zorunda bırakmıstı. Ote yandan kıdemli buyucu,

Khadgar'ı cırağı yapmıstı. Oğrencisi...

 

Khadgar once oksurdu ve sonra, "Beklediğimden cok daha buyuk biri," dedi.

Lothar tekrar gulumsedi ve bu gulumsemede gercek bir sıcaklık vardı. "O herkes icin beklenenden

cok daha buyuktur. Bu onun iyi yanlarından biri." Lothar bir an dusunup devam etti: "Bu epey politik

ve kibar bir karsılık oldu."

Khadgar yuzune zayıf bir gulumseme yerlestirmeyi basardı. "Lordaeron epey politik ve kibar bir

ulkedir."

"Kralın Meclisi'nde bunu ben de fark etmistim. 'Dalaran buyukelcileri aynı anda hem evet, hem de

hayır diyebilirler ve aynı zamanda hicbir sey soylememis olurlar.' Hakaret etmek niyetiyle

soylemedim."

"Hakaret olarak algılamadım, Lordum," dedi Khadgar.

Lothar delikanlıya baktı. "Kac yasındasın, evlat?"

Khadgar kendisinden yasca buyuk olan adama baktı. "On yedi. Neden?"

Lothar basını iki yana sallayıp homurdandı. "Bu kulağa mantıklı geliyor."

"Ne bakımdan mantıklı geliyor?"

"Med, yani Lord Magus Medivh hastalandığında genc, senden cok daha genc bir adamdı. Sonucta

senin yasında biriyle hicbir zaman fazla muhatap olmadı."

"Hastalandığında mı?" dedi Khadgar. "Magus hastalanmıs mıydı?"

"Ciddi sekilde," dedi Lothar. "Derin bir uykuya daldı. Buna koma diyorlardı. Llane ve ben onu

Kuzeyili Manastırı'na goturduk. Oradaki kutsal rahipler onu etsuyuyla besleyip eriyip gitmesini

engellediler. Yıllarca o durumda kaldı, ve sonra pat diye uyanıverdi ve hicbir seyi kalmamıstı. Ya da

hemen hemen kalmamıstı."

"Hemen hemen mi?" diye sordu Khadgar.

"Eh, genclik yıllarının coğu ve fazladan on yıllarca zamanı kaybolup gitmisti. Bir genc olarak

uykuya daldı ve uyandığında eriskin bir adamdı. Bunun onu etkilediğinden hep endise duymusumdur."

Khadgar Buyu Ustadı’nın cabucak değisiveren mizacını, ruh halindeki ani donusumleri ve orklarla

savasırken yasadığı cocuksu hazzı dusundu. Medivh genc bir adam olsaydı hareketleri daha makul

gorunmez miydi?

"Yasadığı koma hali..." dedi Lothar ve zihnine.dolan bu anıyla basını iki yana salladı, "doğal

olmayan bir durumdu. Med ona 'kestirme' diyordu ve bu da kesinlikle mantıklıydı. Ama nedenini

hicbir zaman bulamadık. Magus bunu cozebilirdi ama bu konuyla hic ilgilenmedi. Hatta ben

sorduğumda bile."

"Ben Medivh'in cırağıyım," dedi Khadgar, sadece. "Bunu bana neden anlatıyorsunuz?"

Lothar derin bir ic gecirdi ve savasın izleriyle dolu tepeye goz gezdirdi. Khadgar, Kralın Buyuk

Savascısı'nın gercekten durust bir adam olduğunu fark etti. Boyle biri Dalaran'da bir bucuk gun bile

yasayamazdı. Adamın duyguları yıpranmıs, samimi yuzunden kolaylıkla okunabiliyordu.

Lothar dislerini saklatıp soze girdi: "Durust olmak gerekirse onun icin endiseleniyorum. Kulesinde

tamamen yapayalnız..."

"Bir hizmetlisi var. Ayrıca bir de Ascı var," diye araya girdi Khadgar.

"...sadece buyuleriyle birlikte," diye devam etti Lothar. "Yapayalnız bir hali var. Orada, dağların

icine sıkısmıs durumda. Onun icin endiseleniyorum."

Khadgar basıyla onayladı. Sonra kendi kendine ekledi: 0 yuzden de oraya Azeroth'tan cıraklar gondermeye

calıktın. Dostuna casusluk yapabilmek icin. Onun icin endiseleniyorsun ama onun gucu icin de endiseleniyorsun. "Đyi olup

olmadığından endiselisiniz," dedi Khadgar, yuksek sesle.

 

Lothar omuz silkti. Bu hareketiyle hem ne kadar endiseli olduğunu, hem de baska turlu

gorunmek icin ne kadar istekli olduğunu belli ediyordu.

"Yardımcı olabilmek icin ne yapabilirim?" diye sordu Khadgar. "Ona yardımcı olabilmek icin. Size

yardımcı olabilmek icin."

"Gozunu ustunden ayırma," dedi Lothar. "Eğer sen bir cıraksan seninle daha fazla zaman

gecirmesi gerekir. Onun birden..."

"Tekrar komaya girmesini istemiyorsunuz," diye fikrini f belirtti Khadgar. Ozellikle orkların boyle aniden

her yerde beliriverdiği bir zamanda. Lothar sadece tekrar omuz silkmekle yetindi.

Khadgar elinden gelen en iyi sekilde gulumsedi. "Đkinize de yardım etmekten seref duyarım,

Lord Lothar. Sadakatimin oncelikle Buyu Ustadı'na olduğunu bilmelisiniz ama bir dostun bilmesi

gereken herhangi bir sey olursa bunu size iletirim."

Ağır eldiven omzuna tekrar yavasca vurdu. Khadgar, Lothar’ın endisesini gizlemede ne kadar

basarısız olduğunu gorerek sasırdı. Butun Azeroth ahalisi bu kadar samimi ve durust muydu? Su

anda bile Khadgar, Lothar’ın konusmak istediği bir seyler daha olduğunu gorebiliyordu.

"Bir sey daha var," dedi Lothar. Khadgar sadece kibarca basıyla onayladı.

"Lord Magus sana Bekci'den bahsetti mi?" diye sordu Lothar.

Khadgar gercekte bildiğinden daha fazlasını biliyormus gibi yapmayı ve bu yaslı, durust

adamdan daha fazla sey oğrenmeyi dusundu. Ancak bu dusunde zihninden gecer gecmez Khadgar

bundan vazgecti. Doğrulara sarılmak yapılacak en iyi isti.

"Bu ismi Medivh'in ağzından duymustum," dedi Khadgar. "Ama ayrıntılar hakkında bilgim yok."

 

"Ah, o zaman en iyisi ben sana hicbir sey soylememis olayım," dedi Lothar.

"Eminim yakında bu konuda konusur," diye ekledi Khad-gar.

"Suphesiz," dedi Lothar. "Sen guvenilir birine benziyor-sun."

"Hem zaten onun cırağı olalı henuz cok az bir zaman oldu," dedi Khadgar, kelimeler ağzından ağır

ağır dokulerek.

Lothar’ın kasları catıldı. "Az bir zaman mı? Tam olarak ne kadardır Medivh'in cırağısın?"

"Yarın safağa kadar mı hesap edeyim?" dedi Khadgar ve yuzune bir gulumsemenin yayılmasına

izin verdi. "Bir gun olacak."

Medivh tam o anda donmustu. Simdi daha oncesine gore daha bitkin gorunuyordu. Lothar

kaslarını umutlu ve soru soran bir ifadeyle kaldırdı ama Magus karsılık olarak sadece basını iki yana

salladı. Lothar’ın yuz hatları oldukca rahatsız bir ifade aldı ve bir-iki sıradan konusmanın ardından

Kralın Buyuk Savascısı onların yanından ayrılarak kurtarılmıs malları ve toparlanmıs esyaları

denetlemek uzere uzaklastı. Yolu takip ederek ilerlemis olan devriyenin yarısı geri donmustu ama

hicbir sey bulamamıslardı.

"Yola cıkmaya hazır mısın?" diye sordu Medivh.

Khadgar ayağa kalktığında Karanlık Batak'ın ortasındaki kumluk tepe, ona azgın bir denizin

ortasındaki bir gemi gibi geldi.

"Yeterince iyi durumdayım," dedi. "Bir griffonu idare edip edemeyeceğimi bilemiyorum. Bu seye

rağmen..." Sesi yok olup gitse de eli alnına gitti.

"Hic onemli değil," dedi Medivh. "Oklar bineğini urkuttu ve o da yuksek bolgelere doğru uzaklastı.

Simdi bir bineği paylasmamız gerekecek." Ustune runler kazınmıs olan duduğu dudaklarına goturup

ust uste kısa ve keskin ıslık sesleri cıkardı. Cok yukarılardan, ustlerinde cember cizen bir griffonun cığlığı duyuluyordu.

Khadgar bakıslarını yukarı kaldırıp konustu: "Yani simdi cırağınızım."

"Evet," dedi Medivh. Yuzu bir maske gibi sakin ve hareketsizdi.

"Sınavlarınızı gectim," dedi genc.

"Evet," dedi Medivh.

"Seref duydum, efendim," dedi Khadgar.

"Buna memnun oldum," dedi Medivh ve yuzunde bir an bir gulumsemenin hayaleti belirip

kayboldu. "Cunku simdi isin zor kısmı baslıyor."

 

BES

KUM SAATĐNDEKĐ KUMLAR.

“Onları daha once gormustum," dedi Klıadgar.

Bataklıktaki savastan beri yedi gun gecmisti. Kuleye donusleriyle birlikte (ve Khadgar icin bir gunluk

bir dinlenmenin ardından) genc buyucunun cıraklığı gercekten baslamıstı. Gunun kahvaltıdan onceki

ilk saatinde, Khadgar, Medivh gozetiminde buyulerini calısıyordu. Kahvaltıdan oğle yemeğine ve oğle

yemeğinden gec yenen aksam yemeğine kadar Khadgar Buyu Ustadı'na cesitli islerde yardım

ediyordu. Bunlar, Medivh numaraları okurken not almak, su veya bu kitabı getirmek icin kosar adım

kutuphaneye inmek ya da sadece Magus calısırken bir dizi aleti tutmaktan ibaretti.

Sonunda kendini baskınla ilgili bildiklerini kıdemli buyucuye soyleyebilecek kadar rahat

hissettiğinde yapmakta olduğu sey de yine buydu.

"Kimleri daha once gormustun?" diye karsılık verdi akıl hocası. O an yapmakta olduğu deneyde iri

bir mercekten bakıyordu. Buyu Ustadı’nın parmaklarında, uclarında inanılmaz incelikte iğneler olan,

uca doğru sivrilen, kucuk yuksukler vardı. Mekanik bir yabanarısına benzeyen bir seyi ayarlamakla

mesguldu. Medivh'in iğneleri arastırmalarını surdurdukce mekanik arının ağır kanatları geriliyordu.

 

"Orkları," dedi Khadgar. "Dovustuğumuz orkları daha once gormustum."

"Đlk geldiğinde bundan bahsetmemistin," dedi Medivh, aklı baska yerdeymis gibiydi. Parmakları

tuhaf bir keskinlikle dans ediyorlar ve iğneleri aletin icine saplayıp cıkarıyorlardı. "Sana diğer ırkları

sorduğumu hatırlıyorum. Bundan bahsetmemistin. Onları nerede gordun?"

"Bir gorude. Buraya gelmemden kısa bir sure sonra," dedi Khadgar.

"Ah, bir goru gormussun. Eh, iste, burada bircok kisi onları gorur. Moroes bunu sana soylemistir

herhalde. Sey, o biraz gevezedir de."

"Bir ya da belki de iki tane gordum. Emin olduğum, bir savas alanındaydı. O yaratıklar da, o orklar

da oradaydılar. Bize saldırıyorlardı. Yani, benim yanlarında olduğum insanlara saldırıyorlardı."

"Hmmm," dedi Medivh. Đğneleri yabanarısının bakırdan goğsu boyunca incelikle oynatırken

buyucunun dilinin ucu bıyığının altında gorunuyordu.

"Ve burada değildim," diye devam etti Khadgar. "Aze-roth'ta ya da Lordaeron'da da değildim. Her

neredeydiysem gokyuzu kan kırmızıydı."

Medivh'in tuyleri sanki bir elektrik soku yemis gibi diken diken oldu. Buyucunun aletlerinin

altındaki karmasık cihaz, yanlıs parcalara dokunulmasıyla hafifce parıldadı, sonra bir cığlık atıp oldu.

"Kırmızı gokyuzu mu?" dedi calısma masasından donup delici bakıslarını Khadgar'a cevirerek.

Yoğun ve zalim bir enerji kıdemli buyucunun siyah kaslarında dans ediyormus gibiydi. Magus'un

gozleri fırtınayla calkalanan bir deniz kadar yesildi.

"Kırmızı. Kan gibi," dedi Khadgar. Genc adam, Medivh'in ani ve değisken ruh hallerine alısmaya

basladığını dusunmus

 

tu ama simdi kendini sert bir darbe yemis gibi sarsılmıs hissediyordu.

Yaslı buyucu bir tıslama sesi cıkardı. "Bana bundan bahset. Dunyadan, orklardan, gokyuzunden,"

diye emretti Medivh. Sesi bir tas gibi sertti. "Bana her seyi anlat."

Khadgar oradaki ilk gecesindeki goruyu, hatırlayabildiği her seyden bahsederek, ayrıntılı bir

sekilde anlattı. Medivh durup durup araya giriyordu: Orklar ne giyiyordu? Dunya neye

benziyordu? Gokyuzunde, ufukta ne vardı? Orklarda herhangi bir bayrak var mıydı? Khadgar

dusuncelerinin tek tek incelenip arastırıldığını hissetti. Medivh, Khadgar'dan bildiklerini kolayca

aldı. Khadgar ona her seyi anlattı.

Savascı-buyucu komutanın garip, tanıdık gozleri haric her seyi... Bundan bahsetmenin doğru

olmayacağını hissediyordu ve zaten Medivh'in soruları da savunmadaki insanlardan cok

gokyuzunun kırmızı olduğu dunya ve orklar uzerinde yoğunlasıyor gibiydi. Genc buyucu goruyu

tarif ederken kıdemli buyucu sakinlesiyor gibi gorunuyordu ama kaim kaslarının altındaki

calkantılı deniz hala yerindeydi. Khadgar, Magus'u daha fazla rahatsız etmenin manasız olacağını

dusundu.

"Tuhaf," dedi Medivh, Khadgar anlattıklarını bitirdikten sonra yavasca ve dusunceli bir sekilde.

Buyu Ustadı sandalyesinde geri yaslanmıstı, ucu iğneli parmaklarından birini hafifce dudaklarına

vurmaktaydı. Sessizlik odayı bir kefen ortusu gibi kaplamıstı. Sonunda, "Bu yeni bir sey," dedi.

"Gercekten cok yeni bir sey."

"Efendim," diye basladı Khadgar.

"Medivh," diye hatırlattı Buyu Ustadı.

"Medivh, Efendim," diye tekrar konusmaya basladı Khadgar. "Bu goruler nereden geliyor?

Bunlar bir gecmise ait hayaletler mi, yoksa geleceğe dair isaretler mi?"

"Đkisi de," dedi Medivh, sandalyesinde geriye yaslanarak. "Ve her ikisi de değil. Git de

mutfaktan bir sarap testisi getir. Bugunku isim bitti, maalesef, neredeyse aksam yemeği saati geldi ve bunu anlatmak biraz zaman

alabilir."

Khadgar geri donduğunde Medivh ocağı yakıp buyukce sandalyelerden birine yerlesmisti bile.

Buyu Ustadı bir cift kupa cıkarıp uzattı. Khadgar sarabı kupalara dokerken kırmızı sarabın nefis kokusu

sedir dumanının kokusuna karısıyordu.

"Đcki icer misin?" diye sonradan aklına gelen soruyu sordu Medivh.

"Biraz," dedi Khadgar. "Menekse Hisar'da aksam yemeklerinde sarap sunulması geleneksel bir

seydir."

"Evet, gırtlağının pasını gidermek icin bundan iyisi olamaz. Simdi, goruler hakkında bir sey

soruyordun."

"Evet, size tarif ettiğim seyi gordum ve Moroes..." Khadgar bir an hizmetlinin dedikodu

konusunda yaptığı namı daha da derinlestirmemek adına duraksadı ama sonra devam etmeye karar

verdi: "Moroes bu konuda yalnız olmadığımı soyledi. Đnsanların buna benzer seyleri her zaman

gorduklerinden bahsetti."

"Moroes haklı," dedi Medivh. Saraptan buyukce bir yudum alıp dudaklarını sapırdattı. "Gec hasat

urunu, hic fena değil. Bu kulenin guclerle dolu bir yer olması seni sasırtmamalı. Boyle yerler

buyuculeri kendilerine cekerler. Boyle yerler genelde evrenin inceldiği, basladığı yere donduğu ve

hatta belki de Carpık Ote Diyar'a ve tamamen baska dunyalara gecis sağladığı yerlerdir."

"Yani gorduğum sey..." diye araya girdi Khadgar, "...baska bir dunya mıydı?"

Medivh bir elini kaldırarak genc adamı susturdu. "Tek soylediğim gucle dolu olan bazı yerler

olduğu. Bunlar o ya da bu nedenle buyuk guclerin barındığı noktalar haline gelirler. Bu konumlardan

biri burada, Kızılsırt Dağları'nda. Uzun zaman once burada guclu bir sey patladı ve vadiyi oyarak

cevresindeki gercekliği zayıflattı."

 

"Siz de bu yuzden onu arayıp buldunuz," diye onun sozlerini devam ettirdi Khadgar.

Medivh basını iki yana salladı ve onun soylediklerim onaylamak yerine, "Bu teorilerden biri," dedi.

"Uzun zaman once bu yeri meydana getiren bir patlama olduğunu ve o patlamanın burayı buyulu

guclerle dolu bir yer haline getirdiğini soylediniz. Sonra siz gelip..."

"Evet, bunların hepsi doğru," dedi Medivh. "Tabii eğer buna doğrusal bir cizgiden bakarsan. Ama

ya patlama, sonucta ben buraya geleceğimden ve yerin benim icin hazır olması gerektiğinden dolayı

meydana gelmisse?"

Khadgar’ın yuzu asıldı. "Ama olaylar boyle gelismez."

"Normal dunyada gelismezler, hayır," dedi Medivh. "Ama buyu, normal olanın asılması sanatıdır.

Đste Kirin Tor salonlarındaki felsefi tartısmaların atıp tutmadan ibaret olmasının sebebi bu. Onlar

dunyaya gercekliği yerlestirmek ve onun hareketlerini kontrol etmek istiyorlar. Yıldızlar gokyuzu

boyunca sırayla ilerliyor, mevsimler birbiri ardı sıra sasmaz bir sağlamlıkla geliyor, erkekler ve

kadınlar yasayıp oluyorlar. Eğer bu olmazsa, olan sey buyudur. Bu evrenin ilk sapmasıdır, onları zorla

değistirecek yetenekli elleri bekleyen, bukulerek sekli bozulmus birkac doseme tasıdır."

"Ama bolgenin sizin icin hazırlanmasının mumkun olması icin..." diye soze basladı Khadgar.

"Dunyanın gorunduğunden cok farklı olması gerekir," diye karsılık verdi Medivh. "Sonucta

gercekten de oyle. Zaman nasıl isler?"

. Khadgar, Medivh'in konuyu belirgin bir sekilde değistirmesine o kadar sasırmadı. "Zaman mı?"

"Onu kullanırız, ona guveniriz, onunla olcum yaparız; peki ama nedir o?" Medivh kupasının

ustunden gulumsemekteydi.

"Zaman anların duzenli bir sekilde ilerlemesidir. Aynı kum saatindeki kumlar gibi," dedi Khadgar.

 

"Harika bir ornekleme," dedi Medivh. "Ben de aynısını kullanacaktım ve sonra kum saatini

mekanik saatle karsılastıracaktım. Đkisi arasındaki farkı gorebiliyor musun?"

Medivh sarabını yudumlarken Khadgar basını iki yana salladı.

Sonunda buyucu soze girdi: "Hayır, ahmağın teki değilsin, genc adam. Bu, bir zihninin kavraması

icin oldukca zorlu bir kavram. Mekanik saat, zamanın mekanik bir temsilidir. Her vurus dislilerin

donusuyle kontrol edilir. Mekanik bir saate bakıp her seyin carkın bir tıkırtısıyla, dislilerin bir hareketiyle

ilerlediğini bilirsin. Hemen sonra ne olacağını bilirsin cunku saati ilk yapan onu bu sekilde

duzenlemistir."

"Pekala, zaman mekanik bir saattir," dedi Khadgar.

"Ah, ama zaman aynı zamanda bir kum saatidir," dedi yaslı buyucu, somine rafına yerlestirilmis

olan bir kum saatine uzanıp onu ters cevirirken. Khadgar zamanı gosteren alete bakıp kendisi sarabı

getirmeden once onun orada olup ol madiğim 'hatırlamaya calıstı. Hatta Medivh ona uzanmadan

once orada olup olmadığını...

"Kum, saati de zamanı olcer, değil mi?" dedi Medivh. "Ama burada herhangi bir anda hangi kum

taneciğinin ust kısımdan alt kısma gececeğini asla bilemezsin. Eğer kumlan numaralandırmıs olsan

sıralama her seferinde diğerinden biraz farklı olacaktır. Ama en sonunda ulastığın sonuc hep aynıdır:

Butun kumlar ustten alta inmistir. Bunun hangi sırayla olduğunun bir onemi yoktur." Yaslı adamın

gozleri bir an icin parıldadı. "Yani?" dedi Medivh, sorarcasına.

"Yani, diyorsunuz ki..." diye basladı Khadgar. "Bu kuleyi buraya dikmenizin nedeni, bir patlama ve

onun cevresindeki doğanın gercekliğinin carpıtılmıs olması olmayabilir; ya da o patlama sonunda

sizin buraya gelecek olmanızdan dolayı oldu ve evrenin doğasının size kalmanız icin gereken

malzemeleri vermesi gerekiyordu.."

 

"Epey yaklastın," dedi Medivh.

"Yani o zaman bu goruler kum taneleri mi?" dedi Khad-gar. Medivh hafifce kaslarını cattı ama

genc buyucu devam etti: "Eğer kule mekanik bir "saat değil de bir kum saatiyse, o zaman onun

icinde her an hareket etmekte olan kum tanecikleri... zaman tanecikleri olmalı. Bunlar duzensiz ya da

birbirinin ustune binmis haldeler. Boylece onları gorebiliyoruz ama net olarak değil. Bir kısmı gecmisin

parcalan. Bir kısmı geleceğin parcaları. Acaba bir kısmı da baska dunyalardan olabilir mi?"

Medivh simdi kendi kendine derin dusuncelere dalmıstı. "Bu mumkun. Doğru yargı. Cok iyi

dusunce. Hatırlanması gereken en onemli nokta bu gorulerin sadece bu olması. Goruler

suzulerek iceri girerler ve dısarı cıkarlar. Kule mekanik bir saat olsaydı duzenli hareket ederler ve

kolayca acıklanabilirlerdi. Ancak kule bir kum saati olduğundan boyle yapmıyorlar. Kendi

hızlarıyla hareket ediyorlar ve onların kaotik doğalarını acıklamamıza engel oluyorlar." Medivh

sandalyesinde geri yaslandı. "Bu, en azından benim, kendimi rahat hissetmemi sağlıyor. Hicbir

zaman duzenli, planlı bir evreni tercih etmezdim."

Khadgar devam etti: "Peki, hic belli bir goruyu gormeye calısmadınız mı? Belirli bir geleceği

ortaya cıkarmanın ve onun gercek olmasını sağlamanın bir yolu olamaz mı?"

Medivh'in yuz hatları karardı. "Ya da onun hic olmamasını sağlamanın..." dedi yaslı buyucu.

"Hayır, bir buyu ustadının bile saygı duyup uzak durduğu bazı seyler vardır. Bu da onlardan biri."

"Ama..."

"Aması falan yok," dedi bos kupasını kaldırıp somine rafının ustune vuran Medivh. "Simdi

biraz sarap aldığına gore... bakalım bu senin buyusel iradeni nasıl etkiliyor. Kupamı havaya

kaldır."

 

Khadgar kaslarım cattı ve konustuğunda sesinin peltek cıktığını fark etti. "Ama iciyorduk."

"Kesinlikle," dedi Buyu Ustadı. "Evrenin yuzune hangi kum tanelerini fırlatacağını asla bilemezsin.

Sonsuza dek tetikte ve hazırlıklı olup bildiğimiz yasamdan sakınmaya ya da yasamın keyfini cıkarıp

bunun bedelini odemeye karar verebilirsin. Simdi kupayı kaldırmayı dene."

Khadgar o ana kadar ne kadar cok icmis olduğunu fark- etmemisti. Genc buyucu zihnindeki

mahmurluktan kurtulup ağır seramik kupayı somine rafından yukarı kaldırmayı denedi.

Az sonra mutfağa, supurge ve faras aramaya gidiyordu.

Aksamları Medivh baska islerle mesgulken Khadgar alıstırma ve arastırma yapmak uzere yalnız

kalıyordu. Khadgar bu baska islerin ne olduğunu merak etse de onların yazısmaları icerdiği sonucuna

varmıstı cunku haftada iki kez sırtında canta tasıyan, griffona binmis bir cuce kulenin en ust kısmına

geliyor ve sonra daha buyuk bir cantayla oradan ayrılıyordu.

Medivh genc adama kutuphanede uygun gorduğu sekilde arastırma yapması icin sınırsız izin

vermisti. Buna Menekse Hisar'daki onceki ustalarının talep ettiği sayısız sorular da dahildi.

"Tek isteğim yazdıklarını onlara gondermeden once bana gostermen," dedi Medivh, yuzunde bir

gulumsemeyle. Khadgar’ın mahcubiyeti yuzune yansımıs olmalıydı ki Medivh ekledi: "Benden bir sey

saklayacağından korktuğum icin değil, Genc Guven, onların benim unuttuğum bir seyi bilmelerinden

nefret edeceğim icin."

Boylece Khadgar kitapların icine daldı. Guzbah icin icinde bir kahramanlık siiri olan, okuna okuna

eskimis, kadim bir parsomen tomarı buldu. Siirin numaralandırılmıs kıtaları Me-divh'in annesi

Aegwynn'le isimsiz bir iblisin savasını detaylı bir sekilde anlatıyordu. Leydi Delth icin kutuphanedeki

curuwww.

e-kitap.us

meye yuz tutmus elf kitaplarının bir listesini cıkardı. Alonda icinse yaratıklarla ilgili kitapların

okuyabildiklerine tek tek goz atmıs ama troll cinslerinin sayısını dordun uzerine cıkaramamıstı.

Khadgar bos zamanlarında ayrıca kilit acma calısmaları ve kendi acma buyuleriyle uğrasmıstı. Hala,

daha once zorla acmayı deneyip basarısız olduğu kitapların, ustesinden gelmeye calısıyordu. Bu

ciltlerin ustlerinde guclu buyuler vardı. Bir tanesinin iceriğini korumakta olan buyunun turu hakkında

bir fikir sahibi olabilmek icin bile kehanet buyuleriyle butun bir aksamı gecirmesi gerekebiliyordu.

Son olarak bir de Bekci konusu vardı. Medivh bundan bahsetmis ve Lord Lothar da Magus'un bu

konuyu genc buyucuye acmıs olduğunu dusunup sonradan oyle olmadığını anlayınca hemen geri

cekilmisti.

Anlasılan Bekci bir hayaldi; kulenin icinde dolasıyormus gibi duran, zamandaki yerleri carpılmıs

gorulerden daha az ya da cok gercek sayılmazdı. Bir elf kitabında bir Bekci'nin (her zaman buyuk

harfle yazılıyordu) kısaca bahsi geciyor, Azeroth'un kraliyet tarihinde su duğune ya da bu cenazeye

istirak eden ya da bir saldırıda oncu kuvvetlerde yer alan bir Bekci'ye referans gosteriliyordu. Varlığı

her zaman ortadaydı ama kimliği asla belli değildi. Bu Bekci bir mevki miydi, yoksa Medivh'in

neredeyse olumsuz olduğu varsayılan annesi gibi tek bir varlık mıydı?

Bu Bekci'nin etrafında donup duran baska hayaller de vardı. Bir cesit birlik, bir orgut... Bekci

kutsal bir sovalye miydi? Ayrıca buyu kitaplarından birinin kenarına 'Tirisfal' sozcuğu yazılmıs, sonra

da silinmisti ve ancak Khadgar’ın arastırma yeteneği, kalemin parsomenin ustunde yarattığı oyuktan

orada bir zamanlar yazılı olan sozcuğu cozmesini sağlamıstı. Bu, belli bir Bekci'nin mi adıydı, yoksa

orgutun mu? Ya da tamamen farklı bir sey miydi?

 

Kupayla ilgili olaydan dort gun sonra, Khadgar’ın o sozcuğu bulduğu aksam genc buyucu yeni bir

goruyle karsılastı. Ya da daha doğrusu bir goru onu gafil avlayıp etrafını sardı ve tek parca halinde

yuttu.

Đlk once kokuyu duymustu. Curumeye yuz tutmus kağıtların arasından yayılan yumusak ve

ince bir sıcaklık, odanın icine ağır ağır dolan mis gibi bir koku... Sıcaklık odayı rahatsız edici bir

sekilde değil de sanki sıcak ve nemli bir ortu gibi sardı. Duvarlar kararıp yesile' donustu.

Sarmasıklar kitap raflarının yanlarından yukarıya yukselip ustlerinden gectikleri ciltlerin yerlerini

aldılar ve genis, yassı yapraklarla doldular. Đri ve solgun sarı papatyalar ve koyu kırmızı yıldız

bicimli orkideler ust uste yığılmıs parsomen tomarlarının arasından fıskırdılar.

Khadgar derin bir nefes aldı ama bunun sebebi korkudan cok bir beklentiydi. Bu daha once

gorduğu engebeli ve ork ordularıyla dolu dunya değildi. Bu baska bir seydi. Bu balta girmemis

bir ormandı ama bu dunyaya ait bir ormandı. Bu dusunce Khadgar'ı rahatlattı.

Sonra masa ortadan kayboldu ve kitap da... Ve Khadgar kendini bir kamp atesinin etrafında,

baska uc genc adamla birlikte otururken buldu. Ucu de kendisinin yaslarında gorunuyordu ve bir

cesit yolculuktaydılar. Kamp yatakları serilmis, bos ve temizlenmis yahni kabı atesin yanında

kurumaktaydı. Uc genc de ata binmek uzere giyinmisti ama giysileri sık ve kaliteliydi.

Uc adam gulusup sakalasıyorlardı ama Khadgar daha once olduğu gibi yine sozcukleri tam

olarak secemiyordu. Ortadaki sarısın bir hikaye anlatmakla mesguldu ve el hareketlerinden

anlasıldığı kadarıyla bu hikaye genc ve olculeri yerinde bir kadın hakkındaydı.

Sarısın gencin sağındaki gulerek dizine bir saplak attı. Diğeri hikayeyi anlatmaya devam

ediyordu. Gulen genc, parimaklarını sacında gezdirdi ve Khadgar onun siyah saclarının on kısmının simdiden dokulmus

olduğunu fark etti. O an, Lord Lothar'a bakmakta olduğunu anladı. Gozleriyle burnu ona aitti ve

gulumsemesi aynıydı ama teni henuz yıpranmamıs ve sakalı kırlasmamıstı. Ama bu kisi oydu.

Khadgar ucuncu adama baktı ve onun Medivh olması gerektiğini hemen anladı. Koyu yesil bir

avcı kıyafeti giymisti. Geriye dusen kukuletası genc ve nese dolu yuzunu ortaya cıkarmıstı.

Gozleri kamp atesinin ısığında yesil yesil parlıyordu. Genc adam, sarısın arkadasının hikayesini

yuzunde sıkılgan bir gulumsemeyle takip ediyordu.

Ortadaki sarısın olan parmağını kaldırıp genc Medivh'i isaret etti. Medivh utangac bir sekilde

omuz silkti. Sarısının hikayesi belli ki Magus'un gelecekteki halinden de bahsediyordu.

Sarısın genc Llane olmalıydı, simdi Azeroth Kralı olan Llane. Gercekten de ucunun genclik

hikayeleri Menekse Hisar’ın arsivlerine kadar ulasmıstı. Uc genc adam sık sık krallığın sınırları

icinde seyahat eder, her tur haydudu ve canavarı bulup isini bitirirlerdi.

Llane hikayesini bitirdiğinde Lothar kahkahalarla gulerek neredeyse ustunde oturmakta

olduğu kutukten geriye yuvarlanıyordu. Medivh sanki sadece boğazını temizliyor gibi eliyle ağzını

kapayarak kendi kahkahasını bastırdı.

Lothar’ın kahkahası yavas yavas yatıstı ve Medivh yukarı kaldırdığı avuclarıyla bir isaret

yaparak bir seyler soyledi. Lothar bu kez gercekten de geri devrildi ve vucudu gulmekten sarsılan

Llane de eliyle yuzunu orttu. Anlasılan Medivh her ne soylemisse Llane'in butun hikayesini

bastırmıstı.

Sonra cevredeki ormanda bir sey hareket etti. Uclu, eğlencelerini bir anda kesiverdi... sesi

duymus olmalıydılar. Bu toplantının hayaleti olan Khadgar onu daha cok hissetmisti: Zalim bir

sey kamp atesinin yakınlarında pusuya yatmıstı.

 

Lothar yavasca ayağa kalkıp ayaklarının dibindeki kınında duran enli, kocaman bir kılıca uzandı.

Llane dimdik ayağa kalkıp ustunde oturduğu kutuğun arkasından cift taraflı bir balta cıkardı ve

Lothar'la Medivh'e yanlara gitmelerini isaret etti. O sırada Medivh de ayağa kalkmıstı ve elleri bos da

olsa, o yasta bile, ucunun icinde en guclu olanı buyucuydu.

Llane elindeki genis baltasıyla kamp alanının bir tarafına doğru yoneldi. Sinsi bir sekilde hareket

ettiğini dusunuyor olmalıydı ama Khadgar onun temkinli adımlarla hareket ettiğini goruyordu. Orada,

ormanın kenarında ne vardıysa ortaya cıkmasını istiyordu.

Daha fazla saklanamayacağını anlayan sey birden saklandığı yerden ileri atıldı. Bu yaratık genc

adamların her birinden yarım boy kadar uzundu ve Khadgar bir an icin onun devasa bir ork olduğunu

dusundu.

Sonra onu Alonda'nın kendisine dikkatle okuttuğu yaratıklarla ilgili kitaplardan tanıdı. Bu, orman

yasayan turden bir trolldu. Yaratığın mavi derisi ay ısığında soluk gorunuyordu. Uzun, gri sacları bir

hilal seklinde dimdik alnından ensesine uzanıyordu. Orklar gibi bu yaratığın da alt cenesinden dısarı

uzanan uzun ve sivri disleri vardı. Bu kancaya benzeyen disler orkların keskin dislerinden daha

kalındılar. Trolun fazlaca uzun kulakları ve burnu, insanın komik birer taklidiydiler. Yaratık postlara

burunmustu ve cıplak goğsunun ustunde insan parmaklarının kemiklerinden yapılma zincirler

sallanıyordu.

Troll dislerini ve goğsunu one cıkaran ofkeli bir savas narası atıp mızrağını ileri savuracak gibi

yaptı. Llane ileri uzatılan silaha hamle yaptı ama darbesi bosa gitti. Lothar yana saldırıya gecti ve

parmak uclarında gizemli bir enerji oynasan Medivh de onların yanında belirdi.

Troll, Lothar’ın iri kılıcının onunden cekildi ve Llane devasa baltasıyla bosluğu yardığında bir adım

daha geriledi. Trollun her adımı bir metreden fazlaydı ve yaratık geriledikce iki savascı daha cok bastırıyorlardı. Canavar mızrağı bir silahtan cok kalkan gibi kullanıyor,

mızrağın govdesini iki eliyle kavrayarak darbeleri kendinden uzaklastırıyordu.

Khadgar yaratığın henuz insanları oldurmek icin dovusmediğini fark etti. Troll onları istediği

konuma getirmeye calısıyordu.

Gorudeki genc Medivh de bunu fark etmis olmalıydı ki diğerlerine bağırarak bir sey soyledi.

Ama artık cok gecti cunku o anda iki troll daha mucadelenin iki yanında saklandıkları

yerlerden dısarı fırladılar.

Llane butun hesaplamalarına rağmen gafil avlanan kisi oldu ve mızrak sağ kolunu deldi.

Geleceğin kralı haykırarak kufrederken genis baltasının keskin celiği yeri bicti.

Diğer iki troll Lothar'a odaklanmıslardı. Savascı simdi gerilemek zorunda kalmıs, kılıcının genis

celiğini kusursuz bir hunerle kullanarak once birincinin ardından ikincinin silahlarını gecistirmisti.

Yine de orman trolleri bir strateji kullanıyorlardı: Đki savascıyı birbirinden uzaklastırıyorlar, Llane

ve Lothar'ı ayırarak Medivh'i secim yapmak zorunda bırakıyorlardı.

Medivh, Llane'i secti. Khadgar hayalle karısık gorus acısından, bunun sebebinin Llane'in

yaralanmıs olması olduğunu tahmin etti. Medivh saldırdı, ellerinden alevler cıkıyordu...

Ve troll silahının ağır govdesini Medivh'in cenesine savuranca yaratığın mızrağının keskin

olmayan ucu buyucunun yuzune indi. Ardından troll donup maharet gerektiren bir hareketle

yaralı Llane'i yumrukladı. Medivh de Llane de yere yıkıldı ve balta geleceğin hukumdarının

elinden fırladı.

Troll once kimi oldureceğine karar vermeye calısırken bir an icin durakladı. Sonra ikisi icinde

kendisine daha yakın olan, ayağının dibinde serilmis halde yatan Medivh'i secti. Troll mızrağını

kaldırdı ve silahın, obsidyen ucu ay ısığında kotuluk dolu bir ısıltıyla parıldadı.

 

Genc Medivh'in ağzından bir dizi hece guclukle dokuldu. Yerden kucuk bir toz kasırgası yukselip

trollun yuzune carptı ve yaratığı kor etti. Troll bir an icin duraksadı ve bir eliyle tozla dolan gozlerini

penceledi.

Medivh'in ihtiyacı olan tek sey bu duraksama anıydı. Genc Medivh bir buyuyle değil sıradan bir

bıcakla ileri atıldı ve onu trollun uyluğunun arka tarafına sapladı. Troll gecenin icine doğru

haykırarak mızrağını korlemesine savurdu. Mızrak Medivh'in az once durduğu yere saplandı cunku

genc buyucu yuvarlanarak kenara kacmıs, simdi de parmak uclarından catırtı sesleri yukselerek

ayağa kalkıyordu.

Medivh bir kelime mırıldandı ve bir yıldırım parmakları arasında top seklinde toplanıp hızla ileri

uctu. Troll bir an sok icinde sarsıldı ve mavi bir parlaklık icinde hapsolarak olduğu yerde kalakaldı.

Yaratık dizleri ustune coktu ama bundan sonra bile isi bitmis değildi cunku ıslak ve kırmızı gozleri

buyucuye duyduğu nefretle alev alev yanarken yaratık ayağa kalkmaya calısıyordu.

Troll bu fırsatı asla bulamadı cunku yaratığın ardında bir I golge belirdi ve Llane'in yeniden ele

gecirdiği baltası ay ısığında kısa bir an parladıktan sonra trollun kafasına inerek onu iki parcaya

ayırdı. Yaratık one doğru serildi, iki genc adanı ve de Khadgar, Lotharla savasmakta olan trollere

donduler.

Geleceğin buyuk savascısı kendini ancak savunabiliyordu ve neredeyse butun kamp alanı

boyunca gerilemisti. Troller kardeslerinin olum cığlığını duymuslar ve biri hucuma devam ederken,

diğeri iki insanla kapısmak uzere geriye donmustu. Troll kamp alanı boyunca ilerlerken anlamsız bir

boğurtu sesi cıkardı. Onundeki mızrağıyla at sırtındaki bir sovalyeye benziyordu.

Llane de ona karsılık vererek hucuma gecti ama son anda yana cekilerek mızrağın ucundan

uzaklastı. Troll one doğru

 

iki adım daha atıp kamp atesinin yanında Medivh'in beklediği yere geldi.

Simdi buyucu enerji dolu gorunuyordu ve onundeki komurlerden yansıyan ısıkta hareketlerinin

iblisimsi bir gorunusu vardı. Kollarını acmıs, sert ve ritmik bir seyler mırıldanıyordu.

O anda ates hızla yukselip kısa bir sure icin hareketli dev bir aslan seklini aldı ve hucum eden

trollun ustune atıldı. Komur, odun ve kuller etrafına, ustunden silkip atamadığı bir pelerin gibi

dolanınca orman trollu bir cığlık attı. Troll kendini sertce yere atıp once bir yana, sonra diğer yana

yuvarlandı. Alevleri bastırmaya calısıyorduysa da bir yararı olmuyordu. Sonunda troll tamamen

hareketsiz kaldı ve istahlı alevler onu yiyip yok etti.

Llane ise saldırısına devam ederek baltasını hala canlı olan trollun vucudunun yan tarafına gomdu.

Yaratık bir uluma sesi cıkardı ama onun bir anlık duraksaması Lothar’ın ihtiyacı olan tek seydi. Buyuk

savascı ileri uzanmıs mızrağı dısa doğru savurduğu bir darbeyle uzaklastırıp kılıcının dengeli ve

muntazam bir savrulusuyla trollun kellesini duzgunce omuzlarından ayırdı. Yaratığın kafası calıların

arasma sıcradı ve ortadan kayboldu.

Llane kendi yarasından sızan kanlara aldırmadan Lothar’ın sırtına vurdu. Belli ki kendisine dusen

trollun isini bitirmesinin bu kadar uzun surmus olmasına takılıyordu. Sonra Lothar bir elini Llane'in

goğsune koyup onu susturdu ve Medivh'i isaret etti.

Genc buyucu hala atesin basında, elleri acık ama parmakları pence gibi bukulmus halde

duruyordu. Gozleri guclukle yanan kamp atesinde camlasmıs ve ceneleri sıkı sıkı birbirine

kenetlenmisti. Đki adam (ve hayalet Khadgar) ona doğru kosarken genc adam gerisin geri yere

serildi.

Đkili Medivh'in yanma vardığında buyucu zorlukla soluyordu ve gozbebekleri ay ısığında

buyumustu. Genc buyucu

 

ağzının icindeki sozcukleri sekillendirebilmek icin cabalarken savascılar ve goru ziyaretcisi ona doğru

eğildiler.

"Bana goz kulak ol," dedi Medivh. Llane'e ya da Lothar'a değil, Khadgar'a bakıyordu. Sonra genc

Medivh'in goz yuvarlakları yuvalarında yukarı doğru dondu ve buyucu hic ses cıkarmadan yatmaya

basladı.

Lothar ve Llane arkadaslarını kendine getirmeye calısıyorlardı ama Khadgar sadece geriye doğru

bir adım attı. Medivh de onu, savasın silip supurduğu duzluklere bakan diğer buyucunun gormus

olduğu gibi gercekten gormus muydu? Hem Khadgar onun sesini duymus, net sozcukler neredeyse

ruhunun derinliklerine islemisti.

Khadgar arkasına dondu ve goru, bir buyucunun perdesinin inmesi gibi hızla gozden kayboldu.

Genc buyucu simdi tekrar kutuphanedeydi ve neredeyse Medivh'e carpacaktı.

"Genc Guven," dedi Medivh. Gozden kaybolan gorude yerde uzanmıs yatan Medivh'den cok daha

yaslıydı. "Đyi misin? Sana seslendim ama cevap vermedin."

"Ozur dilerim, Med... efendim," dedi Khadgar derin bir nefes alarak. "Bir goru gordum. Sanırım

icinde kaybolmustum."

Medivh'in karanlık kasları birlesti. "Baska orklar ve kırmızı gokyuzu yoktu, değil mi?" diye sordu

ciddi bir ses tonuyla ve Khadgar onun o yesil gozlerinde bir fırtınanın belirtilerini gordu. Khadgar

basım iki yana sallayıp ağzından cıkan sozcukleri dikkatle secti: "Troller... mavi troller vardı ve bir

ormandaydım. Bu dunyada olduğunu sanıyorum. Gokyuzu aynıydı."

Medivh'in endisesi yatıstı ve sadece: "Orman trolleri," dedi. "Bir keresinde onlardan birkacına

rastlamıstım. Guneyde, Olumculdiken Vadisi'nde..." Buyucunun yuz hatları, sanki kendisi de bir goru

icinde kaybolmus gibi yumusadı. Sonra

 

Buyu Ustadı basını iki yana salladı. "Ama bu sefer ork yoklu, değil mi? Eminsin."

"Yoktu, efendim," dedi Khadgar. Sahit olduğu seyin o carpısma olduğundan bahsetmek

istemiyordu. Bu Medivh icin kotu bir anı mıydı? Bu, komaya girdiği zaman mıydı?

Khadgar yaslı buyucuye baktığında gorudeki genc adamın bircok ozelliğini gorebiliyordu. Eskiden

daha uzun boyluyken yıllar ve arastırmalar onu biraz kamburlastırmıstı ama yaslı vucudun icinde

genc bir adam duruyordu.

Medivh onun dusuncelerinden tamamen ilgisiz bir sekilde: '"Aegwynn'ın Sarkısı' sende mi?" diye

sordu.

Khadgar silkinerek dusuncelerinden sıyrıldı. "Sarkı mı?"

"Annemin," dedi Medivh. "Eski bir parsomen tomarı olmalı. Yemin ederim burayı temizlediğinden

beri hicbir sey bulamıyorum!"

"Diğer kahramanlık siirlerinin yanında, efendim," dedi Khadgar. Ona goruden bahsetmeli, diye

dusundu. Bu rastlantısal bir olay mıydı, yoksa Lothar'la karsılasmasıyla mı ortaya cıkmıstı? Olaylarla ilgili

seyleri kesfetmek goruleri mi tetikliyordu?

Medivh rafa gitti ve bir parmağını parsomen tomarlarının ustunde gezdirerek ihtiyacı olan eski ve

yıpranmıs olanını cekip cıkardı. Tomarı yarı yarıya acıp cebindeki bir kağıt parcasıyla kontrol etti ve

sonra tekrar sarıp yerine koydu.

"Gitmem gerek," dedi birden. "Maalesef bu gece."

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Khadgar.

"Bu kez ben tek basıma gidiyorum," dedi kıdemli buyucu. Hızlı adımlarıyla kapıya yonelmisti bile.

"Calısmaların icin talimatları Moroes'e bırakacağım."

"Ne zaman doneceksiniz?" diye seslendi Khadgar, uzaklasmakta olan Medivh'e doğru.

"Geri geldiğimde!" diye bağırdı Medivh. Basamakları ikiser ikiser cıkmaya baslamıstı bile. Khadgar

Hizmetlinin

 kulenin tepesinde, runlerle suslu duduğu ve ehlilestirilmis griffonu hazır halde beklediğini hayal edebiliyordu.

"Guzel," dedi Khadgar, kitaplara bakarak. "Tek yapacağım

burada oturmak ve bir kum saatinin nasıl kontrol altına alınacağını

bulmaya calısmak."

 

ALTI

AEGWYNN VE SARGERAS

Kendisine tek soylenen Medivh'in bir haftadır orada olmadığıydı ve Khadgar bu bir haftayı iyi

değerlendirmisti. Kendini kutuphaneye kapamıs ve Moroes'ten yemeğini buraya getirmesini istemisti.

Birkac kez aksam odasına bile gitmemis, bunun yerine geceyi kutuphanenin buyuk masalarının

ustunde uyuyarak gecirmisti. Sonucta aradığı sey gorulerdi.

Genc buyucu kadim ciltlerde ve buyu kitaplarında zaman, ısık ve buyu hakkında bilgiler ararken

yazısmaları cevapsız kalmıstı. Menekse Hisar'daki buyuculerden onceki raporlarına cabucak cevap

almıstı. Guzbah, Aegwynn'in kahramanlık siirinin bir kopyasını istemisti. Leydi Delth ona gondermis

olduğu isimlerin hicbirini tanımlayamadığını acıklamıstı... Acaba onları tekrar, bu sefer ilk

paragraflarıyla birlikte gonderebilir miydi? Boylece onların ne olduğunu bilebilecekti. Alonda'ysa

besinci bir troll soyu olduğu konusunda kararlıydı ve belli ki Khadgar yaratıklarla ilgili gerekli kitapları

bulamamıstı. Genc buyucu goruleri kontrol altına almanın bir yolunu ararken onların isteklerini

cevapsız bırakmaktan buyuk bir memnuniyet duyuyordu.

Gorunuse gore aradığı buyusel sozler icin kullanacağı anahtar, basit bir ileriyi gorme buyusu

olacaktı. Uzaktaki nesnelerin ve uzak yerlerin goruntusunu veren bir kehanet buyusu... Rahiplere ozgu bir buyu kitabı,

bunların bir kutsal goru icin kullanılan sozler olduğunu anlatıyordu ama bu onların din adamlarının

isine yaradığı kadar Khadgar’ın da isine yaramıstı. Her ne kadar bu rahip buyusu mekanlar arasında

calısıyorduysa da belki biraz değisiklikle zamanlar arasında da calısabilirdi. Khadgar bunun, kararlı,

mekanik bir evrendeki zaman akısıyla normalde imkansız olacağı sonucuna varmıstı.

Ancak gorunduğu kadarıyla, en azından Karazhan'ın duvarları icinde zaman bir kum saatiydi ve

zamanın birbirinden kopuk parcalarını tanımlamak daha mumkundu. Ve eğer bir parca bir tek zaman

zerresine takılırsa, bu zerreyi baska birinin yanma hareket ettirmek daha kolay olacaktı.

Baskaları Medivh'in kulesinin duvarları icinde bunu denemis olsa bile kutuphanede buna dair bir

ipucu yoktu. Tabii eğer bu, demirden balkon kısmında durmakta olan en iyi sekilde korunan ya da

okunması mumkun olmayan ciltlerde kayıtlı değildiyse... Diğer ziyaretcilerin diğer notlarına hakim

olan goruler konusuna Medivh'in kendi elinden olan notlar tuhaf bir sekilde ilgisiz gorunuyordu.

Medivh bu bilgiyi baska bir yerde mi saklıyordu, yoksa gercekten de bu yapının duvarlarının

otesindeki meselelere, onun icinde olan bitenlerden daha mı fazla ilgi duyuyordu?

Bir buyuyu yeni bir amaca uygun hale getirmek sadece birkac sozcuğu değistirmek ve icerdiği bir

hareketi değisikliğe uğratmaktan ibaret değildi. Bu islem, kehanet buyusunun nasıl calıstığına, neleri

ortaya cıkardığına ve bunu nasıl yaptığına dair derin ve kesin bir bilgi gerektiriyordu. Bir el hareketi

değistiğinde ya da kullanılan tutsu cesidi formulden cıkarıldığında sonuc buyuk olasılıkla tam bir

basarısızlık olurdu ve enerjiler zararsız bir sekilde dağılırdı. Ara sıra enerjiler

 

kontrolden cıkıp etrafa sacılırdı ama genelde basarısız bir buyunun tek sonucu canı sıkılmıs bir

buyucu olurdu.

Khadgar calısmaları sırasında, bir buyunun olağanustu sonuclar ortaya cıkararak basarısızlığa

uğramasının, basarısız buyunun amaclanan asıl buyuye cok yaklasmıs olduğunu gosterdiğini

kesfetmisti. Buyuler aradaki bosluğu kapamaya ve bir seylerin gerceklesmesini sağlamaya

calısıyorlardı ama sonuc her zaman buyuyu yapanın istediği gibi olmuyordu, elbette ki bazen

basarısızlığa uğrayan buyuculer bu deneyimden sağ cıkamıyorlardı.

Bu islem sırasında Khadgar, Medivh'in bir anda geri donup okuna okuna eskimis kahramanlık

siirini ya da baska bir ıvır zıvırı bulmak icin kutuphaneye dalacağından korkuyordu. O zaman

ustasına ne yapmayı denediğini soyleyecek miydi? Ve eğer soylerse Medivh ona destek mi

olacaktı, yoksa bunu ortaya cıkarma cabasını yasaklayacak mıydı?

Bes gun sonra Khadgar buyu yapım asamasını tamamladığını hissetti. Buyunun ana cercevesi

uzağı gorme buyusuyle aynı kalmıstı ama buyu simdi kulenin icinde var olması gereken kesintileri

bulup onlara ulasmayı sağlayacak bir rastlantısallık faktoruyle guclendirilmisti. Bu yerini sasırmıs

zaman parcaları biraz daha parlak, biraz daha sıcak ya da sadece yakın cevreden biraz daha

tuhaf olacaklar ve boylece buyunun butun kuvvetini kendilerine cekeceklerdi.

Buyu, eğer calısırsa, aynı zamanda goruyu daha netlestirecekti. Bu, diğer uctaki sesleri

toplayıp bozulmaları engelleyecek ve yaslı bir adamın daha iyi duyabilmek icin elini kulağına

dayaması durumunda olduğu gibi onları bir araya toplayacaktı. Merkezi konumdan uzaktaki

sesler icin ise yaramayacaktı ama buyucunun gorduklerinin yanı sıra insanların ne soylediklerinin

de duyulmasını sağlaması gerekiyordu.

Besinci gunun aksamı Khadgar hesaplamalarını bitirmis, buyude kullanılan guclerle formulu

duzenlemis, sıralamalarını ve dizilislerini tek bir metinde toplamıstı. Bir seyler cok korkunc bir bicimde gelisecek olursa en

azından Medivh neler olduğunu anlayabilecekti.

Medivh'in elbette buyu malzemeleriyle dolu, tam techizatlı bir kileri vardı. Bu kilerin icinde cesitli

kokulara sahip, buyulu otların olduğu bir bolum ve yarı değerli dovulmus taslardan olusan bir

mucevherat kısmı vardı. Khadgar kutuphanede cizdiği buyu cemberi icin bu tasların icinden ametisti

secmisti ve sonra buyulu kızıl cakmaktasından runlerle onun icini doldurmustu. Gizli guclerle dolu

sozleri tekrarlamıs (genc buyucu bunların coğunu Dalaran'dan ayrılmadan once de biliyordu) ve

hareketlerin ustunden tekrar gecmisti (bunların hemen hepsini bu buyu icin hazırlamıstı). Celp

cuppelerini giymis (bu bir etkisi olmasından cok sans getirmesi icindi) ve buyu cemberinin icine

adımını atmıstı.

Khadgar zihninin durulup sakinlesmesini bekledi. Bu hızla yapılacak bir savas buyusu ya da

dusunulmeden yapılacak basit bir gosteri buyusu değildi. Tersine, bu derin ve guclu bir buyuydu. Bu

buyu, eğer Menekse Hisar'da olsa, diğer buyuculerin uyarı amaclı himaye buyulerini harekete gecirip

onların hızla kendisinin yanma gelmelerine neden olurdu.

Genc buyucu derin bir-nefes alıp buyuye basladı.

Buyu zihninde ılık, sıcak bir enerji topu olusturmaya baslamıstı. Yuzeyde gokkusağının renklerinde

dalgalar kımıldanırken, Khadgar bu enerjinin kendisinin icinde gittikce katılastığını hissedebiliyordu.

Bu, buyunun ozuydu. Genelde bu oz, gercek dunyada buyuyu yapanın uygun gorduğu sekilde

değisiklik yapmak icin cabucak harekete gecerdi.

Khadgar kureyi istediği ozelliklere uygun hale getirip kuleye yerlesmis gorunen zaman

parcacıklarını arayıp bulacak, onları sıralayacak ve tek bir goruyu hazırlayacak sekilde değistirdi.

Sanki dusunceler hayali kureyle birlikte zihninde derinlere iniyordu. Buna karsılık kure simdi sadece

talimat ve

 

yonlendirme bekleyerek daha yuksek tonda bir uğultu sesi cıkarıyor gibiydi.

"Bana bir goru goster," dedi genc buyucu. "Bana genc Medivh'e ait bir goru goster."

Đce doğru gocen bir yumurtanın cıkaracağı bir sesle, buyu zihninden uzaklasıp aldığı emri yerine

getirmek uzere gercek dunyaya sızdı. Bir hava akımı oldu ve Khadgar etrafına bakındığında

kutuphane daha once olduğu gibi değismeye basladı.. Goru yavas yavas Khadgar’ın zamanına ve

mekanına doğru hareket ediyordu.

Ancak hava birden soğuyunca, Khadgar yanlıs goruyu cağırdığını anladı.

Sanki birisi bir pencereyi acık bırakmıs gibi soğuk bir hava akımı kutuphanenin icinde dolastı.

Esinti bir akımdan dondurucu bir ruzgara ve sonra da buzullara ozgu bir fırtınaya donustu ve

Khadgar bunun bir illuzyon olduğunu bilmesine rağmen iliklerine kadar urperdi.

Goru yayıldıkca kutuphanenin kapıları yok olup yerlerini bir beyazlığa bıraktılar. Dondurucu ruzgar

kitaplarla elyazmalarının uzerinde gezindi ve gectiği yerde kaim ve sert bir kar ortusu bıraktı.

Masalar, raflar ve sandalyeler once karın arkasında kaldı, sonra da kaim ve ağır kar tanelerinin

kapıldığı girdabın icinde kayboldu.

Ve simdi Khadgar bir tepenin yamacında, bacakları dizlerine kadar bir kar tabakasının icine

gomulmus halde ama hic iz bırakmadan duruyordu. O, bu gorunun icinde bir hayaletti.

Yine de o etrafında bakınırken, nefesi donuyor ve done done yukseliyordu. Sağında dinmekte olan

kar fırtınasında ustleri dolmus, yaprak dokmeyen karanlık ağaclardan olusan bir koru vardı. Solunda,

ileride ise buyuk beyaz bir ucurum. Khadgar once bunun kirecli bir maddeden olustuğunu dusundu

ama sonra bunun buz olduğunu fark etti. Sanki birisi

 

buz tutmus bir nehri alıp diklemesine yerlestirmisti. Buz tutmus nehir Dalaran'daki bazı dağlar kadar

yuksekti ve kucuk, siyah sekiller onun ustunde hareket etmekteydi. Bunlar atmaca ya da kartaldı,

gerci eğer gercekten buzlu ucuruma yakındılarsa devasa boyutlarda olmalıydılar.

Khadgar’ın ilerisinde bir vadi ve vadiye tırmanan bir ordu vardı.

Ordu gectiği yerlerde karları eritiyor ve ardında sumukluboceğin izi gibi kirli, siyah bir leke

bırakıyordu. Ordudakiler kırmızı giysiler giyiyor, iri boynuzlu miğferler takıyor ve arka kısmı yuksek,

siyah pelerinler tasıyorlardı. Ustlerinde her tur silah olmasından avcı oldukları anlasılıyordu.

Ordunun en basındaki liderleri bir sancak tasıyordu ve bu sancağın da tepesine kanları damlayan,

kopuk bir kafa takılmıstı. Khadgar onun yesil pullu, iri bir hayvan olduğunu dusundu ama sonra onun

bir ejderha kafası olduğunu fark edince oylece kalakaldı.

Boyle bir yaratığın kafatasını Menekse Hisar'da gormustu ama hic yakın zamana kadar sağ olan

bir tanesini goreceğini dusunmemisti. Acaba goru onu gercekte ne kadar geriye goturmustu?

Devlerden olusan ordu yuruyus sarkısı olması gereken bir seyler boğuruyordu. Aslında bu sarkı

bir dizi lanet ya da meydan okuma haykırısından farksızdı. Sesleri sanki buyuk bir kuyunun

dibindeymisler gibi dağınık geliyordu ama en azından Khadgar onları duyabiliyordu.

Ordu yaklastıkca Khadgar onların ne olduğunu ayırt edebildi. Suslu miğferleri miğfer değil, kendi

etlerinden cıkan boynuzlardı. Pelerinleri giysi değil, sırtlarından cıkan yarasa kanadı benzeri buyuk

kanatlardı. Kırmızı renkli zırhları icin icin parlayan ve karları eriten kendi kalın etleriydi.

Bunlar iblistiler. Guzbah'ın derslerinde ve Korrigan'ın gizli kitapcıklarında gecen yaratıklardı. Kana

susamıslıkta ve sadistlikte orkları bile asan canavar mahluklardı. Buyuk, genis govdeli kılıcları kanla yıkanmıstı ve

Khadgar simdi onların vucutlarının da kurumus kan lekeleriyle dolu olduğunu gorebiliyordu.

Burası ve bu zaman her neresiyse, onlar buradaydılar ve ejderhaları avlıyorlardı.

Genc buyucunun arkasından yumusak bir halının ustundeki bir adım sesinden daha yuksek

tonda olmayan, yumusak, bozulmus bir ses geldi. Khadgar dondu ve avcı iblis grubuna bakan

kucuk tepenin ustunde yalnız olmadığını fark etti.

Kadın, Khadgar’ın arkasından fark ettirmeden yaklasmıstı ve eğer onu gormusse bile hic

ilgilenmemisti. Đblislerin toprağa sacılan bir hastalığın vucuda gelmis hali gibi olmalarına benzer

bir sekilde, bu kadın da kendi gucunun yarattığı hissi etrafa yayıyordu. Bu parıltılı bir guctu. O,

karların ustunden suzulerek gecerken etrafındakileri saran ve canlandıran bir guctu. O gercekti

ama beyaz deriden cizmeleri karda sadece cok solgun izler bırakıyorlardı.

Kadın uzun boylu ve gucluydu; ve de asağıdaki vadide ilerleyen mahluklardan korkmuyordu.

Kıyafeti etrafındaki karlar kadar beyaz ve lekesizdi; kucuk, gumus pullardan yapılma bir yelek

giyiyordu. Yesil ipekten astarlı, beyaz kukuletalı buyuk, kurklu bir kap ardında dalgalanıyordu. Bu

kap boynunda duran, gozleriyle aynı yesil renkte bir tasla tutturulmustu. Sarı saclarını tutan

sadece gumus bir tac vardı ve soğuktan, hayalet Khadgar’ın etkilendiğinden daha az etkilenmis

gibi gorunuyordu.

Ama genc buyucunun dikkatini ceken onun gozleriydi: Bir yaz ormanı gibi yesil, cilalanmıs bir

yesim tası gibi yesil, fırtına sonrasındaki bir okyanus gibi yesildi. Khadgar bu gozleri tanımıstı

cunku daha once benzer gozlerin delici bakıslarını hissetmisti ama onun oğlunun gozlerinin...

 

Bu Aegwynn di. Medivh in annesi, efsane olacak kadar yaslı, neredeyse olumsuz olan guclu

buyucuydu.

Khadgar nerede olması gerektiğini de anlamıstı: Bu, Aegwynn'in iblis guruhuyla yaptığı savastı.

Sadece kağıt parcalarında kalmıs, kutuphanenin rafındaki kahramanlık siirinin bolumlerinde anlatılan

bir efsaneydi.

Khadgar bir bas ağrısıyla birlikte yaptığı buyunun neresinde sorun cıktığını fark etti. Khadgar onu

son gorduğunde Medivh gitmeden once bu parsomen tomarını istemisti. Buyu yanlıs bir yone gidip

Medivh'e ait yeni bir goruden, onun son olarak kontrol ettiği efsaneye mi kaymıstı?

Bakıslarını asağıdaki avcı iblis grubuna diken Aegwynn’in yuzu asıldı. Kaslarını ayıran tek bir cizgi

hosnutsuzluğunu belli ediyordu. Yemyesil gozlerinde ısıklar parıldadı ve Khadgar onun icinde gizli

guclerle dolu bir fırtınanın yaklasmakta olduğunu tahmin etti.

Bu ofkenin dısa cıkması uzun surmedi. Aegwynn kolunu kaldırdı; ezgili, kısa, yarım yamalak bir

dizi sozcuk soyledi ve parmak uclarından simsekler cıktı.

Bu sadece bir celbbaz yıldırımı değildi. Hatta bir yaz fırtınasının en amansız darbesi bile değildi.

Bu, elementsel bir yıldırım parcasıydı. Soğuk havada bir kavis cizerek ilerlemis ve afallamıs iblis

zırhına carpmıstı. Yıldırım bosluğu yarıp gecerken hava en temel elementlerine kadar bolunmustu.

Onun gecisiyle havaya keskin ve acı bir koku yayılmıstı. Yıldırımın bir anlığına doldurduğu bosluğu

kaplayan havada, bir gumburtu kopmustu. Khadgar kendisinin oradaki bir hayal ve bunun bir goru

olduğunu bilmesine, butun bunlara ve kendi hayalet halinden dolayı seslerin kısık geldiği gerceğine

rağmen, kendine hakim olamayarak gizemli yıldırımın ısığından ve metalik cınlamasından yuzunu

burusturup irkilmisti.

Yıldırım buyuk yesil ejderhanın kopuk kafasını tasıyan, sancak tasıyıcısına carptı ve onu olduğu

yerde yakıp yok etti. Etrafındakilerinse patlamayla ayakları yerden kesildi ve sıcak komur parcaları gibi karların

ustune dustuler. Bazıları tekrar ayağa kalkamadı.

Ancak avcı grubunun coğunluğu tesadufen ya da planlı olarak buyunun etki alanı dısındaydılar.

Her biri on tane insandan daha iri olan iblisler saskınlıkla irkildiler ama bu sadece bir an surdu.

Đclerinden en iri olanı, kırık metal canların sesini andıran bir dilde bir seyler haykırdı ve iblislerin yarısı

kanatlanıp Aegwynn’in (ve Khadgar’ın) olduğu yere doğru hucum ettiler. Diğer yarısı kara

meselerden yaylarını ve celik oklarını cıkardılar. Okları fırlattıklarında celikler alev aldı ve bir ates

yağmuru onlara doğru alcalmaya basladı.

Aegwynn irkilmedi. Tek yaptığı elini bosluğu supurur gibi kaldırmak oldu ve onunla ates

yağmuru arasındaki butun gok mavi renkli bir alev duvarıyla ortuldu. Bu duvar turuncu ve kırmızı

renkli okları sanki bir nehre dusmusler gibi yutuverdi.

Aslında oklar sadece hucum edenleri korumak icindi. Dağılıp giden mavi duvarın icinde

fırlayan iblisler gokyuzunden Aegwynn'e doğru inise gectiler. En azından yirmi tane olmalıydılar.

Her biri bir devdi ve muazzam kanatlarıyla gokyuzunu golgeliyorlardı.

Khadgar, Aegwynn’e baktı ve onun gulumsemekte olduğunu gordu. Bu inanclı, kendinden

emin bir gulumsemeydi ve genc buyucu aynı gulumsemeyi orklarla savasırken Me-divh'in

yuzunde de gormustu. Aegwynn kendinden eminden de oteydi.

Khadgar bakıslarını daha once okcuların durduğu vadiye indirdi. Đblisler ise yaramayan

silahlarını bırakmıslardı ve simdi bir araya gelmis, alcak, vızıltılı bir tonda buyulu ezgileri

mırıldanıyorlardı. Etraflarındaki hava eğrilip bukuldu ve gercekliğin ortasında bir delik belirdi. Bu,

saf beyazlıkla tezat olusturan kotuluk dolu bir karanlıktı. Ve bu delikten baska

 

iblisler cıktı: Cins cins yaratıklar; hayvan kafalı olanlar, gozlerinde alevler yananlar, yarasa, bocek ve

buyuk lescil kusların kanatlarına sahip olanlar... Bu iblisler de koroya katıldı ve yarık daha da

genisleyerek Carpık Ote Diyar'dan daha fazla iblis tohumunu soğuk kuzey havasına cekti.

Aegwynn korodakilere ve destek kuvvetlerine aldırıs etmeyip serinkanlılıkla, yukarıdan

ustune doğru inmekte olanlara odaklandı.

Avucu yukarı donuk olan elini boslukta hareket ettirdi. Ucan iblislerin yarısı cama donustu ve

hepsi gokyuzunden asağı dustuler. Kristale donusmus olanlar dustukleri yerlerde kulak

tırmalayıcı sesler cıkararak parcalandılar. Hala hayatta olanlarsa tok bir sesle yere dusup tekrar

ayağa kalktılar. Tanrısal kanla lekelenmis silahları ellerindeydi. Geriye on tane kalmıstı.

Aegwynn yumruk yaptığı sol elini, dik duran sağ elinin acık avucuna yerlestirdi. Ve hayatta

kalan iblislerden dordu eridi. Karların arasına kulce gibi inerlerken kırmızımsı etleri eriyip

kemiklerinden ayrıstı. Curuyup giden gırtlakları kendi kuruyan ederiyle dolana kadar

haykırdılar. Geriye altısı kalmıstı.

Aegwynn elini bosluğu kavrayacak gibi ileri uzatınca uc iblis daha patladı ve icleri boceklere

donuserek onları icten dısa doğru parcaladılar. Vucutları sinek, arı ve esekarısı kumelerine

donusup ormana doğru dağıldığı icin cığlık atmaya bile zaman bulamadılar. Geriye ucu kalmıstı.

Aegwynn ellerini birbirinden ayırdı ve iblislerden birinin kollarıyla bacakları sanki gorunmez

bir el onları koparmıs gibi govdesinden ayrıldı. Đkisi kalmıstı. Aegwynn iki parmağını kaldırdı ve

iblislerden biri kum tanelerine donustu. Olurken haykırdığı lanet dondurucu esintide kaybolup

gitti.

Geriye bir tane kalmıstı. Bu en irileri, lider olan, emirleri haykırandı. Khadgar yakın

mesafeden, onun cıplak goğsunun

 

yara izleriyle bezenmis olduğunu ve goz cukurlarından birinin bos olduğunu gorebiliyordu. Diğeriyse

nefretle alev alev yanıyordu.

Đblis saldırmadı. Aegwynn de oyle. Onun yerine ikisi de bir an donmus gibi durdular. Asağılarında

kalan vadi iblislerle dolmustu.

Sonunda iblis tohumu devasa yaratık hırıldadı. Sesi Khad-gar'm kulağına net ama uzaktan

geliyordu.

"Sen ahmağın tekisin, Tirisfal'ın Bekcisi," dedi. Dudakları insan dilini konusurken cok zorlanıyordu.

Aegwynn camdan bir hancer kadar keskin ve ince bir kahkaha attı. "Oyle miyim, kotuluk tohumu?

Buraya senin ejderha avım dağıtmak icin geldim. Gorunuse gore bunu basardım."

"Sen kendine fazlaca guvenen bir ahmaksın," dedi kelimeleri yarım yamalak telaffuz eden iblis.

"Sen sadece birkac tanemizle savasırken buyucu kardeslerim baskalarını getirdi. Bir tabur dolusu

iblisi... Butun incubusları* ve sıradan iblisleri, butun kabusları, golge-tazılarını, butun karanlık

lordlarını ve Ates Lejyonu 'mm kumandanlarını... Sen su birkac tanesiyle uğrasırken onların hepsi

buraya geldi."

"Biliyorum," dedi Aegwynn, sakince.

"Biliyor musun?" diye boğurdu iblis, gırtlaktan bir kahkahayla. "Issızlığın ortasında, butun iblisler

sana karsı toplanmısken yalnız basına olduğunu biliyor musun? Biliyor musun?"

"Biliyorum," dedi Aegwynn ve bunu soylerken sesinde bir gulumseme vardı. "Yandaslarının

mumkun olduğunca coğunu buraya getireceğini biliyorum. Bir Bekci karsı koyamayacağın buyuklukte

bir hedefti."

*) Incubus: Ruyalara girip kadınları bastan cıkarıp onlarla sevisen iblis.

 

"Biliyor musun?" diye bağırdı iblis tekrar. "Ve yine de bu terk edilmis yere tek basına geldin,

oyle mi?"

"Biliyorum," dedi Aegwynn. "Ama asla tek basıma olduğumu soylemedim."

Aegwynn parmaklarını saklattı ve gokyuzu birden karardı. Sanki buyuk bir kus surusu

kacısırken gunesin onunu kapamıstı.

Tek farkı, bunlar kus değildiler. Bunlar ejderhalardı. Havada Khadgar’ın var olduğunu hayal

edebileceğinden bile fazla ejderha vardı. Đri kanatlarıyla havada asılı kalarak Bekci'nin isaretini

bekliyorlardı.

"Ates Lejyonu'nun kotuluk tohumu," dedi Aegwynn. "Ahmak olan sensin."

Đblislerin lideri hay kırar ak kanlı kılıcını havaya kaldırdı. Aegwynn ondan cok hızlıydı. Uc

parmağı ileri uzanmıs elini yukarı kaldırdı ve kotuluk tohumunun yaralarla dolu goğsu

buharlasıp geride sadece kanlı zerrelerden olusan bir bulut bıraktı. Kaslı kolları iki tarafa

duserken gucsuz kalan bacakları katlanıp iblisin yere devrilmesine neden oldu ve kafası, gecirdiği

sokla aldığı afallamıs bir ifadeyle, eriyen karların icine dusup yok oldu.

Bu ejderhaların beklediği isaretti. Hepsi hemen, bir arada duran iblis guruhuna donduler.

Buyuk kanatlı yaratıklar her yonden dalısa gecti ve acılmıs cenelerinden alevler fıskırdı.

Đblislerin en on safları yanıp tutusarak bir anda kule donustuler. Diğerleriyse silahlarını

cıkarmaya, kendi buyulerini hazırlamaya ya da savas alanından kacmaya calısıyorlardı.

Ordunun ortasında buyulu bir ezgi yukseliyordu. Bu seferki yoğun bir istek ve atesli bir

haykırıstı. Bunlar iblis buyuculerinin en gucluleriydi. En dıstakiler ejderhalarla olumune

mucadele ederken enerjilerini odaklamıslardı.

Đblisler tekrar gruplasıp saldırıya karsılık verdiler ve bu kez vucutları demir oklarla ve yanan

ok baslarıyla, buyulu zehirlerle ve cıldırtıcı gorulerle delik desik olan ejderhalar gokyuzunden asağı dusmeye basladı. Yine de

iblislerin merkezinin etrafındaki cember, gitgide artan ejderhaların iblislerden avın ocunu almalarıyla

daralıyor, merkezden yukselen haykırıslar daha caresiz ve belli belirsiz hale geliyordu.

Khadgar bakıslarını Aegwynn’e cevirdiğinde onun karların icinde tamamen hareketsiz

durduğunu gordu. Yumrukları sı-kılı, yesil gozleri gucle parıl parıl ve disleri korkunc bir sırıtısla

kenetlenmis haldeydi. O da, Khadgar’ın yeteneğinin bile tanımlamak icin yetersiz kaldığı,

karanlık ve insanlıkdısı bir buyusel ezgi mırıldanıyordu. Đblislerin olusturduğu buyuye karsı

savasıyordu ama aynı zamanda ondan enerji de cekiyordu. Bir kılıcın, celiğinin onu daha

dayanıklı ve etkili kılmak icin kendi ustune katlanması gibi Aegwynn de gizemli kuvvetin icindeki

kuvveti kendi ustune katlıyordu.

Đblis topluluğunun merkezinden yukselen haykırıslar galeyana donusmustu ve simdi

Aegwynn kendi kendine bağırarak etrafında bir enerji bulutu topluyordu. Artık sacları dağılmıs

ve ucusuyordu. Bekci iki kolunu da kaldırıp celp buyusunun son sozcuklerini soyledi.

Đblis guruhunun merkezinde, buyuculerin buyulu ezgiler soyledikleri, cığlık attıkları ve

yakardıkları merkezde bir ısık parladı. Bu evrende olusan bir yırtılmaydı. Bu seferki parlak bir

yırtılmaydı, sanki gunesin kendisine bir gecit acılmıstı. Enerji helezonlar cizerek dısarı tastı ve bu

enerji onları sararak yakıp yok ederken, iblisler cığlık atmaya bile fırsat bulamadılar. Onlar yok

olup gittikten sonra yanan, bedenlerinin zihinde kalan golgeleri, onların bir zaman var

olduğunun tek kanıtıydı.

Butun iblisler ve iblis guruhunun merkezine cok yaklasmıs olan birkac ejderha bu enerji

tarafından yakalanmıstı. Ateste yanan pervaneler gibi yakalanmıs ve aynı sekilde yok olup

gitmislerdi.

 

Aegwynn hırıltılı bir nefes verip gulumsedi. Bu bir kurdun, bir yırtıcının, zafer kazanmıs birinin

gulumsemesiydi. Đblis guruhunun olduğu yerde artık buyuk bir bulut halinde gokyuzune yukselen bir

duman kumesi vardı.

Fakat Khadgar bakmaya devam ederken bulut duzlesti ve kendi ustunde toplanarak kabarık bir

fırtına bulutu gibi daha karanlık ve yoğun bir hal aldı. Buyukluğunu artırırken aynı zamanda daha da

guclendi, merkezi daha da karararak mor ve siyah tonlara yakın bir' renk aldı.

Ve Khadgar kararan bulutun icinden bir tanrının cıktığını gordu.

Bu devasa bir sekildi. Efsanelerdeki devlerin hepsinden daha buyuk, butun ejderhalardan daha

iriydi. Derisi bronzdan yapılmıs gibiydi ve ustunde eriyik obsidyenden siyah bir zırh vardı. Kocaman

sakalı ve darmadağın sacları canlı alevlerden olusuyordu ve karanlık kaslarının ustunden muazzam

boynuzlar cıkıyordu. Gozleri Sonsuz Cehennem Cukuru'nun rengindeydi. Karanlık buluttan hızla dısarı

cıkmıs ve ayaklarının bastığı yer sarsılmıstı. Ustunden yanan kan damlayan, runler-le islenmis

muazzam bir mızrak tasıyordu ve ucunda bir ates topu bulunan uzun bir kuyruğu vardı.

Geriye kalmıs olan ejderhalar savas alanından kacıp karanlık ormana ve uzaklardaki ucuruma

yonelmislerdi. Khadgar onları suclayamazdı. Medivh'in icindeki butun guc ve annesinin az Once

gosterdiği buyuk guc, bu iblis lordunun saf gucuyle kıyaslandığında iki kucuk mum gibi kalıyordu.

"Sargeras," diye bir yılan gibi tısladı Aegwynn.

"Bekci," diye gurledi buyuk iblis. Sesi bir okyanus kadar derindi. Uzaklardaki buzdan ucurum bu

cehennemlik sesi yankılamaktansa cokup dağılmayı tercih etti.

Bekci dimdik ayağa kalktı, diğer sac tellerinden ayrı dusmus sarı bir sac demetini taradı ve

konusmaya basladı: "Oyuncaklarını kırdım. Đsin burada bitti. Hala yasıyorken kac git."

 

Khadgar, Bekci'ye sanki kadın aklını kacırmıs gibi baktı. Genc buyucu bile onun bu deneyimden

bitkin dustuğunu gorebiliyordu. Khadgar’ın orklara karsı olan durumu kadar caresizdi. Hic suphesiz,

devasa iblis bu aldatmacayı fark edecekti. Kahramanlık siiri Aegwynn'in zaferinden bahsediyordu.

Acaba Khadgar bunun yerine onun olumune mi sahit olacaktı?

Sargeras gulmedi ama sesi her yere yayılıp Khadgar'ı bile boğdu. "Tirisfal'ın zamanı

dolmak uzere," dedi iblis. "Bu dunya yakında Lejyon'un saldırısı karsısında boyun eğecek."

"Bir Bekci olduğu surece bu olmayacak," dedi Aegwynn. "Ben ve benden sonra gelecekler

yasadıkca olmayacak. "Parmakları hafifce bukuldu ve Khadgar, onun icindeki gucleri

cağırdığım; algısını, iradesini ve enerjisini tek bir buyuk saldırı icin topladığını gordu. Khadgar

kendine hakim olamayarak bir adım geri cekildi. Sonra bir adım daha ve bir ucuncusu... Eğer

kendi yaslanmıs hali onu gorebiliyorduysa, eğer genc Medivh onu gorebiliyorduysa, bu iki

buyuk guc, buyucu ve canavar da onu goremez miydi?

Yoksa fark edilmek icin fazla mı kucuktu?

"Hemen teslim ol," dedi Sargeras. "Senin guclerini kullanabilirim."

"Hayır," dedi Aegwynn. Elleri sımsıkı yumulmustu.

"O halde ol, Bekci ve dunyan da seninle birlikte olsun," dedi devasa iblis ve kanayan run

mızrağını kaldırdı.

Aegwynn iki elini de kaldırdı ve ağzından yarı lanet, yarı dua bir haykırıs dokuldu. Avuc

iclerinden bu dunyada hic gorunmemis renklerde, alevler kaplı bir gokkusağı fıskırıp saldırıda

bulunan bilincli bir yıldırım gibi yukarı doğru suzuldu ve Sargeras'ın goğsunun ortasına inen bir

hancer gibi hedefini buldu.

Khadgar'a bu, bir tekneye atılmıs ok kadar kucuk ve etkisiz gorundu. Ancak Sargeras bu

darbeyle sarsıldı, geriye

 

doğru yarım yamalak bir adım attı ve muazzam mızrağını dusurdu. Silah yere, toprağa dusen bir

meteor gibi carptı ve Khadgar’ın ayağının altındaki karlar yarıldı. Genc buyucu biri dizinin ustune

cokse de bakıslarını kaldırıp iblis lorduna baktı.

Aegwynn'in buyusu carptıktan sonra bir karanlık yayılmaya baslamıstı. Hayır, bu karanlıktan cok

bir serinlikti. Dev iblisin ısınan bronz eti oluyor, yerini soğuk ve hareketsiz bir kutleye bırakıyordu.

Goğsunun ortasından dısa doğru yabanıl bir ates gibi parlıyor ve ardında tukenip bitmis etini bırakıyordu.

Sargeras gittikce buyuyen belayı once saskınlıkla, sonra idrakle ve sonra da korkuyla seyretti. Bir

elini kaldırıp ona dokunduğunda bela bu uzva da yayıldı ve ardında kaba, siyah bir metalden

hareketsiz bir kutle bıraktı. Simdi Sargeras kendi kendine buyulu bir ezgi mırıldanmaya baslamıstı;

sureci tersine cevirmek, bu akısı durdurmak, etini tuketen atesi sondurmek icin elindeki butun

enerjiyi toplamaktaydı. Ağzından dokulen sozcukler daha hararetli ve atesli bir hal aldı, derisinin

henuz etkilenmemis olan kısmı yeni bir yoğunlasmayla seğirdi. Bir gunes gibi ısıldıyor, karanlık soğuk

kalbinin olması gereken yere ulasırken lanetler haykırıyordu.

Sonra yeni bir ısık patlaması olustu. Bu seferki, iblis guruhunu yok eden ısık kadar yoğundu ve

Sargeras’ın ustunde toplanmıstı. Khadgar bakıslarını kacırıp Aegwynn’e baktı. Bekci, atesin ve

karanlığın dusmanının tuketisini seyrediyordu. Isığın parlaklığı gunu sonuklestirmis ve buyucunun

arkasında uzun golgeler uzanmıstı.

Sonra her sey sona erdi. Khadgar, gorusu tekrar normale donerken gozlerini kırpıstırdı. Tekrar

vadiye dondu ve devasa Sargeras'ı gordu. Dovme demirden yapılma bir sey gibi hareketsizdi ve

icindeki guc yanıp yok olmustu. Ağırlığı altında, ısınmıs buzul zemini cokmeye basladı ve yavas yavas olu bedeni one doğru devrilip tek

parca halinde yere carptı. Cevrelerini saran hava hareketsizdi.

Aegwynn guldu. Khadgar ona baktığında hem yorgunluktan, hem de cılgınlıktan bitap dusmus

olduğunu gordu. Bekci ellerini ovusturup kıkırdadı ve devrilmis halde yatan deve doğru inmeye

basladı. Khadgar onun artık kar yığınlarının ustunde rahatlıkla duramadığını, tepeden asağı inerken

guclukle ilerlediğini fark etti.

Aegwynn ondan uzaklasırken kutuphane de geri gelmeye baslamıstı. Karlar kaim buhar

bulutlarına donustu ve ust katta asılı duran koridorun, rafların ve de sandalyelerin golgeleri

andıran sekilleri yavas yavas gorunur hale geldiler.

Khadgar hafifce arkasına, masanın olması gereken yere dondu ve her sey normal halini aldı.

Kutuphane, gercekliğine cok ani bir sekilde geri donmustu.

Khadgar’ın nefesi buz gibi cıktı genc adam tenini ovusturdu. Serindi ama soğuk değildi. Buyu

ozelde olmasa da genelde yeterince iyi islemisti. Goruyu getirmisti ama bu istenilen goru

değildi. Sorulması gereken soru neyin yanlıs gittiği ve bunu duzeltmek icin en iyi yolun ne

olduğuydu.

Genc buyucu katiplik araclarının durduğu keseye uzandı ve icinden bos bir parsomen kağıdı

ve araclarını cıkardı. Metal bir baslığı yazı aletinin ucuna takıp bir tasta ahtapot murekkebinin bir

kısmını eritti. Sonra cabucak, olan biteni not etmeye, her seyi baslatan buyuyu nasıl yaptığından

Aegwynn’in uzaklasırken karlara daha cok batmasına kadar olanları yazmaya basladı.

Bir saat sonra giris tarafından hastalıklı bir oksuruk sesi geldiğinde hala calısmaktaydı.

Khadgar dusuncelere oyle dalmıstı ki Moroes ikinci bir kez oksurene kadar bunu fark etmemisti.

 

Biraz rahatsız olan Khadgar bakıslarını kaldırdı. Yazmak uzere olduğu onemli bir sey, aklının

ucunda duran bir sey vardı ama zihninden kayıp gitmekteydi.

"Magus geri dondu," dedi Moroes. "Seni gozlemevi katında bekliyor."

Khadgar, sozcukler zihninde anlam kazanana kadar Moroes'e bir an bos bos baktı. "Medivh geri

mi dondu?" diyebildi sonunda.

"Soylediğim buydu," diye homurdandı Moroes. Sozcukler ağzından dirhemle dokuluyordu.

"Onunla Stormwind'e ucacaksın."

"Stormwind mi? Ben mi? Nicin?" diyebildi genc buyucu.

"Sen cıraksın da ondan," diye kaslarını cattı Moroes. "Gozlemevi, en ust kat. Griffonları cağırdım."

Khadgar ustunde calıstığı ise baktı: her detayı anlatan, satır satır, duzenli el yazısı... Aklında baska

bir sey daha vardı' ama yine de, "Evet, evet. Bekle de esyalarımı toplayıp sunu bitireyim," dedi.

"Acele etme," dedi hizmetli. "Stormwind Kalesi'ne ucmak icin seni cağıran sadece Magus. Onemli

bir sey değil." Sonra Moroes koridorda gozden kayboldu. "En ust kat," diyen sesi kendisi oradan

uzaklastıktan sonra, adeta sonradan aklına gelmis bir dusunce gibi duyuldu.

Stormwind, diye dusundu Khadgar. Kral Llane'in kalesi. Oraya gitmesini gerektirecek kadar onemli ne

olabilirdi? Acaba ork-larla ilgili bir haber mi alınmıstı?

Khadgar yazdıklarına baktı. Medivh'in geri donduğu haberi ve yakında yola cıkacakları bilgisiyle

dusunceleri dağılmıs ve zihni bu yeni vazifeye takılmıstı. Parsomene yazdığı son sozcuklere baktı:

Aegwynn’in iki golgesi var, yazıyordu.

Khadgar basını iki yana salladı. Dusuncelerinin akısı her ne yondeydiyse, simdi hepsi gitmisti.

Fazla murekkebi, yayıl

madığmdan emin olacak sekilde kurutup sayfaları kenara koydu. Sonra araclarını toplayıp hızla

odasına yollandı. Eğer griffon sırtında yolculuk yapacaksa seyahat kıyafetlerini giymeliydi ve eğer

kraliyet erkanının onune cıkacaksa iyi durumdaki celbbaz pelerinini de yanma almalıydı.

 

YEDİ

stoRmwinD

O zamana kadar Khadgar’ın gorduğu en buyuk binalar, Dalaran sehrinin dısındaki Carmıh Adası'nda

buluna-Menekse Hisar’ın kendisiydi. Kirin Tor'un gorkemi doruklara sahip kuleleri ve buyuk

koridorları, Khadgar ici hep bir gurur kaynağı olmustu. Bu yapıların lapis lazuli renginde kalın

arduvazla kaplı tepeleri hisara ismini verirdi. Genc buyucunun Lordaeron ve Azeroth boyunca yaptığı

butun yolculuklar boyunca hicbir sey, hatta Medivh'in kulesi bile, Kirin Tor'daki hisarın kadim

hasmetine yaklasamamıstı. Stormwind'e varana kadar...

Daha once yaptıkları gibi gece boyunca ucmuslardı ve bu kez genc buyucu, griffonu gecenin

dondurucu soğuğunda surerken uyukladığından emin olmustu. Medivh zihnine nasıl bir bilgi

koymussa hala islemekteydi cunku hem kanatlı yırtıcıyı dizleriyle yonlendirme yeteneği konusunda

hicbi kuskusu yoktu, hem de kendini evindeymis gibi hissediyordu. Beyninde bilginin bulunduğu

kısım bu sefer acı ver yordu, sadece sanki zihinsel doku iyilesmis ama geride yara izi bırakmıs gibi

hafif bir zonklama vardı. Yaradaki bilgi de gitmisti ama doku onu hala ayrı bir parca olarak tanıyordu.

 

Uyandığında gunes onun arkasında, ufkun tepesine ulasmıstı. Bir an panikleyip iri kanatlı yaratığın

hafifce yan yatmasına ve Medivh'in ardı sıra uzanan yoldan uzaklasmasına neden oldu. Đleride, sabah

gunesinde ansızın ve ısıl ısıl ortaya cıkan Stormwind vardı.

Bu altın ve gumusten bir hisardı. Surları sabah gunesinde kendi parıltılarını sacar gibiydiler

ve bir hizmetkarın temizlediği kadeh gibi parlıyorlardı. Catılar gumusten ince ince dovulmus gibi

ısıldıyorlardı. Khadgar bir an icin onların ustlerine sayısız kucuk mucevher yerlestirilmis

olduğunu dusundu.

Genc buyucu gozlerini kırpıstırıp basını iki yana salladı. Altın surların, yer yer ısıl ısıl

parlatılmıs, yer yer de karmasık bicimlerde oyulmus olsalar da sadece tastan yapılmıs olduğu

ortaya cıktı. Gumusten catılar sadece koyu renkli arduvaz ve mucevher sandığı seyler de

sadece safağın ısıklarım gokkusağı halinde yansıtan, bir araya toplanmıs ciylerdi.

Ama yine de Khadgar sehrin buyukluğu karsısında saskına donmustu. Lordaeron'daki her

sey kadar, belki de daha da buyuktu ve bu buyuk yukseklikten ucsuz bucaksızmıs gibi her yana

uzanıyordu. Khadgar merkezdeki istihkamın cevresine yapılmıs uc tam sur sırası ve farklı

bolgeleri ayıran daha alcak duvar saydı. Baktığı her yerde sehrin baska bir kısmını goruyordu.

Bu safak saatlerinde bile ortalık hareketliydi. Sabah sabah yakılmıs ateslerden dumanlar

yukseliyor, simdiden insanlar acık pazar meydanlarında ve yesil alanlarda toplanıyorlardı.

Ciftcilerle dolu buyuk arabalar ana kapılardan' ağır ağır dısarı, cıkıyor, sehrin surlarından

neredeyse ufka kadar uzanan duzenli, sıra sıra tarlalara doğru ilerliyorlardı.

Khadgar binaların yarısının ne olduğunu cıkaramamıstı. Buyuk kuleler herhalde universite ya

da tahıl ambarı olabilirlerdi. Dalgalanarak dokulen bir nehrin ustundeki selale, hey

 

betli su değirmenleri icin kullanılmıstı ama Khadgar onun amacını cozemedi. Cok ileride, sağda

birden bir alev yukseldi ama bunun kaynağının bir dokumhane mi, tutsak bir ejderha mı, yoksa

buyuk bir kaza mı olduğu bir muammaydı.

Bu, Khadgar’ın gorduğu en buyuk sehirdi ve tam ortasında da Llane'in kalesi vardı.

Orası baska bir yer olamazdı. Buradaki surlar gercekten altındanmıs, pencerelerin cevresiyse

gumus kaplanmıs gibiydi. Kraliyet binasının catısı safir kadar koyu ve kesif mavi arduvazla

kaplanmıstı. Khadgar onun sayısız kulelerinde Azeroth'un aslan kafasıyla, Kral Llane'in ev erkanının

isaretiyle vede ulkenin semboluyle suslu flamaları gorebiliyordu.

Kale binası, icindeki sayısız yan binalar, kuleler ve salonlarla kendi basına bir sehir gibiydi. Binalar

arasında, Khadgar’ın buyusel bir destek olmadan durmasının imkansız olduğunu dusunduğu

mesafeler boyunca kemerli koridorlar uzanıyordu.

Boyle bir yapı belki de ancak buyuyle yapılabilirdi, diye dusundu Khadgar ve sonra bunun belki de

Medivh'in burada bu kadar saygı gormesinin bir nedeni olabileceğini fark etti.l

Yaslı buyucu bir elini kaldırdı ve kulelerden birinin ustunde cember cizdi. Bu kulenin en ust katı

duz bir burctu. Medivh asağıya isaret etti; bir kez, iki kez, bir ucuncu kez... once Khadgar’ın inmesini

istiyordu.

Khadgar kabuk bağlamaya baslayan anılarından aldığı dersle iri griffonu titizlikle alcaktı. Kartal

kafalı dev hayvan kanatlarını buyuk bir yelken gibi geriye doğru cevirdi ve nazik bir inis icin

yavasladı.

Simdiden onu bekleyen bir delegasyon vardı. Mavi giysiler icindeki bir grup usak dizginleri

yakalamak ve griffonun kafasına ağır bir baslık gecirmek uzere one atıldılar. Ona yabancı gelen

anıları Khadgar'a bunun, doğan yetistiricilerinin yırtıcı kusun gorusunu engellemek icin kullandığı

bantlara

 

benzediğini hatırlattı. Baska bir usak sıcak inek bağırsaklarıyla dolu bir kovayı griffonun keskin

gagasının onune dikkatle yerlestirdi.

Khadgar griffonun sırtından kayarak asağı indi ve Lord Lothar tarafından sıcak bir sekilde

karsılandı. Đriyarı adam suslu cuppe ve pelerinin icinde daha da iri gorunuyordu. Suslu giysilerinin

ustunde yazmalı bir goğus zırhı ve omuzlarına yayılmıs altın-gumus islemeli bir harmani vardı.

"Cırak!" dedi Lothar, Khadgar’ın elini kendi muazzam buyuklukteki, etli pencesinin icine

sararak. "Hala kovulmamıs olduğunu gormek guzel!"

"Lordum," dedi Khadgar. Elini iri adamın mengene gibi sıkan elini kurtarmaya calısmamak

icin kendini zor tutuyordu. "Buraya ulasmak icin butun gece uctuk. Ben..."

Khadgar’ın sozlerinin geri kalanı cırpılan kanatların ruzgarı ve bir griffonun panik halindeki

otusu icinde kaybolup gitti. Medivh'in bineği gokyuzunden asağı kaydı ve Magus'un inisi daha

sert oldu. Muazzam yaratık taret boyunca kaydı ve neredeyse obur taraftan asağı

yuvarlanacakken Medivh dizginlere sert bir sekilde asıldı. Griffonun iri on penceleri mazgallı

surları penceledi ve neredeyse yaslı buyucunun kenardan asağı yuvarlanmasına neden

oluyordu.

Khadgar, Lord Lothar'dan emir beklemeden ok gibi ileri fırladı, mavi giysili bir suru usak ve

arkasından ağır adımlarla gelen Lothar onu takip ettiler.

Onlar yaslı buyucunun yanma geldiğinde, Medivh bineğinden inmis, dizginleri en bastaki

usağa uzatıyordu. "Ters yonden esen ruzgara lanet olsun!" dedi yaslı buyucu, sinirli bir sekilde.

"Size burasının kus evi icin tamamen yanlıs bir nokta olduğunu soylemistim ama burada

buyucuyu dinleyen yok. Đyi inisti, evlat," diye ekledi sonradan aklına gelmis gibi. O arada

usaklar onun griffonunun basında kumelenmis, hayvanı sakinlestirmeye calısıyorlardı.

 

Med, dedi Lothar, elini selamlamak icin uzatarak. "Gelebilmen iyi oldu."

Medivh sadece kaslarını cattı. "Elimden geldiği kadar cabuk geldim," diye cıkıstı buyucu,

Khadgar'ın hic fark etmediği bir hakarete cevap verir gibi. "Đste, ara sıra bensiz de idare etmeniz

gerekiyor."

Lothar, Medivh'in davranısından rahatsızlık duymustuysa bile bununla ilgili hicbir sey soylemedi.

"Yine de seni gormek guzel. Majesteleri..."

"Beklemek zorunda," diye onun sozunu tamamladı Medivh. "Simdi beni su odaya gotur. Hayır,

yolu ben de biliyorum. Onların Huğlar ve Hugarin olduğunu soyledin. Demek ki bu taraftan." Magus

bunları soyleyip donerek kulenin ic kısmına giden yan merdivenlere yoneldi. "Bes kat asağı in, sonra

bir kopru gec, sonra uc kat yukarı cık! Bir kus evi icim korkunc bir yer!"

Khadgar, Lothar'a baktı. Yapılı adam iri eliyle sacları dokulen basını sıvazlayıp basını iki yana

salladı. Sonra arkasında Khadgar'la Medivh'in pesine takıldı.

Onlar doner merdivenin sonuna vardığında Medivh gitmisti. Yine de ileriden hızla uzaklasmakta

olan bir sesin tekrar edip duran sikayetleri ve ara sıra da lanet edisi duyulabiliyordu.

"Đyi gununde," dedi Lothar. "Seni buyucu dairelerine gotureyim. Onu orada buluruz."

"Dun gece epey telaslıydı," dedi Khadgar, ozur dilercesine. "Bir sureliğine gitmisti ve anlasılan

cağrılarınız Karazhan'a o dondukten kısa bir sure sonra ulasmıs."

"Sana butun bunların ne hakkında olduğunu soyledi mi, Cırak?" diye sordu Lothar. Khadgar basını

iki yana sallamak durumunda kaldı.

Buyuk Savascı Anduin Lothar’ın kasları sertce catıldı. "Azeroth'un iki buyuk buyucusu oldu.

Vucutları neredeyse

 

tanınamayacak halde yanmıs, kalpleri de goğuslerinden sokulmus. Odalarında olmusler. Ve

kanıtlar..." Lord Lothar doğru sozcukleri secmeye calısıyor gibi bir an tereddut etti. "Kanıtlar iblislerle

ilgili bir faaliyeti gosteriyor. Bu yuzden Magus'u getirmesi icin en hızlı ulağı gonderdim. Belki o bize

neler olduğunu soyleyebilir."

"Cesetler nerede?" diye bağırdı Medivh, Lothar ve Khad-gar sonunda onun yanma vardığında.

Kaledeki kulelerden birinin neredeyse tepesindeydiler ve sehir, kapının karsısındaki dısarı cıkık, acık

pencereden onlerine seriliyordu.

Oda bir savas alanını andırıyordu. Sanki orklar, hem de dağınıklarından birkac tanesi, burada

arastırma yapmıslardı. Butun kitaplar raflardan asağı indirilmis, butun parsomen tomarları acılmıs ve

coğu da lime lime olmustu. Simya aracları parcalanmıs, tozlar ve merhemler kume kume etrafa sacılmıs,

hatta esyalar bile kırılmıstı.

Odanın ortasında bir guc halkası vardı. Bu zemine oyulmus bir yazıydı. Halka, aralarına gizli gucler

iceren sozler kazınmıs iki esmerkezli cemberden olusuyordu. Zemine kazılmıs yazılar derindi ve

yapıskan, karanlık bir sıvıyla doluydular. Yerde iki tane yanık izi vardı. Đkisi de insan boyutundaydı ve

cemberle pencere arasındaydı.

Khadgar’ın bildiği kadarıyla boyle kazınmıs halkalar tek bir amac icin kullanılıyordu. Menekse

Hisar'daki kutuphaneci bu konuda hep uyarılarda bulunurdu.

"Cesetler nerede?" diye tekrarladı Medivh ve Khadgar cevabın kendisinden beklenmiyor olmasına

sukretti. "Huğlar ve Hugarin'den geriye kalanlar nerede?"

"Bulunduktan bir sure sonra goturulduler," dedi Lothar, sakince. "Onları burada bırakmak uygun

olmazdı. Ne zaman geleceğini bilmiyorduk."

"Gelip gelmeyeceğimi bilmiyordunuz, demek istiyorsun," diye

cıkıstı Medivh. "Pekala, pekala. Yine de bir seyler bulabiliriz. Bu odaya kim gelmisti?"

"Celbbazlar, Lord Huğlar ve Hugarin..." diye basladı Lothar.

"Eh, elbette," dedi Medivh, sertce. "Burada olmuslerse burada olmaları gerekir. Baska?"

"Onları usaklarından biri buldu," diye devam etti Lothar. "Ve beni cağırdılar. Ben de cesetleri

goturmeleri icin birkac muhafız cağırdım. Onları henuz defnetmediler, tabii eğer incelemek

istiyorsan."

Medivh zaten derin dusunceler icindeydi. "Hımmm? Cesetleri mi, muhafızları mı? Onemli

değil, bunun icabına sonra bakabiliriz. Yani diyorsun ki bir usak, sen ve yaklasık dort muhafız

vardı. Simdi ben ve cırağım da eklendi. Peki baska biri?"

"Aklıma baska kimse gelmiyor," dedi Lothar.

Magus gozlerini kapatıp kendi kendine birkac sozcuk mırıldandı. Bu bir lanet de olabilirdi, bir

buyu de. Gozleri hızla acıldı. "Đlginc. Genc Guven!"

Khadgar derin bir nefes aldı. "Lord Magus."

"Senin gencliğine ve deneyimsizliğine ihtiyacım var. Benim ihtiyar gozlerim gormek

istediklerimi goruyor olabilir. Taze gozlere ihtiyacım var. Simdi, soru sormaktan cekinme.

Buraya gel ve odanın ortasında dur. Hayır, cemberin icinden gecme. Đcinde etkisi hala suren bir

buyu olup olmadığını bilmiyoruz. Burada dur. Simdi. Ne hissediyorsun?"

"Dağılmıs odayı goruyorum," diye konusmaya basladı Khadgar.

"Ne goruyorsun demedim," dedi Medivh, sertce. "Ne hissediyorsun dedim."

Khadgar derin bir nefes aldı ve duyuları keskinlestirip kayıp esyaları bulmayı sağlayan basit

bir buyu yaptı. Bu basit bir kehanet buyusuydu, Menekse Hisar'da yuzlerce kez kulwww.

 

lanmıstı. Ozellikle baskalarının saklı kalmasını istediği seyleri bulma konusunda cok ise

yarıyordu.

Ancak Khadgar daha ilk sozcukleri soylemeye basladığında bu sefer farklı olduğunu hissetti. Buyu

bu odada bir hantallık hissi veriyordu. Genelde buyu hafiflik ve zindelik hissi verirdi ama bu daha

koyu, neredeyse sıvı bir haldi. Khadgar hic boyle bir sey hissetmemisti. Bunun sebebinin guc cemberleri

mi, yoksa onceki buyuculerin gucleri ve yetileri mi olduğunu merak etti.

Bu yoğun bir histi. Sanki yıllarca kapalı kalmıs bir odadaki bayat hava gibiydi. Khadgar

enerjileri bir araya toplamaya calıstı ama onlar sanki direniyorlar, isteklerine ellerinden geldiğince

karsı cıkıyorlardı.

Khadgar odadaki gucten, buyusel enerjiden kendine daha fazlasını cekmeye calısırken

yuzune sert bir ifade yayıldı. Bu basit bir buyuydu. Aslında boyle buyulerin her zaman yapıldığı

bir yerde bunun daha kolay olması gerekirdi.

Ve birden genc buyucu, buyunun verdiği yoğun, pis kokulu histen boğulacak gibi oldu. Bu

his birden ustune dolmus ve etrafını sarmıstı. Sanki bir duvarın en alttaki tasını cekmis ve

duvarın kendi ustune yıkılmasına neden olmustu. Karanlık ve ağır buyunun kuvveti ustune kaim

bir ortu gibi yayıldı, altındaki buyuyu ezip ona fiziksel olarak diz coktur-du. Khadgar kendine

hakim olamayarak haykırdı.

Medivh hemen yanında belirip genc buyucunun ayağa kalkmasına yardım etti. "Tamam,

tamam," dedi Magus. "Bu kadarını bile basarmanı beklemiyordum. Đyi deneme. Harika isti."

"Neydi bu?" diyebildi Khadgar. Birden tekrar nefesine kavusmustu. "Daha once hissettiğim

hicbir seye benzemiyordu. Ağırdı. Direncliydi. Boğucuydu."

"O halde senin adına sevindim," dedi Medivh. "Bunu hissetmis olman iyi. Direnmis olman da

iyi. Buyu burada fazlawww.

 

sıyla carpılmıs durumda. Bu daha once olanlardan geriye kalan bir sey."

"Yani bir tur hayal gibi mi?" dedi Khadgar. "Ben Karazhan'da bile hic..."

"Hayır, oyle değil," dedi Medivh. "Cok daha kotu bir sey. Burada olmus olan iki buyucu, iblis

cağırıyorlardı. Burada hissettiğin sey, bu buyudeki ağırlık bunun iziydi. Burada bir iblis vardı.

Huğlar ve Hugarin'i olduren buydu. Zavallı, guclu sersemler."

Bir an bir sessizlik oldu ve sonra Lothar, "Đblisler mi?" dedi. "Kralın kulelerinde mi? Buna

inana..."

"Ah, inan," dedi Medivh. "Ne kadar bilgili ve zeki, bilge ve olağanustu, guclu ve kudretli

olursa olsun bir buyucu icin her zaman bir guc kırıntısı daha, bir parca bilgi daha, oğrenilecek

bir sır daha vardır. Bence bu ikisi bu tuzağa dusup Otedeki Buyuk Karanlık'ın otesinden gucleri

cağırdılar ve de bunun bedelim odediler. Sersemler. Onlar arkadaslarım, meslektaslarım ve de

sersemdiler."

"Ama nasıl olur," dedi Lothar. "Eminim koruma buyuleri olmalıydı. Bu gizemli bir guc

cemberi."

"Kolayca asılır, kolayca kırılırlar," dedi Medivh. Đki buyucunun kurumus kanlarıyla donuk

donuk parlayan halkanın ustune eğilmisti. Yere uzanıp soğumakta olan tasların ustunde yatan

ince bir calı parcası ortaya cıkardı. "Aha! Basit bir supurge calısı. Cağrı ayinine basladıklarında

bu calı buradaydıysa dunyadaki butun koruma buyuleri ve muskalar bile onları koruyamazdı.

Đblis, cemberi bir gecitten, bu dunyaya acılan bir kapıdan baska bir sey olarak gormemistir.

Cehennem alevleri parlayarak ortaya cıkmıs ve onu bu dunyaya getiren zavallı aptallara

saldırmıstır. Buna daha once de sahit oldum."

Khadgar basını iki yana salladı. Her taraftan ustune baskı yapan yoğun karanlık ustunden

bir miktar cekilmis gibi gorunuyor ve boylece o da zihnini toparlıyordu. Odaya goz atwww.

 

ti. Đcerisi zaten bir felaket alanıydı; iblis, saldırısı sırasında her seyi parcalara ayırmıstı. Eğer cemberin

gucunu kıran bir supurge calısı varsa mucadele sırasında baska bir yere gitmis olması gerekirdi.

"Cesetler nasıl bulundu?" diye sordu Khadgar.

"Ne?" dedi Medivh, neredeyse Khadgar'ı yerinden sıcratacak kadar sert bir tonda.

"Ozur dilerim," diye karsılık verdi Khadgar, hemen. "Soru sormam gerektiğini soylemistiniz."

"Evet, evet, elbette," dedi Medivh. Hasin ses tonu sadece bir miktar yumusamıstı. Kralın Buyuk

Savascısı'na donup, "Ee, Anduin Lothar," dedi. "Cesetler nasıl bulundu?"

"Ben iceri girdiğimde yerdeydiler. Usak onları hareket ettirmemisti," dedi Lothar.

"Sırtustu mu, yuzukoyun mu, efendim?" dedi Khadgar, elinden geldiğince sakin bir sekilde.

Kıdemli buyucunun buz gibi bakıslarını ustunde hissedebiliyordu. "Basları cembere mi, yoksa

pencereye mi donuktu?"

Lothar’ın yuzu bu hatırayla golgelendi. "Cembere donuktu. Ve yuzukoyundu. Evet, kesinlikle. Her

tarafları fena halde yanmıstı, onların Huğlar ve Hugarin olduğundan emin olmak icin ters cevirmek

zorunda kaldık."

"Ne anlatmaya calısıyorsun, Genc Guven?" dedi Magus. Simdi acık pencerenin yanında oturmus

sakalını sıvazlamaktaydı.

Khadgar, artık calısmayan koruma cemberiyle pencere arasındaki iki yanık izine baktı ve onları bir

zamanlar hayatta olan iki buyucu .değil de sadece iki ceset olarak gormeye calıstı. "Eğer birine onden

vurursanız geriye doğru duser. Eğer birine arkadan vurursanız one doğru duser. Geldiğinizde pencere

acık mıydı?"

Lothar dısarı cıkıntı yapan, acık pencereye baktı. Onun ardındaki buyuk sehir o an icin unutulup

gitmisti. "Evet. Hayır. Evet, sanırım acıktı. Ama usaklar tarafından acılmıs olabilir. Korkunc bir koku vardı... Zaten ilk

basta dikkati ceken de bu olmustu. Sorabilirim."

"Gerek yok," dedi Medivh. "Pencere, senin usakların geldiğinde muhtemelen acıktı." Magus ayağa

kalkıp; yanık izlerinin yanma geldi. "Demek, Genc Guven, Huğlar ve Hugarin'in burada durup buyusel

cemberi seyrettiğini ve pencereden bir seyin gelip onlara arkadan vurduğunu dusunuyorsun," dedi

genc buyucuye. Anlattıklarının etkisini artırmak icin acık avucuyla basının gerisine bir saplak attı.

"One doğru devrildiler ve bu sekilde yandılar." .

"Evet, efendim," dedi Khadgar. "Yani, bu bir teori."

"Đyi bir teori," dedi Medivh. "Ama maalesef yanlıs. Đlk basta, eğer burada duran iki buyucu

buyusel cembere bakmıyorduysa karsılarında hicbir sey yoktu demektir. Demek ki iblis cağırıyorlardı.

Boyle bir cember baska bir amacla kullanılmaz."

"Ama..." diye basladı Khadgar ve Magus'un hiddetli bakısıyla sozcukler boğazında donup kaldı.

"Ve..." diye devam etti Medivh, "...bu, elinde bir sopa ya da değnek olan tek bir saldırgan icin

gecerli olabilirse de iblislerin karanlık enerjileriyle aynı sekilde islemez. Eğer canavar alev solumussa

bu ates iki adamı da ayakta yakalayıp oldurmus olabilir. Ancak onlar alev aldıktan sonra cesetleri one

devrilmistir. Cesetlerin on tarafının da arka tarafının da yanık olduğunu soylemistin, değil mi?" Bu

soruyu Lothar'a sormustu.

"Evet," dedi Kralın Buyuk Savascısı. Medivh bir elinin yukarı donuk avucunu ileri uzattı. "Đblis alev

sacıyor. Vucudunun on kısmını yakıyor. Huğlar (ya da Hugarin) one doğru devriliyor, alevler

vucudunun arkasına sıcrıyor. Tabii iblis Hugarin'e (ya da Huğlar'a) sırtından vurup sonra da on

kısmının yandığından emin olmak icin

 

ters cevirip sonra tekrar geri cevirmediyse. Pek mumkun değil... iblisler bu kadar sistemli değildir."

Khadgar yuzunun utanctan kızardığını hissetti. "Ozur dilerim. Sadece bir teoriydi."

"Ve iyi bir teoriydi," dedi Medivh, hemen. "Sadece hatalıydı, hepsi bu. Haklısın, pencere acık

olmalıydı cunku iblis kuleyi boyle terk etmisti. Su anda sehirde tamamen serbest kaldı."

Lothar’ın ağzından kısa bir lanet dokuldu. "Emin misin?" diye ardından sordu.

Medivh basını salladı. "Kesinlikle. Fakat muhtemelen su an icin saklanıyor olmalı. Huğlar ve

Hugarin iki ahmak da olsalar onları gafil avlayıp oldurmek en guclu yaratığın bile yeteneklerini

zorlar."

"Bir saat icinde arama ekipleri hazırlatabilirim," dedi Lothar.

"Hayır," dedi Medivh. "Bunu kendim yapmak istiyorum. Đyi insanların yasamlarım kotuluğun

pesinde tehlikeye atmanın anlamı yok. Tabii ki cesetlerden geriye kalanları gormek isteyeceğim. Bu

bana burada neyle uğrastığımız hakkında fikir verecektir."

"Onları sarap mahzenindeki soğuk odaya tasıdık," dedi Lothar. "Seni oraya goturebilirim."

"Birazdan," dedi Medivh. "Biraz buralara goz atmak istiyorum. Beni ve cırağımı bir ya da birkac

dakika bas basa bırakma lutfunu gosterir misin?"

Lothar bir an tereddut etse de, "Elbette," dedi. "Hemen dısarıda olacağını." Son sozlerini

soylerken Khadgar'a sert bir bakıs attı ve sonra cıktı.

Kapının mandalının kapanıs sesi duyuldu ve oda sessizliğe burundu. Medivh masadan masaya

gidiyor, lime lime olmus kitapları ve yırtılmıs kağıtları karıstırıyordu. Mor muwww.

 

hurlu bir mektubu eline aldı ve basını iki yana salladı. Kağıt parcasını yavasca elinin icinde ufaladı.

"Medeni ulkelerde..." dedi sesi biraz gergin cıkarak, "...cıraklar ustalarına karsı cıkmazlar. En

azından baskalarının yanında." Khadgar'a dondu ve genc buyucu, yaslı adamın yuzunde fırtına

bulutlarının toplandığını gordu.

"Ozur dilerim," dedi Khadgar. "Soru sormam gerektiğini soylediniz ve cesetlerin durusu o an

doğru gorunmuyordu ama simdi siz cesetlerin nasıl yanmıs olduğundan bahsedince..."

Medivh bir elini havaya kaldırdı ve Khadgar susuverdi. Buyu Ustadı bir an bekledikten sonra ağır

ağır soluğunu verdi. "Yeter. Sen doğru olanı yaptın, benim senden istediğimden ne daha fazlasını, ne

de daha azını. Eğer konusmasaydın iblisin muhtemelen kuleden asağı indiğini fark etmeyecek ve

kalenin icini aramakla daha fazla zaman kaybedecektim. Ama senin soru sorma sebebin iblisler

hakkında fazla bilgin olmamasından kaynaklanıyordu ve bu da cehalettir. Ve ben de cehalete

musamaha gostermem."

Kıdemli buyucu Khadgar'a baktı ama ağzının kenarında bir gulumseme vardı. Fırtınanın

gectiğinden emin olan Khadgar bir tabureye cokuverdi. Yine de kendine hakim olamayarak,

"Lothar..." dedi.

"Bekleyecek," dedi Medivh, basını sallayarak. "O Anduin Lothar beklemeyi sever. Simdi, Menekse

Hisar'dayken iblisler hakkında ne oğrendin?"

"Efsaneleri duydum," dedi Khadgar. "Đlk Gunler'de yeryuzunde iblisler vardı ve onları kovmak icin

buyuk kahramanlar ortaya cıktı." Zihninde Medivh'in annesinin iblisleri parcalara ayırması ve

Lordlarıyla yuzlesmesi canlandı ama bir sey soylemedi. Hazır sakinlesmisken Medivh'i tekrar

ofkelendirmenin gereği yoktu.

"Bunlar 'asli' dediğimiz temel noktalar," dedi Medivh. "Bunlara ek olarak ne biliyorsun?"

 

Khadgar derin bir nefes aldı. ' Menekse Hisar daki, Kirin Tor'daki resmi oğreti iblis biliminden

kacınmayı, uzak durmayı ve korunmayı ongorur. Her turlu iblis cağırma girisimi ortaya cıkarılıp

anında engellenmeli ve bu ise karısmıs olanlar kovulmalıdır. Ya da daha beteri. Bunlar ben buyurken

genc oğrenciler arasında anlatılan hikayelerdi."

"Hikayeler gerceğe dayanır," dedi Medivh. "Ama sen meraklı bir gencsin, tahminimce daha

fazlasını biliyorsun, oyle değil mi?"

Khadgar dusunceli dusunceli basını yana eğdi ve sozcukleri dikkatle secerek konustu: "Okulun

kutuphanecisi Korrigan'ın elinde cok genis bir... malzeme koleksiyonu var."

"Ve onları duzenlemek icin de biri gerekliydi," dedi Medivh, basitce. Khadgar olduğu yerde

sıcramıs olmalıydı cunku Medivh ekledi: "Bu sadece bir tahmin, Genc Guven."

"Malzemelerin coğu halk hikayeleri ve iblislere tapınma vakalarıyla karsılasan yerel makamların

raporlarından olusuyordu. Coğu su ya da bu efsaneden eski bir iblis adına habis eylemler yapan

kisilerle ilgiliydi. Gercek bir iblis cağırmayla ilgili bir sey yoktu. Buyuler ya da gizemli yazılar yoktu."

Khadgar koruma cemberini isaret etti: "Ayinler de yoktu."

"Elbette," dedi Medivh. "Korrigan bile bunu bir oğrenciye yuklemez. Boyle seyleri varsa bile onları

ayrı bir yerde tutar."

"Buradan yola cıkarak, genel inanıs iblisler yenildiğinde onların bu dunyadan tamamen kovulduğu

yonunde. Onlar ısığın ve yasamın olduğu dunyadan kendi diyarlarına atıldılar."

"Otedeki Buyuk Karanlık," dedi Medivh, sozcukleri bir ilahi gibi seslendirerek.

"Onlar hala dısarıdalar, yani en azından efsane oyle soyler..." dedi Khadgar, "...ve yeniden

dunyamıza girmek istiyorlar. Bazıları onların, iradesi zayıf olanların ruyalarına girip

 

onları eski buyuler bulmaya ve kurban vermeye zorladığını soylerler. Bazen bu, tam olarak geri

donebilmeleri icindir. Baskalarıysa onların bu dunyayı tekrar kan ve vahsetle dolu bir yer yapmak icin

muritler ve kurbanlar istediğini soylerler. Đblisler ancak ondan sonra geri doneceklerdir."

Medivh bir an sessiz kalıp sakalını sıvazladı, sonra sordu: "Baska bir sey var mı?"

"Daha fazlası var. Ayrıntılar ve kisisel hikayeler var. Đblis oymaları, resimleri ve cizimleri

gordum." Khadgar tekrar Medivh'e iblis ordusuyla ilgili goruden bahsetmek icin gittikce artan

bir ihtiyac hisseti ama bunun yerine sadece, "Bir de su eski kahramanlık siiri var, uzak bir

yerde bir iblis guruhuyla savasan Aegwynn'le ilgili olan," dedi.

Bundan bahsedilmesi Medivh'in yuzune yumusak, bilgic bir gulumseme yayılmasına neden

oldu. "Ah, evet; 'Aegwynn’in Sarkısı'... Đste, bu siiri bircok guclu buyucunun odasında

bulabilirsin."

"Hocam Lord Guzbah onunla ilgileniyordu," dedi Khadgar.

"Gercekten boyle bir ilgisi mi var?" dedi Medivh, gulumseyerek. "Butun saygıma rağmen,

Guzbah'ın bu siire hazır olup olmadığım bilmiyorum. En azından gercek sekliyle." Kaslarını

kaldırabileceği kadar yukarı kaldırdı. "Bildiklerin temelde doğru. Bircok insan onlardan

efsanelerde ve peri masallarında bahseder ama bence sen de benim kadar iblislerin gercek

olduğunu ve dısarıda beklediğini ve de, evet, bu gun ısığıyla aydınlanan dunyada ve hatta diğer

dunyalarda gezen bizim gibiler icin bir tehdit olusturduklarını biliyorsun. Su anda dusunduğum,

gercekten dusunduğum, senin gorduğun kırmızı gunesli dunyanın baska bir yer, Otedeki Buyuk

Karanlık'ın uzak bir kosesindeki baska bir dunya olduğu. Ote'de bu iblisler icin bir hapishane,

ısıksız ve dermansız bir yer; onlar cok ama cok kıskanc ve yeniden bu dunyaya donmek icin cok

ama cok sabırsızlar."

 

Khadgar basını salladı ve Medivh anlatmaya devam etti: "Ancak kurbanlarının iradelerinin zayıf

olduğu varsayımın hatalı ama bu yine iyi tasarlanmıs bir hata. Eski sevgilisinden oc almak icin bir iblis

gucunu harekete geciren yozlasmıs ciftcilerin ya da borclusunun senedini siyah mumla yakıp bir

zamanların buyuk iblis guclerinden birinin adını yarım yamalak ağzına alan aptal tuccarların sayısı

epey coktur. Ama bir o kadarı da cehennem cukurlarına isteyerek girer; kendilerini guvende, emin ve

bilgili hisseder; her turlu dalaverenin ve tehdidin otesinde, dunyanın sınırlarının ardında dalgalanan

iblislere ozgu enerjileri kullanabilecek kadar guclu gorurler. Onlar coğu bakımdan sıradan kalabalıktan

daha tehlikelidir cunku senin de bildiğin gibi, buyu yapımında neredeyse basarısız olmak, tam bir

basarısızlıktan daha olumculdur."

Khadgar sadece basıyla onaylayabildi. Bir yandan da Me-divh'in zihin okuma gucu olup

olmadığını merak ediyordu. "Ama onlar guclu buyuculerdi... Yani Huğlar ve Hugarin."

"Azeroth'takilerin en gucluleriydiler," dedi Medivh. "En bilge ve maharetli buyuculer, Kral

Llane'in danısmanlarıydılar. Emin, erdemli ve kolaycıydılar!"

"Bu isten daha iyi anlamaları gerekmez miydi?" diye sordu Khadgar.

"Oyle sanabilirsin," dedi Medivh. "Ama iste onların harabeye donmus odalarında duruyoruz

ve onların iblis atesiyle yakılmıs bedenleri sarap mahzeninde yatıyor."

"O zaman bunu neden yapsınlar ki?" Khadgar rahatsız edici olmamaya calısarak kaslarım

cattı. "Eğer bu kadar bilgileri vardıysa neden bir iblis cağırmaya calıstılar?"

".Bircok nedenden dolayı," dedi Medivh, ic cekerek. "Kibir, yozlasmadan once gelen o

anlamsız gurur; hem her birinin bireysel olarak icinde olan, hem de isbirliği icin ikiye katlanan

asırı guven... Ve sanırım en cok da korku."

 

"Korku mu?" Khadgar kafası karısmıs halde Medivh'e baktı.

"Bilinmeyenin korkusu," dedi Medivh. "Bilinenin korkusu... Onlardan daha guclu seylerin

korkusu..."

Khadgar basını iki yana salladı. "Azeroth'taki en deneyimli ve bilgili iki buyucuden daha

guclu ne olabilir?"

"Ah," dedi Medivh ve sakalının altındaki dudaklarına bir gulumseme yayıldı. "Bu ben

oluyorum. Bir iblis cağırarak kendi olumlerine neden oldular, kendi haline bırakılması gereken

guclerle oynadılar cunku benden korkuyorlardı."

"Sizden mi?" dedi Khadgar. Sesi dusunduğunden daha sasırmıs cıkmıstı. Bir an icin yaslı

buyucuyu bir kez daha sinirlendireceğinden korktu.

Ancak Medivh sadece derin bir nefes alıp sonra nefesini yavasca verdi. "Benden," dedi

ardından. "Onlar ahmaktılar ama kendimi de sucluyorum. Gel hadi, evlat, Lothar bekleyebilir.

Sana bizimle Karanlık'ın arasında duran tek seyi, Bekcilerin ve Tirisfal Birliği'nin oykusunu

anlatmanın zamanı geldi."

 

 
 
  Bugün 16862 ziyaretçikişi burdaydı!